İbrahim Halil ER
Dünyayı Deliler Değiştirir
Aslında hayatta mutlu olan, istediklerini elde etmiş olanın, mevcut düzen ve statukonun değişmesini istemesi imkansızdır. Çünkü ona bu imkanları sunan mevcut statukodur. Eğer onlardan kaygı belirten ifadeler çıkıyorsa bilin ki kast ettikleri sadece mevcut konumlarının sarsılma endişesidir, yoksa yenilik yapma değildir.
Nice yenilik yapma, devrim yapma iddiasıyla yönetime talip olup etkili makamlara gelenler, bir süre sonra yönetimin yılmaz savunucusu olup, statukonun değişimine yönelik tüm talepleri ihanet ve yanlış yolda olmak olarak yaftalıyacaktır. Çünkü artık dün karşı çıktığı statukonun sağladığı konum ve çarpıklıklar artık onun hizmetine girmiştir. Bu nedenle dönüşüm ve değişim talebi ile iktidara talip olanların istenilen dönüşümü yapmamalarının temel nedeni mevcut çarpıklıktan nemalanmalarıdır.
Devrim ve değişimi deliler yapar dedik...
Hatta hastalar yapar...
Mutsuzlar yapar...
Sadistler, şizofrenler ve her türlü sıradışı insanlar değişimi yapar.
Çünkü onlar belki de sistemin hasta ettiği insanlardır.
Sistem, varlığını sürdürmek istiyorsa bu kitleleri kontrol altına almalıdır.
Aslında sistem de tehlikenin nereden geleceğinin farkındadır ve bu kitleyi kontrol altına almanın alt yapısını hazırlamıştır. Bunlar
Mahkeme, yargı ve kolluk kuvvetleri
Hapishaneler
Din adamları ve dini kurumlar
Hastahaneler, tımarhaneler, psikologlar ve psikiyatriler
Okullar
Evet, sistem bu tür aykırı insanların tehlikeli insanları kontrol altına alarak varlığını sürdürmeye çalışır ama adaletsizlik ayyuka çıktığında halk yığınlarının ekmeği kesildiğinde yenilmek mukadder olur.
Fakat sistem direnişini sürdürür. Halk yığınlarını aldatıcı hazlar veya kavgaların içine sürükler. Mesela kadın konusu en çok baş vurdukları yöntemlerden birisidir. Kadını dışarı salar ve onlara geniş yetkiler vererek insanlığı ifsat etmeye çalışır. Kadın, sistemin koruyucu supapları olarak her zaman yedek kulubesinde beklemektedir. Çünkü delilerin bile dikkatini kadınla dağıtabilirler. Anlık dağılmış dikkat, sisteme tahmin edemiyeceği kadar uzun bir ömür vermiş olur.
Deliler sistemi değiştirir.
Örneğin tüm filozoflar biraz kaçıktır.
Savaş kahramanları aslında barış döneminde birer piskopat ve sadisttirler (lütfen bunu kişiselleşitirmeyelim ve genellemeyelim) ama savaşta bu duygu bir kahramanlığa evrilir.
Din adamlarının bir çoğu kibirli, cenneti kendileri garantilemiş ve diğer insanları cehennemden kurtarmaya çalışan melekler olarak görürler kendilerini
Askerler, zaten biz olmasak siz olmazsınız ve yok olursunuz der ama bir savaş zamanında tüm yükü de o küçümsedikleri yığınlar çeker, barış zamanında ise nimetleri onlar yaşar...
Fobileri, korkuları olanlar bilim adamı olurlar.
Takıntısı olanlar bir konuyu çözmeden bırakmayan analistler, uzmanlar ve yetişmiş elemanlar olurlar.
Simetri hastaları ressam, mimar ve tasarımcı olurlar.
Şizofrenler aşık olurlar, şair olurlar, edebiyatçı olurlar, sanatçı olurlar...
Paranoyaklar iyi iş adamı, girişimci ve hasapçı olurlar...
Egoist ve benciller iyi siyasetçi, politikacı ve hatip olurlar.
Bunları artırabiliriz.
Yani bugünün psikologların tedavi etmeye çalıştıkları tüm hastalıklar aslında toplumu ileri taşıyan aykırı tiplerdir. Bunları tedavi etmeye çalışmak, mevcut statukonun devamı için ön görülür.
İnsanlar hastadır, hasta olmalıdır. Sağlıklı olmak, sorunsuz olmak, mutlu ve huzurlu olmak aslında hastalıktır. Çünkü çevremizde bu kadar adaletsizlik, zulum, savaş ve insan haklarına aykırılık varken birilerinin mutlu, huzurlu ve sorunsuz olması onun kalpsiz, melekesiz ve duygusuz olduğunu gösterir ki asıl tedavi edilmesi gereken nokta budur.
Tasavvuf ise insanda var olan bu fıtri aykırıkları yok etme değil, olumlu yöne kanalize etme harekatıdır. Zıddına inkılap etmedir. Onu da başka bir yazıda anlatırız inşaallah.