Mustafa Cemal TOMAR
FAİL-ÖZNE, YÜKLEM İLİŞKİİ
FAİL-ÖZNE, YÜKLEM İLİŞKİİ
Yazılı ya da sözlü anlatımlarda en önemli anlatım argümanı şüphesiz ki cümledir. Cümlenin iki temel öğesi vardır. Yüklem+öznedir. Özne bazen gizli olabilir, lâkin yüklemde gizlilik yoktur.
Dünya'da maalesef her gün binlerce olumsuz hadise zuhur etmektedir. Olumlu hadiseler de oluyor elbette ama az sayıdadır. Polis teşkilatı, askeriye, istihbarat sonuş itibarıyla hakimlik-savcılık müesseseleri genellikle menfur olayları ortaya çıkarmak, fâillerini bulmak ve gerekli cezai müeyyideyi taktir etmek üzere kurulmuş teşkilatlardır. Yukarıdaki teşkilatların her biri türlü türlü hadiseler karşısında farklı görevler icra etmektedir. Her biri bir bütünün parçalarıdır.
Cümlenin öğelerine dönersek, genellikle cümlelerde en çok göze çarpan öğrlerden birisi de "nesne"dir. Özneden doğrudan etkilenen canlı ya da cansız kelime ya da kelime kalıplarına nesne denmektedir. Ben burada amacım dil bilgisi dersi vermek değildir elbette. Konuyu bir yerlere getirmek için bu bahse girdim aslında.
Ali okula gitti. Ali-özne, okula-nesne, gitti-yüklem olduğunu görüyoruz. Okula gitme eylemini gerçekleştiren Ali, fail-özne, gitme eylemini dillendiren "gitti" kelimesi yüklem- fiil, bu eylemden etkilenen kelime de "okula" kelimesi, "nesne- mef'ul" oluyor.
Dünyada meydana gelen olumsuz hadiselerin perde arkası tam olarak ortaya konamıyor. Bazı bilgiler gizli tutuluyor, kamuoyundan saklanıyor. Kamuoyu için bu tür bilgilere "mechul" bilgiler denmektedir. Örneğin. Okulun camı kırıldı, dendiğinde vakıa ortada, yalnız yapan kişinin yani öznenin bilinmemesi bu olayı mechullaştırıyor. Türkçede bu tür cümlelere "edilgen cümleler" denir. Etken cümlelerin öznesini ortadan kaldırır, "kırdı" fiilinin arasına "ıl" anlamsız heceyi koyarsanız olayı yapanı mechullaştırırsınız. Böylece faili mechul olaylara bir yenisini daha katarsınız. Benim buradaki amacım dilbilgisi dersi vermek değildir.
Gücü üstün tutan zihniyetlerde gerçek faili yani özneyi ya edingenleştirmek (mechullaştırma) ya da öznenin yerine başka birini koyarak işlem yaptırmaktır. Her iki durumda da farkında iseniz zulüm vardır. Emperyalist güçler bu metodu çok uyguluyorlar. Hatırlarsanız yıllar önce Uğur Mumcu (22 Ağustos 1942, Kırşehir - 24 Ocak 1993, Ankara), Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar. 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde arabasına konulan bombanın patlaması nedeniyle suikast sonucu öldü. Bu olayın failleri halâ bulunamadı. Ancak bu menfur saldırı, dünya ve Türkiye basınında "dincilerin-şeriatçıların ve tarikatçıların işidir iftirasını yaparak o zamanın iktidarı müslüman Türk milletine fatura çıkarıldı. Unutmayalım! bir taşla iki kuş vurma " buna derler.
Cümle öğeleri üzerinde operasyon yapmak, kelimelerin yerini değiştirmek, bir kelimeye farklı anlamlar yüklemek, cümlenin öznesi ve yüklemiyle oynamak, cümlelerin anlamlarını ağızdaki sakız gibi farklı yerlere götürebilecek kelimeleri yerleştirmek ve daha sonra da bunu fırsata çevirme çabaları en büyük hukuksuzluktur, zulümdür. Yasalardaki maddeleri yorumlamada hakimler ve savcılar arasındaki ihtilaflaflar da genellikle buradan doğmaktadır. Aynı olay karşısında bağımsız mahkemelerden birisi beraat derken öbür mahkeme on-onbeş sene ceza verebiliyor. Yazık değil mi? bu millete, yazık değil mi? insanlığa!!!
Evet, bazen bir işaret, bazen bir harf, bazen de bir kelime bizi abat da edebilir, berbat da. Hayatta çok dikkatli olmak zorundayız. Attığımız her adımın hesabınnı derinden yapmalıyız. Üniversite sınavında binde birlik farklarla hayatının mecrası değişen binlerce öğrenci vardır. Yarın hangi süprizlerle karşılaşacağımızı ma'lumu bizde değildir. Onun için "tetbir bizden, taktir Allah Teâlâ'dandır" diyoruz.
Olaylar hakkında kurduğumuz cümlelere çok dikkat edelim. İletişimde kelime ve cümlelerin önemi çok büyüktür. Kulaklarınızın duyduğu sözleri, gözlerimizin gördüğü olayları, elimizin tuttuğu nesneleri, yeri ve zamanı geldiğinde çarpıtmadan, etraftaki telkinlere aldırmadan, korkmadan, "kim ne der evhamına kapılmadan" söylemeliyiz gerekirse şahitlik yapmalıyız. Müslümanlığın gereği budur.
Yıllar önce bir okulda Zümre arkadaşlarıma ve dolayısıyla bana haksız yere yapılan suçlamalar karşısında tartışma yaptığım bir zevatı yazılı dilekçe ile şikayetçi olmam karşısında orada bulunan kişilerin şaditlik yapmaktan kaçındıklatı için zararı ve azarı gören ben oldum.
Daha Sonra kavgalaşan iki öğretmeninin kavgalarına denk geldim. Olay hakaret boyutuna ulaşınca ikisine hitaben;
Şikayetçi birbirinizden olursanız, gözlerimi göstererek; "şu iki gözün gördüğünü", kulaklarımı göstererek; "şu iki kulağın işittiğini söylerim" dedim. Adamlık budur. İki yüzlü olmak asla değildir. Sözlerimi Yüce Rabbimizin şu muhteşem Ayet-i Kerimelerin anlamlarıya nihayete erdirmek istiyorum. Cenab-ı Hak Tevbe Suresi'de;
23 - Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.
24 - Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez". Buyurmaktadır. Selâm ve Dualarımla...
05.05.2024