Kapitalist sistem içerisinde, biraz da sosyalizmin tetiklediği korkularla, geçmişi Bismark Almanya’sına kadar götürülse de esasen 1940’lı yıllardaki Beveridge Raporuyla geliştirilen refah devleti ya da sosyal devlet, çalışanları köle olmaktan kurtarmıştır. Nitekim Karl Marks, devlet korumasından yoksun olarak çalışanların içler acısı durumunu dikkate alarak, işçi devriminin ilk sanayileşen ülke olan İngiltere’de olacağı kehanetinde bulunmuştur. Batı dünyası sosyalist sistemi kendi varlığı için bir tehdit olarak algıladığı için bu sistemin yayılmasını engellemek üzere çalışanların refah düzeyini artırıcı bir önlem olarak sosyal devlet uygulamasını yaygınlaştırmış, ancak süreç içerisinde sendikaların baskısı ve popülist söylemlerle öylesine abartılmıştır ki; kimi ülkelerde neredeyse devlet bütçesi kadar sosyal güvenlik bütçesine ihtiyaç duyulmuştur. Birçok nedeni olan 2007 krizinin fonlanamaz noktalara gelen sosyal güvenlik harcamalarıyla da ilgili olduğunu gözden kaçırmamak gerek…
Sosyal harcamaların alt-orta kesim üzerinde memnun edici etkisi olduğu ve gelir dağılımını pozitif etkilediği doğrudur. Bu politikadan yana olmayan Amerika’da ise sosyal güvenlikten yoksun milyonlarca insan vahşi kapitalizmin pençesi altında sokaklarda sabahlamaktadır. Bu da bir başka doğrudur. Ancak gerek abartılan sosyal harcamalar, gerekse de bu sosyal harcamaların insanları 'tembelleştirmesi', sistemi zaman içerisinde yönetilemez hale getirmiştir. Bir rakam vermek gerekirse Avrupa Birliğinde sadece 80 yaşın üzerinde 20 milyonu aşan insan yaşamaktadır. Türkiye’de uzun vadeli ve disiplinli politikalarla sosyal güvenlik konusunda önlemler alınmışsa da bunların hiçbirisi ahlaki esaslar dikkate alınarak geliştirilmiş önlemler değildir.
Tabii bu uygulamaların sadece ekonomik değil, sosyal sonuçları da var. Avrupa'da emeklilik yaşının yükseltilmesi bizzat çalışanlar tarafından istenmektedir. Sebep yalnız kalma korkusu... Medyaya yansıyan bir habere göre; İspanya'da üç çocuğu olan ve bir sitede tek başına yaşayan yaşlı ve emekli bir adam, ölümünden ancak sekiz ay sonra farkedilmiştir. Elbette böyle bir olay tek bir sebebe bağlanamaz ama tetikleyici faktörlerden birisinin bu politikalar olmadığı da söylenemez.