Dr. İlhami PEKTAŞ
DÜNYA MALI SENİN OLSA NE OLUR ?
Memleketinden uzaklara giden olan bir adam evine geri gelir ve evinin yandığını görür. Bu şehirdeki en güzel evlerden biridir onun evi. Daha önce pek çok insan evine iki kat fiyat vermeye hazır olmasına rağmen o evini kimseye satmamıştır. Fakat hiçbir fiyatı kabul etmediği ev şimdi gözlerinin önünde yanmakta ve binlerce kişi evinin önüne toplanmasına rağmen hiçbir şey yapılamamaktadır. Yangın o kadar ilerlemiş ki söndürüldüğünde dahi hiçbir şey
kurtarılamaz. Oğlu koşarak yanına gelir ve kulağına bir şeyler fısıldar ;
" Baba kaygılanma. Evi dün sattım hemde üç katına çok iyi bir fiyata . Affet beni. Teklif o kadar iyiydi ki seni bekleyemedim der.
Babanın birden bire üzüntüsü geçer. O zaman baba da diğer insanlar gibi yangını izleyici sınıfında yerini alır. Ama bir dakika önce izleyici olarak üzüntüsünden yerinde duramamıştı.
Ev aynı ev, yangın aynı yangın olmasına rağmen şimdi üzülmüyordu artık.
Sonra koşarak öteki oğlu geldi yanına ve babasına şöyle dedi: "Baba evimiz yanıyor çok yazık oldu". Ne yapacağız şimdi ? dedi.
Babası oğluna "Sen bilmiyor musun, oğlum", "kardeşin evi üç kat daha fazla fiyata satmış".
Baba, evet satmaktan bahsetti, ancak daha hiçbir şey yapılmadı ve adam evi almaktan vazgeçti artık evi almayacakmış."
Ve yine babanın tavrı değişir. Adamın gözyaşlarına boğulur, artık gülümsemez, kalbi hızla çarpmaya başlar ve büyük üzüntü yeniden başlar. İzleyici gitmiş, yeniden özdeşleşmiştir.
Ve sonra üçüncü oğul gelir yanına ve şöyle der babasına: " Baba, bu adam sözünün eridir. Şimdi onun yanından geliyorum". "Evin yanıp yanmaması önemli değil. O ev benim ve anlaşmış olduğumuz fiyatı size ödeyeceğim. Ne siz ne de ben evin yanacağını bilmiyorduk" dedi.
Adam şimdi yine bir gözlemci olmuştu. Artık özdeşleşmiş değildi. Hayatta gerçekte hiçbir şey değişmez, sadece "Evin sahibi benim, ben evle bir şekilde özdeşim" düşüncesidir tüm farkı yaratan. Hemen ardından şöyle hisseder,"Ben özdeşleşmiyorum. Başka biri aldı evi ve benim onunla artık bir ilgim yok. Ev yanarsa yansın." bana ne diyerek yine izleyici pozisyonuna bürünür.
Zihni gözlemenin basit yöntemi budur. Sizin onunla bir ilginiz yoktur… Zihninizin düşüncelerinin çoğu sizin değil, ebeveynlerinizin, öğretmenlerinizin, arkadaşlarınızın, kitapların, sinemaların, televizyonun, gazetelerin düşünceleridir. Sadece ne kadar düşüncenizin kendinizin olduğunu varsayın ve tek bir düşüncenin bile sizin olmadığını görünce şaşıracaksınız. Hepsi de başka kaynaklardan gelir, hepsi de ödünç alınmıştır. Ya başkaları, sizin üstünüze atmıştır bunları ya da siz bunu kendi üzerinize almışsınızdır.
Gerçekte hiçbiri sizin değildir. Ama verdiği üzüntü ölüme neden olacak kadar sizi çok derinden etkiler.
İmam-ı Azam ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul olurdu. Bu sebeple de kendisi Bağdat’ın zenginlerindendi. Onun ticari işleri hiçbir zaman ilim öğrenmesine ve öğretmesine engel olmamıştı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi:
-Ya İmam! Ticaret mallarınızın yüklü olduğu gemi batmış... İmam bir müddet tefekkürden sonra:
-Elhamdülillah, dedi. Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi:
-Ya İmam! Biraz önce yanlış haber vermişim. Mallarınızın olduğu gemi batmamış, dedi. İmam bu yeni habere de biraz tefekkürden sonra:
-Elhamdülillah, diyerek karşılık verdi.
Ders okuyan talebeler her iki habere de “Elhamdülillah” diye karşılık verilmesinden hayrete düştüler ve bunun sebebini sordular. İmam-ı Azam şöyle açıkladı:
-Ticaret mallarımın olduğu geminin battığı haberi gelince iç alemimi, kalbimi şöyle bir yokladım, dünya malının yok olmasından ve elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu sebeple Allah’a hamdettim. Geminin batmadığı haberi gelince yine kalbimi yokladım ve dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç hissetmedim. Gönlümde dünya muhabbeti olmadığı için de tekrar Rabbıma hamdettim.”
Yunus Emrenin dediği gibi ;
Mal da yalan mülk de yalan var sen biraz oyalan.