Faiz tasarrufları bir araya getiriyormuş gibi gözükmesine rağmen, sembolik faizle toplanan fonlar yüksek faizlerle dağıtılmak suretiyle ekonomide karşılıksız değer oluşturulmaktadır. Karşılıksız değerin en önemli sonucu da enflasyondur. Karşılıksız para basmak gibidir. Zira ekonomide mal ya da hizmet şeklinde bir değer olmaksızın basılan para ekonomiye enflasyon olarak yansır. Enflasyon ise devlete de bireye de haksız kazanç sağlar.
Nihayetinde parasını faize yatırıp uzun vadede karlı çıkmış bir durum yoktur. Zira parayı artırıyormuş gibi gözüken faiz enflasyonun etkisiyle zaman içerisinde erimektedir. Paranın bereketsizliği ise ayrı bir konudur. Faizden kazanan yine parayı pazarlayanlardır
En ünlü iktisatçılardan Keynes ekonomide sıfır faizi savunmuştur. Keynes 20. Yüzyılda yaşamış düşünceleri ekonomilerde hala etkili İngiliz kökenli bir iktisatçıdır. Ancak Keynes’in bu düşüncesi bireysel bir düşünce olarak kalmış, faiz kapitalist ekonominin vazgeçilmezi olmuştur. Bu yüzden de faiz bugünkü ekonominin bir ‘gerçeğidir.’ Zira ekonominin % 90’ından fazlasını temsil eden kapitalizmin bütün versiyonları faizli ekonomiye dayanmaktadır. Faizin bir ‘gerçek’ olması onu kabul etmemiz gerektiği anlamına gelmez.
Örneğin İsrail bölgenin gerçeği ABD dünyanın gerçeği dediğimizde nasıl onların politikasını tasvip etmemiz gerekmiyorsa, faizi ekonominin bir gerçeği olarak nitelendirmemiz de böyledir. Bir başka deyişle ‘gerçek’ oluş sadece bir vakıa tesbitidir. Varlığından haberdar olmadığımız şeyle mücadele etmemiz de mümkün olmaz