Yusuf ZABUN
"Diriliş Ertuğrul"un heç tadı yohhh..!!!
Geçen hafta başda Eruğrul Gazi olmak üzere Kayı Obasının namlı Alplerini nereden geldiği bilinmeyen zıpçıkdı bir keltoşa göğ ekinler gibi biçtiren rejisöre kırgın ve kızgınım.
Çok ağır kılıç darbesi alan Turgut Alp'in bu son bölümde Söğüt İmamı'nın cânhıraş duâları ve Artuk beyin tedâvisiyle hayata tutunmasına, Ertuğrul Gazinin esaretden kurtulmasına rağmen sitemim geçmiş değil.!!!
Zaten Osman Gazi'nin doğumu esnasında Halime Hatun'un vefatı seyirciyi oldukça sarsmışdı.
Ertuğrul Gâzî Hazretleri, bir yandan Halîme'nin yasını tutup diğer yandan bebelerine Rum çoban kadını süt anne olarak bulmuşdu ki, bu kere;
Tekfûr Ares yâni "Ahmed"in Noyan tarâfından şehîd edilmesi olaya iyice tuz biber olmuşdu.
Diğer yandan sezon finâli yaklaşan dizide hâlen Ertuğrul Gâzi'nin İlbilge Hatûnla izdivâcı bir türlü gerçekleştirilemedi.
Halbuki İlbilge, hatûnlar içinde gözde yiğit bir bey kızı.!!!
Danyal Topatan bozuntusu Moğol Keltoşu tarâfından esîr edilen Ertuğrul Gâzi'yi kurtarırken gözlerinin içine bakması seyirciye geciken bu izdivâcı hatırlatdı.
Hayme Ananın Allâh'ın emriyle dünürcü olduğunda mâh yüzlü İlbilge hatûn bacısı Sırma'yı çatlatırcasına "evet" demişdi.
Ertuğrul tarâfından gebertilen lbilge'nin kanlı et düşkünü hâin ağabeyi Albastı'ının cesedini töreyi hatırlatarak oba beylerinin ayağına sermesi yok mu?
Hâ kezâ, Turgut Alp'in rüyâ âleminde bizimde mülâki bulunduğunuz Söğüt İmâmı karakterini cânlandıran Dursunali Erzincânlı ile şehid ve şehâdet üzerine yapdıkları konuşma kareleri de..!
Türklük yöresine ihânet eden Ağabeyinin yerine obasının post-nişinine oturmasına mukabil yine de gönlünün mükedder olması seyircinin diline ister istemez Neşet Ertaş ve Kubat gibi üstâdların seslendirdiği Karacaoğlan'ın ünlü dizelerini düşürdü.
"Vara vara vardım ol kara taşa,
Hasret etdin beni kavim gardaşa,
Sebeb ne gözden akan kanlı yaşa;
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm.
Nice sultânları tahtdan indirdi,
Nicesinin gül benzini soldurdu,
Nicelerin gelmez yola gönderdi;
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm.
Karacoğlan der ki, kondum göçülmez,
Acıdır ecel şerbeti içilmez,
Üç derdim var birbirinden seçilmez;
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm..!"
Karacaoğlan, Osmaniye/Düziçi ilçesi Farsak köyünde doğdu.17 yüzyılda yaşadı.
Şiirleri aşk ve tâbiat üzerinedir.
Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır.
Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içden, gerçekçi ve özgün bir şekilde dile getirerek Türk Edebiyâtına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Çok yalın ve temîz bir Türkçeyle yazdı.
Mahâllî deyişleri sıkça kullanarak halk şiirinde kendine özgü bir tarz gelişdirdi.
Karacaoğlan şiirlerini, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini kullanarak 11'li ve 8'li veziniyle yazmışdır.
Ölçü uygunluğunu sağlamak için bazı şiirlerinde hece düşümü yapmışdır.
Şiirlerinde koşmalar, semaîler, varsağılar ve türküler önemli yer tutar. Karacaoğlan;
Pîr Sultân Abdal, Âşık Garîb, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmed'den etkilenirken, âşık Ömer, âşık Hasan, âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevherî, Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran'ı, 19. yüzyıl şâirlerinden de Bayburt'lu Zihni, Dertli, Seyrânî, Zileli Talîbî, Ruhsâtî, Şem'î ve Yeşil Abdal'ı etkilemişdir.
Diğer yandan, Rızâ Tevfik Bölükbaşı, Farûk Nafîz Çamlıbel, Behçet Kemâl Çağlar, Necîb Fâzıl Kısakürek, Ahmed Kutsî Tecer ve Câhid Külebi de Karacaoğlan'dan esinlenenler arasındadır.
Tesbît edilen 500'den fazla şiiri vardır. Kalın sağlıcakla...!