Ali ALP
DEPRESYON VE KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
Depresyon, kelime anlamı ‘çökme’ olan bir duygu durum bozukluğudur. Dünyadaki insanların % 15-20’sinin en az bir defa geçirdiği ve %5’inin de tıbbi tedaviye ihtiyaç duyacak şekilde ağır geçirdiği bu rahatsızlık, beynimizde salgılanan bazı hormonların (serotonin, dopamin, adrenalin) azlığından meydana gelir. Ortaya çıkmasında genetik faktörler etkili olsa da tamamen buna bağlı olduğu söylenemez. Bunun dışında bazı biyolojik hastalıklar (beyin tümörü, sara, parkinson, loğusalık), duygusal olarak iz bırakan yaşantılar (kayıp, kaza, ayrılık) ve bazı kişilik özellikleri (aşırı sorumluluk duygusu, mükemmeliyetçilik, kendisi ve başkasından yüksek beklenti, kimseyi incitmeme, hayır diyememe ya hep ya hiç, aşırı genelleme, aşırı özgüven, kişiselleştirme) depresyonu tetikleyici unsurlardır.
Aşırı sorumluluk duygusu: Sorumsuz bir insan olmak, verilen işi erine getirmede ihmalkar davranmak ne kadar istenmeyen bir durumsa aynı şekilde kendi üzerimize düşenden fazla sorumluluk almak da psikolojik olarak rahatsız edici bir durumdur. Çoğunlukla annelerin düştüğü bu hatalı duruma günlük hayatımızda biz de örnekler bulabiliriz. (Herhangi bir yeme sorunu olmadığı halde) Yemeğini yemeyen bir çocuğun arkasından yemek gezdirmek, ders çalışmayan ve okul başarısı düşük çocuğun başarısızlığından kendini sorumlu tutmak, iş yerinde görevini yerine getirmeyen arkadaşının görevlerini üstlenmek verilebilecek birkaç örnek. Bu durumda kişi daha fazla yorulacak ve duygusal olarak da daha fazla yıpranacaktır. Yapmamız gereken kendi rolümüzün sınırlarını bilmek, karşımızdaki kişiye de kendi görevini, sorumluluğunu hatırlatmak. Karşı tarafın ihmaline, kayıtsız haline müdahale etmeden tahammül gösterebilmek.
Mükemmelliyetçilik: Bir işi yapacağımız zaman elimizden geldiği kadar güzel, düzgün, hakkını vererek yapmalıyız evet. Ancak her işin mükemmel seviyede olması, hiçbir eksikliğe müsaade edilmeden yapılmaya çalışılması, üstelik başkalarından da aynı titizliğin beklenilmesi sağlıklı bir durum değildir. Bu durum insanı ve karşısındakini bir süre sonra yorar. Her şeyin daima en iyisi, en güzelini istediğinden dolayı kendine daima aşırı yüksek hedefler koyup bunlara da ulaşamadığı zaman hayal kırıklığı yaşayan birey elbette sık sık mutsuzluk, kırgınlık hissini yaşayacaktır. ‘Bir işi mükemmel, kusursuz yapamadığım zaman o iş olmamıştır, hiçbir anlamı yoktur!’ diye düşünüyorsanız aradığımız kişisiniz demektir.
Kendisi ve başkasından yüksek beklenti: Kimi insanlar hem kendi hem de başka insanlardan beklentilerini çok yüksek tutarlar. Beklenen durum gerçekleşmediği zaman da duygusal olarak yıpranır, üzüntü yaşarlar. İnsanlardan daima iyi muamele, güzel söz duymayı bekleyen, bunu hakkettiğini düşünen insan sayısı az değildir. Bu yüzden yapılan olumsuz bir eleştiriye ya aşırı tepki verir ya o eleştiri sahibine küserler. Aslında bir miktar ‘kibirli’ olmayı da aklımıza getiren bir özellik. Ben en iyisini yapmalıyım, daima en güzeline layığım ve bana insanlar daima kibar, nazik davranıp iltifat etmeliler. Doğru olan ise hayatın inişli çıkışlı olduğu, yeri geldiğinde haksızlığa da uğramanın mümkün olduğu, eleştiriye de tahammül etmemiz gerektiğini unutmamaktır.
Kimseyi incitmeme, ‘Hayır’ diyememe: ‘İncitmemek’ iyilik yapmak ile karıştırılmamalıdır. Sağlıksız olan durum kişinin iyilik yapıyorum derken kendi sınırlarını, haklarını, ilkelerini çiğnemesidir, yok saymasıdır. Öyle ki istemediği birçok davranışa katlanmak zorunda kalan bu insanlar iş işten geçtikten sonra kırgınlık, öfke, kin duygusunu yaşarlar ama sadece kendi içlerinde. İstemediği davranışı yapmaya zorlandığında ‘hayır’ diyemediği için, üstüne fazla yük ve sorumluluk aldığı için duygusal olarak çok yıpranırlar. Üstelik bekledikleri takdiri de göremedikleri için buna da üzülürler. Bu da zamanla kişinin duygu durumuna olumsuz olarak etki eder. Bunun bir sebebi kişinin ‘hayır’ diyemediği kişiyi (arkadaş, eş, evlat) kaybetmek istememesi olabilir. Kişi, onun sevgisine ya da korumasına ihtiyaç duyduğu için ‘hayır’ diyerek kaybetmekten korkmaktadır. Kişi bu durumda yalnız kalma korkusu bedelini ödemeye kendini psikolojik olarak hazır hale getirip ilkelerini, haklarını koruyacak şekilde hareket etmelidir. Ayrıca ‘hayır’ dediği durumlarda kendisinin kötü, huysuz biri olduğunun düşünülmesinden korkmamalı. Haklı olduğu ya da hoşlanmadığı durumlara itiraz etmek kişiyi huysuz değil; irade ve karakter sahibi yapar.
Ya hep ya hiç ve aşırı genelleme: Hayatı siyah beyaz görmek, en küçük bir olayda kılıçları çekmek ya da defterden silmek… Daha çok ergenlik döneminde görülen bu radikal bakış insanın hem sosyal hem de psikolojik olarak gelişmesine engel olan bir durumdur. ‘Bir şey tam yapılamıyorsa da hepten de bırakılmaz.’ diyor İmam Rabbani. Mesela ibadetlerini yapan bir kimse ‘ben şu farzları, sünnetleri yapamıyorum o halde yaptıklarım da işe yaramıyor hepsini bırakayım’ diye düşünürse şeytanın çok eski ama hala etkili olan tuzağına düşmüş olur ve hüsrana uğrar. Aynı şekilde bazı derslerinde başarılı olan bazılarında ise zorlanan, daha az başarı gösteren bir öğrencinin bütün dersleri çalışmayı bırakması… Bir arkadaşımızın dokuz güzel huyu varken bir tane yanlışı, hatası yüzünden onu terk etmek sağlıklı bir tepki değildir. Düşünce yapımız daha esnek olmalı ve acelecilik, peşin hüküm verme yerine teenni ile hareket etme çabamızı artırmalıyız.
Kişiselleştirme: Bazı kişiler, hemen hemen her olayda kendi ile alakalı bir şeyler bulur ve alınır, kırılır. Ya da şüphelenerek güvensizlik hisseder. Askerde ilgilendiğimiz bir asker, bizimle (aşırı şüphe, alakasız çıkarımlar konusunda) görüşme yaptıktan sonra bahçede beklerken, başka biri için gelen ambulansı kendisi için zannedip ‘neden geldi ne yapacak’ gibi sorular sormaya başlamıştı. Ona net ve kısa cevaplar vererek sakinleştirmiştik. Yaşanan olaylara bakış açımız kendimize olumsuz bir pay çıkarma temelinde olmamalıdır. Bu durumda olaya bakılır, bizimle alakalı somut bir durum var mı kontrol edilir. Bir toplantıda öfkeli konuşan biri hakkında ‘kesin bana öfkelendi, beni istemiyor, sevmiyor’ diye düşünmek hatalıdır. Eşimizin ya da bir arkadaşımızın ‘ben birkaç saat yalnız kalmak istiyorum’ demesini ‘kesin bana kızdı, darıldı, benden hoşlanmıyor’ şeklinde anlamamalıyız. Bu da bizi duygusal olarak yoran, depresif ruh haline zemin hazırlayan bir hatalı düşünme biçimidir.
Sonuç olarak insan, sorumlulukta da sosyal ilişkilerinde de vermede ve almada da dengeli olmalı. Aşırı giden durumlarda insanlardan takdir de alsak kendimiz ile barışık olamayız. Bu da duygusal olarak incinmeye, üzülmeye, öfkeye sebep olur. Her üzüntülü durum ebette depresyon sayılmaz. Ancak olumsuz kişilik özellikleri uzun süre bizi meşgul eder, idareyi eline alırsa depresyon bize çok da uzak olmaz. Uzun süre (birkaç ay) devam eden aşırı mutsuzluk, üzüntü, hayattan zevk alamama, umutsuzluk, hiçbir beklenti taşımama, ‘bu dünyada olsam da olur olmasam da’ gibi duygu ve düşünceler mevcutsa bir uzmandan yardım almak gerekir. Tedavi sürecinde psikoterapi (karşılıklı konuşma), ilaç, (ağır vakalarda) elektroşok tedavisi, manyetik uyarım gibi metotlar kullanılmaktadır.
Kaynakça: Depresyon ve Kişilik Özellikleri, Oğuz TAN.