Mustafa Cemal TOMAR
GEÇMİŞ ZAMAN, ŞİMDİKİ ZAMAN
GEÇMİŞ ZAMAN, ŞİMDİKİ ZAMAN
Edebiyatçılar kızmasınlar bana. Bu iki zaman fiilini bir de böyle işleyelim dedim.
Bugün de ne yazayım diye düşünüyordum. Bir çay ocağının bir köşesinde otururken genç ile ihtiyar arasında geçen sohbete kulak verdim. O sohbet ilhâm kaynağı oldu. Bu yazıyı yazma gereği duydum. Şimdi diyaloğa kulak verelim.
Bir genç bir ihtiyara sorar:
" Eskiden televizyon, elektrik, telefon, araba, internet...yoktu. Nasıl yaşardınız?"
İhtiyar da, görgülü ve bilgili ki, soruya soru ile karşılık verir.
- İhtiyar da gence sorar:
Bugün, haya, asalet, namaz, oruç, doğruluk, kardeşlik, yardımladma, dürüstlük, ar, namus ...yok. Siz nasıl yaşıyorsunuz?"
İhtiyar ile gencin birbirine sordukları sorulardan elbette çıkarılacak dersler vardır. Eskiden olan güzellikler bugün yok arttık. Bugün olan güzellikler eskiden yoktu. Eskinin yokluğu bugünün varlığından iyidir, denilebilir mi? Tartışılır.
Eskiden büyükler saygın insanlardı. Bugün o saygınlık ortadan kalktı.
Eskiden yapılan ikramlar candandı, şimdi ise gösteriştendir. Candan yapılanlar gösterişten çok daha makbuldür. Çünkü iyiliğin bir hayli üst versiyonudur.
Genç sormaya devam eder, ihtiyara:
- Sizin zamanınızda komşu ilişkileri nasıldı? Diye.
İhtiyar:
Sorma torun. Telefon, televizyon yoktu. Komşular birbirine giderdi, imkanlar ölçüsünde köyün ve çevrenin sorunları konuşulur, çözüm yolları aranırdı. Günlük olup biten olaylar konuşulurdu. Yani bol bol "dedikodu" yapılırdı. Büyükler konuşurken küçükler bir kenarda oturur, dinlerdi. Küçük çocuklar tâ o zamanlar evlerde dinlemesini öğrenirlerdi. Okulda öğretmenler çocuklara dersi nasıl dinleyeceklerine dair bir ders vermelerine gerek kalmazdı. Evlerde ikramlar olurdu ve ikramlar hep doğaldı. Pazarlarda fazla ürün satılmazdı. Tuz, şeker, çay, gaz yağı bir de sarma tütün oldu mu fazlasıyla yetiyordu.
İhtiyar gence sorar:
- Sizin bu zamandaki durum nedir?
Genç bir hayli şeyler anlatır. İhtiyar çok şaşırır. Genç ne der mesela? Komşuluk ilişkileri yok denecek kadar azaldı. Evin içinde yaşayan insanlar bile bir araya gelmiyor. Herkes kendi odasına çekilmiş, interet aleminde sanal arkadaşlık peşinde. Yenilen ürünlerin çoğu fabrikasyon. Kimse kimsenin derdiyle hemhal olmuyor. Herkes kendi aleminde yaşıyor. Şehirler kalabalık olsa da ruhlar yalnız yaşıyor. İnsanlık denen kavram menfaat bitimine kadardır. Ebeveynden bile menfaati kesilen evlâtlar ebeveyn tanımıyor artık.
Eskiden okuduğum kadarıyla adam 40 yıl önceki öğretmenini unutmuyor, bizim gençler ise yıllarca ders aldığı öğretmenini 4 günde unutur.
Genç anlattıkça yaşlı adam hayretler içinde kalır. Duyduklarına inanamaz. "Böyle bir dünya mı olurmuş" der. Der bizim ihtiyar ama oluyor işte! Gencin anlattıkları konunun özetinin özeti...
İhtiyar burada bunları bilmiyormuş gibi davranarak gencin içini daha çok dökmesini sağlamaktadır. Genç de aslında geçmişle gelecek srasında köprü kurabilecek bir potansiyele sahip.
O esnada başka bir yaşlı amca ortama girer. Orada olup bitenleri anladıktan sonra, müsaade isteyerek sohbete katkı sağlamak ister.
Genç;
- Buyur "be amca" der. İhtiyar söze başlar:
- Kıyamet yaklaştı besbelli. Torunlarımın çocukları yaşındaki gençler bizi hiç mi hiç adam yerine koymazlar. Çarşıda, sokakta elimde iki bastonumla düşe kalka gezerken önümden, yanımdan, sağımdan solumdan vızır vızır geçen genç çocuklar görüyorum. Hiç birisi bana " nasılsın dede?" demiyor. 95 yaşındayım. Nerde ise yıllardır kapımı çalan yok. İki oğlum vardır. Biri doktor, biri subay eneklisi. Onlar uzaklarda yaşıyorlar. Beni değil yanlarına almak, oturdukları mahalleye bile sokmuyorlar.
İhtiyar sözlerine devam ediyor:
Karımı 10 sene önce kaybettim. " Allah Teâlâ nurlar içinde yatırsın onu". 65 sene beraber yaşadık. Bir şeyi yapmayı hiç beceremedik. Rahmetli karımla " kavga etmeyi" beceremedik. Onu çok özlüyorum. Bana çok ömür verdin Rabbim. Sana sonsuz şükrediyorum. Ne olur dünya sürgünümü sonlandır da bir an önce 65 yıllık dostuna, dünyada iken bir türlü kavga etmeyi beceremediğim eşime kavuşayım, diye dua ediyordu. Bize hiç yer verilmeyen dünyada artık yaşamak istemiyorum da diyordu . 95 yaşındaki emekli öğretmen.
Bu anlattıklarım senaryo filan değil. Bir fiil dinlediklerim ve şahit olduğum konulardır. Bahsettiğim 95 yaşındaki öğretmen halâ hayattadır, ara ara görüşüyor, çayını içiyor, sohbetini de dinliyorum.
Çay oarası asla bana ve çevredekilere verdirmez. "Bu saatten sonra parayı ne yapayım" der. Beni adam yerine koymayan iki hayırsız evlada bir şey bırakmak istemiyorum" der. "Tek maaşla onları okutmak için nelerden feragat ettiğini siz varın düşünün" demeyi de ihmal etmiyor.
Geçmişi ve şimdiki durumu biraz mülahaza ettik. Geçmişin güzelliklerinin yerine güzel olmayan şeyler yerine koyduk. Dolayısıyla mutlu olma yerine mutsuzluğu seçtik. Dünyada mutluluğu yakalamak artık nerde ise mümkün değil. Bu gidişatla biz olgun insanlar geçmişi sadece özlemekle kalır, birbirimize anlatırız. Şimdiki genç nesil ne yapar? Meçhul!!!
12.10. 2024