Prof. Dr. Salih ŞİMŞEK

Prof. Dr. Salih ŞİMŞEK

DUYGUSAL ZEKÂDAN NAKİLLER

DUYGUSAL ZEKÂDAN NAKİLLER Prof. Dr. Salih Şimşek

Bir soru üzerine Duygusal Zekâ şöyle demiş: İnsanların dertlerine ‘derman olmak’, her kula nasip olmaz.

Duygusal Zekâ bir tartışmada şöyle demiş: Yanlış düşünebilirsiniz. Yanlış anlayabilirsiniz, yanlış yapabilirsiniz ama yanlış hissedemezsiniz.

Duygusal Zekâ bir soru üzerine şöyle bir nakilde bulunmuş: Bir Macar Atasözü der ki: Dininizle İlgilenen derdinizle ilgilenmiyorsa o bir sahtekârdır

Bir soru üzerine Duygusal Zekâ şöyle demiş: Eğer ağaç meyvesiz ise onu sallamanın bir anlamı yoktur. Yani, depoda şeker bitmişse, şeker almak için kuyrukta beklemek faydasızdır.

Bir soru üzerine Duygusal Zekâ şöyle demiş: Hiçbir sütün ana sütünün yerini tutmadığı gibi, hiçbir zekâ (Yapay Zekâ da dahil) da Doğal Zekâ’nın yerini tutamaz. Boş yere uğraşmayın.

Bir soru üzerine Duygusal Zekâ şöyle demiş: Sosyal hayatta yani kişisel resmi olmayan ilişkilerde, sahip olunan resmi unvanları kullanmak, hiç de yakışık almaz. Resmi unvanlar, resmi iş ve eylemlerde kullanılmak üzere verilir.

Duygusal Zekâ’ya sormuşlar: Türkiye’de enflasyon neden düşmüyor? Biraz düşündükten sonra cevap vermiş.Düşmez efendim düşmez. Türkiye, ‘üç harfler’ denilen, on binlerce şubesi olan marketlerin sultası altında…. Bunlardan birini fiyat yükselttiği için suçüstü yakalıyorsunuz ve 1 milyon TL ceza veriyorsunuz. O da hemen ödüyor. Siz devlet olarak onu ‘cezalandırdığınızı’ sanıyorsunuz. Halbuki cezalandırılan halkın kendisi ve bu ceza işlemi enflasyonu bir tık daha yukarı çekiyor. Şöyle: Mesela cezalandırılan ve 15 bin civarında şubesi olan o market, ceza sonrasında çok kullanılan bir mala 1 TL zam yapıyor. Tüm şubelerinde milyonlarca satılan bu malın fiyatı bir lira artınca ödenen ceza belki misliyle toplumdan geri alınıyor ve fiyat da yükseliyor. Ceza caydırıcı olmadığı sürece hiçbir şey değişmez. Parasal ceza yerine ‘kapatma cezası’ verin bakın neler oluyor… Anlatabildim mi bilmiyorum.”

Duygusal Zekâ, kendisine sorulan “Günümüzde tıp çok ilerledi. Hemen hemen her derdin çaresini buluyor. Gerçi dertlerin sayısı da artıyor ama… Merak ediyorum ‘şerefsizlik’ ve ‘fesadın’ çaresi bulunabilecek mi? Bu konuda ne dersiniz?’ sorusu üzerine şöyle demiş: İnanıyorum ki o hastalıklar fiziki birer hastalık değildir. Tıp, daha ziyade fiziki dertlere çare bulabiliyor. Bu sebepten derim ki, şerefsizlik ve fesadın tedavisi olmayacaktır. Bu iki hastalık insanoğlunun hayatında hep yer almıştır ve bundan sonra varlığını sürdürecektir. Çünkü, şerefsizliğin ve fesadınçaresi’ herkesin kendi nefsinde yüklüdür. Herkes kendi nefsini terbiye edecek ki bir çare bulunsun. Bu da mümkün görünmüyor. Ne demiş bir bilge, “sen nefsini terbiye etmezsen, nefsin seni terbiyesiz eder’. Şayet bu hastalıklara tıp ‘çare bulursa’,sırrı teklif’ bozulur ve imtihan da biter demiş.

Duygusal Zekâ bir tartışmada şöyle demiş: İnsan, ‘muhalif- kör’ olmaya görsün. Muhalif olduğu yani beğenmediği kişinin yaptığı 90 adet ‘güzel iş veya eylemi’ görmez ama kendine göre ‘hatalı veya kusurlu’ olan 10 tane veya eylemi ön plana çıkarır da muhalif olduğu kişiyi ‘hiçbir şey yapmamakla’ suçlar. Bu tür varlıklar, kronik kördürler ve tedavi imkânı da yoktur. Bunları ancak teneşir kurtarır. ‘Nankörlük’ tedavisi mümkün olmayan bir hastalık türüdür. Nankörleri memnun etmek hiçbir zaman mümkün değildir. Onlara istediklerinden fazlasını verseniz bile yine mutlu olmazlar. Çünkü mutsuzluk onların genetik yapılarında vardır. Nankörler, 1999 depreminde Devletin bir tane bile deprem evi yapmadığını görmezler ama 2023 Depreminde yapılan yüzbinlerce evi eleştirmekte bir sakınca görmezler. 90 kişinin şahitliğine inanmazlar ama 10 tane içten pazarlıklı yalancının beyanını esas kabul ederler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.