İbrahim Halil ER
Derin İhanet, katillerin parmak izleri...
Katilimizi Gördüm Bu yazımda size ihanetin, gerçekte ise cinayetin bir başka yüzünü anlatacağım:
Beş yıl önce uzun süredir görüşemediğimiz bir arkadaşım aradı. Heyecanlıydı. “Zahide Hanım, ben Gönen’e yerleştim. Emekli olup dinleneyim derken bambaşka bir konuyla karşılaştım. Ülkeme hizmet etmek, çocuklarımızın geleceğine yatırım yapmak için yeniden çalışmaya başladım. Topraklarımızın sıfırlandığını öğrendiğimde ürktüm. Yok edilen topraklarımızı geri almak, hasta topraklarımızı onarmak için doğal gübre olan solucan gübresi işine girdim. Sizinle mutlaka konuşmalıyız” dedi.
Yolculuk yapıyordum. Döndüğümde konuşalım dedim. Döndükten sonra bir akşam ziyaretime geldi. Anlattıkları beni de ürküttü. Bu konularda endişelerim vardı ama açıkçası bu derece kötü durumda olduğumuzu bilmiyordum. İbrahim Bey’in anlattıkları, anlattıklarını bilimsel araştırmalar ve sunumlarla açıklaması sonunda beynim balyoz yemiş gibi oldu. Sonra kendim araştırdım. Acı gerçek karşımda duruyordu…
Anadolu toprakları sistemli bir şekilde kısırlaştırılmış, artık bizleri doyuramayacak hale getirilmiştir. Nasıl mı? Şöyle ki:
“Bir toprağın tarım toprağı sayılabilmesi için içinde bulunan organik madde oranının %3’ün üzerinde olması gerekiyor. Organik madde oranı %3’ün altında olan toprak ölü toprak olarak kabul ediliyor. Türkiye’nin tarım topraklarının en büyük kısmı organik madde oranı açısından %3’ün altındadır. Organik madde oranı az olan topraklar %43,13, kapladığı alan 14 366 661 Hektar’dır. İyi ve yüksek organik madde ihtiva eden toprakların toplama oranı ise %12,13’dür. Topraklarımızın organik madde oranı yüksek verim almayı engelleyecek düzeydedir.
Peki bu duruma nasıl geldik?
Erozyon ve yanlış sulama toprak kaybımızda etkili faktörler olsa da, ana sorun suni gübre ve kimyasallardır.
1999 Yılında Amerikalı bir öğretim görevlisi “ilk ürettiğimiz kimyasal gübreleri 3. Dünya ülkeleri ve Türkiye gibi ülkelerde deniyoruz” demişti(!).. Yani, koşa koşa sandığa gidip oy verdiğimiz şahıslar, ABD vatandaşları zarar görmesin diye bizlerin kobay olarak kullanılmasına izin vermiştir.
Araştırmalar sonucunda suni gübre içinde deniz kumu ve mermer tozu olduğunu öğrendik. Verimli toprakları betonlaştırmanın adı gübrelemek olmuş…
Yarı bataklık olan Hollanda dünyaya tarım ürünü ihraç ediyor. Hollanda’nın büyük çoğunluğu deniz suyu seviyesi altındadır. Topraklarının %40’ı denizleri doldurarak elde edilmiştir. Toplam yüzölçümü 41,526 km2’dir. Nüfusu 15,346,000’dur. Böyle bir ülke tarımda dünyada söz sahibi olurken, Türkiye gibi dört mevsimi olan bir ülkenin toprak durumunu ne ile izah edebiliriz?
Ancak ihanetle izah edebiliriz.
Peki, her şey bitti mi? Tabii ki hayır. Her uyanan birey seferberlik ilan eder gibi tarım ile uğraşan insanlarımıza ulaşıp çalışırsa, topraklarımızı geri alabiliriz. Hem de sadece kırmızı solucan kullanarak.
Bu nasıl olur demeyin, araştırın.
Kırmızı solucan kullanarak İsrail çölde tarım yaptığı toprağın organik mineral oranını %87’ye çıkarmıştır. Bu veri bir şaka değil, gerçektir.
Bu gerçekle karşılaştığınız zaman, meclise taşıdığımız siyasilerin Türk Milleti’nin istikbalini, yaşamını, hayatını pazarlama karşılığında orada oturduklarını da idrak etmiş oluruz. Bu ihanetin adı cinayettir. Ve bu cinayete iktidar veya iktidara ortak olmuş bütün siyasi partiler ortaktır. Ve tabii ki Ziraat Fakülteleri ile Ziraat Mühendisleri de…
Size birazcık kırmızı solucandan bahsedeyim:
Solucan kendi hacminin 8-10 katı su tutma özelliğine sahip. Bu suyu bitki susuz kaldığı zaman toprağa salıyor. Kendi boyunun 20 katı tünel açıyor. Toprağı
havalandırıyor. Hiçbir hastalık taşımıyor. Solucan olan toprağın makro, mikro, izo elementleri çok yükseliyor. Toprağın PH seviyesini düzeltiyor. Yani, toprağı tedavi ediyor. Besliyor.
Arkadaşım araştırma yaparken zeytinlerimizin köklerinde kanser hastalığının ortaya çıktığını öğrenmiş. Ve solucan gübresi ile de tedavi edilebildiğini söylüyor. Solucan gübresi ürün artışı sağlıyor. Üç sene solucan gübresi atılan toprak kendine geliyor. Organik madde içeriği yükseldiği için 4 ve 5. Sene gübre atmanıza da gerek kalmıyor. Solucan gübresi ile yetişen ürünlerde böceklenme olmadığı için ilaç atmıyorsunuz.
Darvin hayatının 40 yılını solucanları inceleyerek geçirmiş. Ve diyor ki;
“Bir toprağın oluşması için üç defa solucanın rahminden geçmesi gerekir.”
Bir Fransız atasözünde ise;
“Toprağı yaratan Allah onu nasıl yarattığını da en iyi bilendir. Ve bunun sırrını sadece solucana emanet etmiştir.”
Hayvan besleyenler sadece solucan alarak ve hayvan gübresi içine atarak kendi gübresini elde edebiliyor. Ne yazık ki çiftçiye bu gerçeği anlatan yok. Uluslar arası ilaç tekellerine esir olan siyasetçi, akademisyen, Ziraat Mühendisleri, Ziraat Teknisyenleri…
Hani, kızdığınız zaman hep “kömür-makarna-bulgur” muhabbeti yapıyorsunuz ya? Yani kolay olanı suçluyorsunuz ya?
Asıl gerçek olan şudur:
Bu ülke; parayı kontrol edenler, siyasiler ve okumuş kadrolar tarafından pazarlanmıştır. Maalesef sadece kondurulmuş aydın(!) ihaneti yok bu ülkede. Ne var? Meslek ihaneti de var.
İlaç tekellerine hizmet eden doktor, müteahhide hizmet eden mühendis insana hizmeti bırakıp merkeze parayı koymuyor mu? Anadolu Topraklarının rahmi parçalanıp doğurganlığı bitirilirken, Ziraat Fakülteleri ve Ziraat Mühendisleri ne yapıyordu? … Fakülteler dışarıdan kendilerine dikte ettirilen bilgiyi sorgulamadan öğrencilerine veriyor olmalı değil mi? Gerçek bilim şüpheci değil midir? Sorgulamayan kafa bilim üretebilir mi?
Bunlar ABD’de sadece ABD’li öğrencilere açık, yabancı öğrenciye kapalı olan laboratuvarların nedenini hiç sorgulamaz mı?
Bu millete senelerce zeytinyağı, tereyağı ve yumurtayı doktorlar yasaklamadı mı? Bir derece ısıtıldığında plastiğe dönüşen trans yağları en iyi yağ diye doktorlar yedirmedi mi?
Bu ülkeye asıl ihaneti okuyan kesim yapmıştır. Meslek sahibi olabilirsiniz ama ahlak sahibi değilseniz hiçsiniz.
Bir ülkenin okumuş kesimi öncüdür. Öncüler yolu sapıtırsa, arkadan gidenlerin menzile ulaşması zordur.
Zirai ilaç satan Ziraat Mühendislerinin bir kısmı kendisine gelen çiftçiye;
“Kendin mi yiyeceksin yoksa satacak mısın?” diye sorup, satacak olduğu ürüne kimyasal ilacı yüklerse, “bulgur-kömür-makarna” suçlaması yapmak en haksız suçlama olur.
Anadolu tarım topraklarının halini öğrendikten sonra Ziraat Fakültesi öğretim görevlilerine, Ziraat Mühendislerine;
“YIRTIN O DİPLOMALARI” demek geldi içimden.
Birçok ulusalcı, milliyetçi Ziraat Mühendisi vardır. Oturup sorsunlar kendilerine. Milliyetçi, ulusalcı olmak nedir? Ulusalcı-milliyetçi sandığın birilerine oy vermek midir yoksa millete ait toprakların korunması, yabancı kimya tekellerinin tasallutundan kurtarılması mıdır?
Herkes mesleğini yapması gerektiği gibi yapsa, ulus devletin gerçek bir ferdi, milli bir vatandaşı olur.
Sözler askıda kalır, hakikatler eninde sonunda şamarı suratına patlatır.
Sürekli günah deyip yırtınan kıl-tüy kahramanlarına da birkaç sorumuz var.
Haram kavramı size ne ifade ediyor? Zararlı olan her şeyi Kur’an yasak etmiştir değil mi? O zaman size bir ev ödevi:
“Yaradan’ın insanlığa bahşettiği toprakları kısırlaştıran, insan sağlığına zararlı kimyasalları kullanmanın dindeki yeri nedir? Kimyasalı basıp, kendi yemediği ürünü insanlara satmanın dini karşılığı nedir? Anadolu’nun kendine ait
tohumlarını yasaklayıp kısır tohum kullanmaya milleti mecbur etmenin dinsel karşılığı nedir? Ölüm tohumları ya da şeytan tohumları diye bilinen GDO’ya İslam nasıl yaklaşıyor?”
Türk Milletine Kurtuluş Savaşını kazandıran önemli bir etmen köylülüktü. Savaşan asker köydeki eşi, çocuklarının aç kalmayacağını biliyordu. Yaşlı ana-babası da başlarındaydı nasıl olsa. Köylü unu suya salr, yoğurtlayıp yer ama aç kalmaz. Kışlık çorbasını, pekmezini yapar. İşte şimdi o ayak kırıldı. Savaşa girsek Türk Milleti aç!!. İşte hakikat budur!!.
1950 Yılından beri Anadolu toprakları; gübre, ilaçlama altında saldırıya uğramıştır.
Türk Milletinde kısırlık %40’ı geçmiştir. Neden? Niçin? Niye?
Düşün, araştır, bul…
NOT: Emekli olup dinlenmeyi düşünürken, bir manada seferberlik başlatıp topraklarımızın tedavi edilmesi için kolları sıvayan ve bir şirket kuran İbrahim Doğuş arkadaşıma da buradan teşekkür ediyorum. Siz doğru oldukça biz yanınızdayız. Başaracaksınız!!
Başaracağız!!. Yazan Zahide Ucar