İbrahim Halil ER

İbrahim Halil ER

Derviş 14 İffet

Derviş ile Hidayet hana girdiklerinden beri kendilerini bir gözün gözetlediğini hissetmişlerdi. Fakat bir türlü yanına varamamışlardı. Sonunda Hidayet’in dürtüklemesiyle Derviş ile Hidayet kendilerini gözetleyen gözün sahibine vardılar…
- Selamunaleykum
- Aleykumselam ey derviş… yükün ağır… sen zayıfsın…
- Benim yükümün ne olduğunu nereden biliyorsun?
- Bilgi nedir ki? Görmesini bilene her şey görünür…
Bu arada Hidayet Derviş’i dürtükleyerek fısıltı şeklinde şöyle der.
- Bu aradığımız Marifettir.. O, kainattaki her şeyi bilir…
- Hım madem her şeyi biliyorsun o zaman nasıl elde edeceğimizi de bilmelisin…
- Evet biliyorum ama siz o musunuz? Diye düşünüyorum.
- Ne demek o?
- Yani bu yükü taşıyabilecek misiniz? Gerçi Hidayet’in yanında olması büyük bir avantaj ama…
Bu sırada minik bir serçe kondu yandaki ağaca ve “cahil, cahil…” söylenmeye başladı…. Derviş serçenin konuşması ve üstelik cahil cahil diye söylenmesine şaşırarak
- Neden cahil diyor bu serçe?
- İnsan cahildir dağların kabul etmediği yükü taşımaya kabul ettiğinden diyor…
- Peki sen de bize eşlik et…
- Siz beni anlayamazsınız…
- Olsun, sen bize kendini anlatırsın…
- Aslında böyle bir yolculuk yapmazdım ama artık beklenen yaklaştı ve zamanı geldi. Bu nedenle sizinle yola çıkacağım..
Marifet’in onlarla yola çıkmayı kabul etmesine sevinen Derviş, onun sözlerinin ne anlama geldiği üzerine fazla durmadı… Onun tek düşündüğü sultanı bir an önce kurtarmaktı…
Derviş ve Hidayet bineklerine binerken Marifet’in nasıl geleceğini düşünüyorlardı. Marifet onların bu hazırlıklarına tebessüm etti…
- Ne oldu? Niye bize gülüyorsun? Diye sordu Derviş…
- Bizim gideceğimiz yere nefsini arkasında bırakanlar ancak gidebilir… sizin hala nefsinize muhtaç olmanıza gülüyorum…. Hala demlenmeniz gerekiyor demek ki…
- Ne demek demlenmek?
- İnsan bu çay gibidir… Demlenmeden içilmez… Kemal devri insanın demlendiği zamandır…
- Bu da senin gibi çaycı çıktı, diye gülerek Hidayet’e söyledi…
- Tabii… çay dervişlerin mazotudur..
- Eee nasıl gideceğiz o halde.. nefs atı yok…
- Nefs atı aslında sizi yavaşlatıyor… daha da hızlanacağız…
- Nasıl yapacağız?
- Gözünüzü yumun ve “Ya Fettah” deyin…
Derviş gözünü yumduğunda birden karşısında binlerce yol belirdi… ne yacağını ve hangisine gireceğini bilemedi. O sırada Marifet’in bir yol başında beklediğini gördü ve onun beklediği yere gitti… Marifet’in yanına geldiğinde “Aç gözlerini” diyen sesiyle gözünü açtığında kendisini bir vadide buldu…
Yüce dağlar başında kayalar oyulup büyük binalara dönüştürülmüştü… Şehir çok ihtişamlı ve güzeldi.. Derviş buraya nasıl geldiklerini anlamamış ve soran gözlerle Marifet’e bakıyordu…
- Sanırım buraya nasıl geldiğimizi soruyorsun.. Biz buna tayy-ı mekan diyoruz… bizim için bütün mekanlar birdir ve bir anlık uzaktadır.
- Peki buna biz nail olabilecek miyiz?
- Olabilir, sadece nefsinizi arkanızda bırakacak ve kendinizi kemale erdireceksiniz.
- Burası neresi?
- Burası azgın bir kavmin diyarıdır. Burada nefsin ve şehvetin esiridir insanlar…
Tam bunlar bunu konuşurken şehrin meydanına büyük bir kalabalık geldi.. Bir kadını bağlamış sürüklüyorlardı. Sonra kadı, kadının suçunu ilan etti… “zina ettiği için recm edilecekti.” Bu uygulamaya şaşırdı Derviş..
- Hani burada insanlar şehvetin esiriydi? Halbuki recm gibi ağır bir ahkamı uyguluyorlardı…
- Bunlar önemli değil derviş… gizli işleyen açıktan işleyeni cezalandırıyor sadece…
- Bu sırada insanlar ellerine taş alıp kadına atmaya başladılar..
- Aslında taş atanlar kendi günahlarını taşlıyor fakat farkında değiller…
- Yani kadın masum mu?
- Masumiyet olaya nasıl baktığına bağlı… ama bir ahkamı gerçekleştirmek istersen önce sen onu yapmamış olacaksın. Günahkar ellerinle günaha taş değil ancak kirini bulaştırırsın… Dikkat ederseniz onların taşları kadına değmiyor bile…
Derviş kadına baktığında o kadar çok taş atılmasına rağmen kadına değmedini hayretle gördü… Bu sırada Marifet cebinden bir gül çıkardı ve kadına attı… Gül kadına deyince büyük bir çığlık attı ve ortadan kayboldu… Herkes şaşkınlıkla bakıyordu… Biz o kadar taş attık ama kadını etkilemedi, bu Derviş ona bir gül attı kadını incitti ve yok oldu.. Derviş kalabalığın onlara öfkeyle baktığını görüp korkunca Marifet onun elini tuttu ve kulağına “kapat gözlerini” dedi.. Derviş gözlerini kapattığında binlerce vahşi hayvanın saldırısıyla karşılaştı… Korkuyla gözlerini açtığında Marifet ve Hidayet’in kendisine gülerek batığını gördü. Ayrıca onların yanında biraz önceki recm cezasına çarpılmış kadın da vardı…
- Hayırdır? Korktun mu?
- Evet, birçok vahşi hayvan vardı gözlerimi kapattığımda..
- Onlar, nefsine daha hakim olmayanlara görünürler… Fakat zamanla bu gücü kontrol etmeyi öğreneceksin…
- Kim bu kadın? Diye sordu Derviş
- O kendini tanıtsın, dedi Hidayet…
Soran gözlerle kadına baktı.. Kadın güzel ve alımlıydı aynı zamanda biraz da mahcuptu… Üç arkadaşın kendisine soran gözlerle bakması üzerine kendisini tanıtmaya başladı…
- Benim adım iffet… burada sevilmem… şehvetinin esiri olmuş olan bu insanlar, beni engel olarak görürler ve sürekli taşlarlar… Bu arada beni kurtardığınız için teşekkür ederim…
- Bir şey değil
- Peki siz nereye gidiyorsunuz? Amacınız nedir? Ayrıca beni nasıl kurtardınız? Ben her hafta öldürülürüm onların vicdanlarında… böylece rahatça şehvetlerin peşinden koşarlar fakat yine dirilir ve onları rahatsız ederim…
- Bizim yanımızda her türlü bela ve musibete karşı yardımcı olan bir kelimemiz var onu söyledik mi Allah bize yardım eder.

İbrahim Halil ER

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.