Davutoğlu, canlı yayınında Çok Önemli açıklamalarda bulundu
Onu düşünerek değil, bir değerlendirme hep yaparız. Ben de kendi içimde yaparım. Yeni bir kongrede tazelenme ihtiyacı sürekli vurgulandı. Yeni MYK oluştu. Burada da eski bakanlarımız daha önce MYK’da olmayan arkadaşlarımız devreye girdi.
Mustafa Karaalioğlu: MYK tercihlerinizi anlatır mısınız? Seçime giderken bütün seçim kadrosunu değiştirdiniz, 7 Haziran’a bir eleştiri mi taşıyor?
Onu düşünerek değil, bir değerlendirme hep yaparız. Ben de kendi içimde yaparım. Yeni bir kongrede tazelenme ihtiyacı sürekli vurgulandı. Yeni MYK oluştu. Burada da eski bakanlarımız daha önce MYK’da olmayan arkadaşlarımız devreye girdi. Geçmişte de birlikte omuz omuza çalışmış arkadaşlarımız, kardeşlerimiz ve ilk defa 3 hanım kardeşimiz bu anlamda devreye girdi. Görüntü itibariyle Türkiye'nin her tarafından temsil, bir taraftan kıdem var. Mehmet Ali Şahin gibi her kademede çalışmış gurur duyduğum arkadaşlarımdan birisi, bir taraftan da siyasete yeni girmiş genç bir hanım olan Fatma Betül Seyhan var. Kıdem ile tecrübeyi heyecanla gençliği birleştiren güzel bir MYK oluştuğunu düşünüyorum. AK Parti’nin insan havuzunun ne kadar güçlü olduğunu gösteren bir tablo.
Oğuz Haksever: İki yeni genel başkanlık insan hakları ve çevre ve şehircilik konusu.
Bu konuyu birkaç aydır istişare ediyorduk. Siyasi partilerin zamanla kendini yenilemesi ama sinirlerin, dokunun muhafaza edilmesi icap eder. İnsan hakları konusu AK Parti en fazla önem verdiği hususlardan birisi. 28 Şubat döneminden insan hakları ihlalleri AK Parti’yi çıkaran şartları ortaya koymuştur. Dolayısıyla insan hakları ile ilgili özel genel başkan yardımcılığı bence bir zaruretti. Geçmişte değişik birimlerin içinde dağılmış olarak vardı. Bu sadece insan hakları ile ilgili değil, çözüm süreci bağlamında tartıştığımız konular, Alevi çalıştayları, Romanlar bütün bunları içine alacak şekilde daha geniş bir kapsamla insan hakları kavramını düşünüyoruz. İkincisi Gezi olayları ve birçok tartışmalarda öyle bir yanlış algı oluştu ki sanki AK Parti çevre ve şehir konusunda yeterli bir duyarlılığa sahip değilmiş gibi. Halbuki çevre konusunda, ağaçlandırma konusunda dünyada nadir gösterilen ülkelerden biriyiz, 4 milyarı aşkın ağıcın dikildiği. Bu çevre bilinci ile şehir bilincinin gerektiğinde özeleştirel ele alacak bir genel başkan yardımcılığı ihdas edilmesi kanaatindeyim. Orada da bir mimar arkadaşımız Çiğdem Hanım görev yapıyor. Bir de tabii siyasi erdem ve etik kurulu oluşturduk.
Fikret Bila: Terör yeniden canlandı, şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. 7 Haziran’dan sonra çok özenle korunmaya çalışılan çözüm süreci ortadan kalktı. Birincisi ne oldu da çözüm süreci birden bire bozuldu? İkincisi, çözüm süreci denilen süreci terör örgütü denen PKK silahlanma, şehirlere kentlere bombalar taşınması, kendileri açısından anayasa olarak kabul ettikleri KCK sözleşmesinde öngörülen bazı devletimsi kurumların oluşturulması mahkemeler, askere alma yerleri gibi bu süre içinde hem siyasal hem kurumsal faaliyetlerini yürüttüklerini görüyoruz. Bunu nasıl yaptılar? Bu süreçte hükümet ettiğinize göre güvenlik güçleri bunu fark etmediler mi, yoksa süreç bozulmasın diye müsamaha gösterildiği, valiler yeterince operasyon iznine imza atmadılar gibi tartışmalar sürüyor.
Gerçekten de Türkiye'de değişik toplum kesimleri bazen Kürtler, bazen Aleviler bazen muhafazakar kesimler, bazen solcular geçmişte 12 Eylül ve 28 Şubat’ta zirveye çıktığı gibi baskılar altında kaldılar. Hak ihlalleri oldu. Birçok yanlış uygulamalarla devletin değişik kesimlerle meşruiyeti tartışmaya açıldı. Herkesin kendisini ait hissettiği toplumsal mezhepsel, kültürel yapının özelliklerini taşıma konusunda hiçbir ayrımcılık görmediği, herkesin huzur içinde kendisini ifade edebildiği, hiçbir dinin baskı altına alınmadığı, çağdaş toplumlarda özgürlük alanları neyse onun gerçekleştirildiği bir siyasal sosyolojik hayat alanı oluşturmak için gereken her şey yapıldı. Geçmişte 12 Eylül rejimin yaptığı baskılar sebebiyle terör örgütü buradan mağdur olmuş halk kesimlerinin mağduriyetleri üzerinden teröre devşirecek insan unsuru kazanmaya çalışıyorlardı. Demokrasi geliştikçe, özgürlük alanları genişledikçe terörün alanı daralırdı bütün bu sürecin mantığı buydu. İyi niyetli olan herkes için bu geçerlidir. Bir hak mağduriyeti için birileri sokağa çıkmışsa o hak mağduriyeti giderildiğinde o kişilerin sokaktan çekilmesi lazım. Geçmişte bak bu devlet senin Kürtçe konuşmana izin vermiyor denildi. Ben en birleştirici unsurun aidiyet bilinci olduğu kanaatindeyim. İnsanların oraya it olduklarını hissetmeleri lazım. 12 Eylül ve 28 Şubat zihniyetleri bu aidiyet hissiyatlarını kısmen yok etmişti. Biz bu bilinci tekrar kurduk. Ama bunlar olurken terörü tırmandıracak eylemler yapılıyor ki, Kobani sebebiyle nasıl bir katliam gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bunlar yaşanırken Irak ve Suriye’deki otoritelerin ortadan kalkması suretiyle orada biriken silahları Türkiye'ye değişik illegal yollara sokup bazı yerlerde depolama cihetine gidiliyorsa işte o andan itibaren barış demek, çözüm süreci demek terörü destekleyen çevreler açısından anlamını kaybeder. Ortadoğu’da Arap baharı yaşanırken, toplumlar dağılıp parçalara ayrılırken bizde tam onun ortasından birleştirici bir hamle olarak ve terörü nihai olarak yok edici bitirici bir hamle olarak bu süreci başlattık. Sayın Cumhurbaşkanımız başbakanken siyasi risk aldık kararlılık gösterdik. Bu süreç devam ederken beklentimiz bütün terör unsurlarının ülkeden çıkması ve silahsızlanmaydı.
“TERÖR OPERASYONU ONLARIN EYLEMLERİ NEDENİYLE BAŞLADI”
Fakat önce Gezi olayları ile atmosferin değişmesi ve sanki Türkiye'de AK Parti iktidarı devam etmeyebilir dolayısıyla biz kendi eski yöntemlerimizi terk etmeyelim gibi bu kesimlerde hakim olması sonra 17-25 Aralık olayları arkasından gelen seçimler Türkiye'de iç ve dış gündemin onlar açısından bazı terör eylemlerine zemin oluşturacak faaliyetler yapmasına imkan sağlayacak hale geldiğini düşündüler. Irak dağılıyor, Suriye dağılıyor biz de Türkiye'de etnik temelli bir ayrışmayı hızlandıralım düşüncesi ile harekete geçti terör örgütü. Bu anlamda 7 Haziran sonrasında da bunun çöktüğünü düşündükleri yerde Ceylanpınar saldırısı, Adıyaman saldırısı ile tekrar terörü başlattılar. Sadece saldırılar değil, sözler de... Şimdi Cumhurbaşkanımıza, bana saldırıyorlar, partiye saldırıyorlar savaş başlattınız gibi. Bu terör operasyonları onların eylemleri sebebi ile başladı. Ama biz olabilecek gelişmeleri öteden beri takip ettiğimiz için gerekli tedbirleri de almak bizim üzerimizde yükümlülüktür. Dolayısıyla çözüm sürecinin nerede bittiği meselesi bütün bu alt yapı üzerinde olaylar seyretmiş olsaydı, biz gereğini yaptık bunu da kimse ile müzakere etmeyiz. Ama terör örgütü bu anlamda silahları terk edeceğiz, silahlı guruplar Türkiye'yi terk edeceğiz dedikleri halde iki yıl geçti ve aksini yapmaya çalıştılar ve çatışma içine girdiler. Bir ülkede demokrasiyi yaşatmakla, terörle mücadeleyi aynı anda yapmak o karda zor bir şey ki... Bir Avrupa ülkesinde rahat yürütebilirsiniz terör mücadeleyi çünkü yanınızda Suriye, Irak yok. Noktasal mücadele ederken demokrasinizi de korursunuz. Ya da antidemokratik bir ülkede de terörle mücadeleyi kendinizde yürütürsünüz günde 100 kişi olsa kimsenin haberi olmaz. Ama hem kamuoyu hassasiyeti çok yüksek, hem siz özgürlükleri korumakla yükümlüyseniz -ki öyleyiz- aynı anda da terörle mücadele yapıp yanınızda da Suriye ve Irak gibi çökmüş iki devlet yapısı varsa o zaman zorlaşır. Kobani olaylarından sonra İç Güvenlik Yasası bahane edilerek valileri içişleri bakanlarını topladık ve demokratikleşme için atılan adımların nasıl istismar edildiğini görüyorsunuz. Yani bir araba gözümüzün önünden silah dolu olarak, uyuşturucu dolu olarak geçse eski mevzuata göre savcıdan izin alamdan o aracı durdurup arayamazdınız. Savcıdan izin alıp gelene kadar o araba gidip içindeki silahla bir depoya veya eve ulaşabiliyor. Çağdaş demokrasilerde gerçekten de savcı izni olmadan evlerin arabaların aranmaması doğru bir ilke. Fakat bu ilkeyi savunduktan sonra siz bunu niye fark etmediniz demek, valiler niye yapmadı demek çelişkili oluyor. O anda o şeyi uyguladığınızda belli kaçaklar olabiliyor. Bazı ülkelerde doğrudan arabayı hemen arayabilirsiniz. Amerika’da isterseniz polis durdurduğu anda arabayı sadece elinizi direksiyonda olur, oynatamazsınız bile. Bu demokratik kurallar içinde faaliyetleri yürütülürken ortaya çıkan bir tablo bu.
Oğuz Haksever: Sayın Cumhurbaşkanı’nın çözüm sürecinde silah stoklanmışlar sözüyle bağlantılı mı bu?
Kastedilen İç Güvenlik Yasası’nda bir değişiklik yapmak zorunda kaldık. 90’lı yıllarda yol aramaları vardı. Bir yerden bir yere giderken bir kaç kilometrede bir aranıyor. Hatta 90’lı yıllarda bir ilçede şu kadar malzeme; un mesela olabilir fazlası olmaz gibi kurallar getirilmişti. Şimdi biz bunları kaldırıp oradaki hayat alanını açtık, ekonomik faaliyet arttı, hayvancılık arttı, yol aramaları azaltıldı ama birileri bu tabloyu istismar edilerek silah stoklanması veya köylülere bir şeyler yapmaya... Haraç almak için adam kaçırılıyor. Bizim beklentimiz doğuda ve güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımızın gür bir sesle terör örgütüne ve onu destekleyenlere 90’lı yıllarda şikayet ettiğimiz her şeyi şimdi siz yapıyorsunuz, faili meçhulleri, yol kesmeleri, baskıları, yayla ve mezraları barış içinde kullanımdan çıkarıyorsunuz, haraç topluyorsunuz diyerek Türkiye'deki demokrasiyi desteklemeleri lazım. Özerklik ilanı benzeri gibi sanki Türkiye'de kamu otoritesi yok, meclis yok sanki. Türkiye'de yönetimin tartışılacağı yegane yer TBMM’dir. Ama TBMM’nin yapmadığı bir anayasal düzenlemeyi varmış gibi birisi yapmaya kalkarsa biz ona bu ülkede bir hukuk var deriz. Bu sebeple teröre karşı operasyonlar sadece bir ilahlı güce yapılan operasyonun ötesinde Türkiye'de demokrasiyi kurtarma ve demokrasiyi koruma operasyonudur. Onun için ben huzur ve demokrasi operasyonu dedim. Eğer biz bu operasyonları yapmamış olsaydık o yaylalarda, dağlarda terör örgütü istediği adamı istediği yere götürür haldeydi. Ben buradan şehitlerimizi rahmetle anıyorum ve güvenlik güçlerimize bir kere daha teşekkür ediyorum. Çok büyük bir darbe vurduk terör örgütüne. Şehit cenazeleri hep bizi üzüyor ama şehit cenazelerinde ortaya çıkan hüzünlü görüntüler terör operasyonlarının başarısına gölge düşürmemelidir. 23 Temmuz’da verdiğimiz talimat ve gece 2’de aldığım brifing sonrasında bütün o hedefler Kuzey Irak’ta yerle bir edildi. Şehirlerdeki bütün illegal yapılar, hukuka götürüldü, Cizre’de olduğu gibi burası Türkiye'nin her yerindeki ilçelerde olduğu gibi hukukun olduğu ilçeler haline gelecek.
“OPERASYONLAR DEVAM EDECEK”
Onun için şehit verdiğimiz olayların çoğunda bir çarpışma bir çatışma yok, korkakça ve haince yola mayın döşeniyor. Bu örgütün psikolojisini de yansıtan bir şey. Silahlı Kuvvetler alan hakimiyetini kesinlikle sağlayana kadar her yerde operasyonlar devam edecek. Seçimler ülke huzuru içindir ve onun için yapılır. Birileri ülke huzurunu yok edecek eylem içine girmişlerse ona karşı tedbir almak konusunda hiçbir şeyden kaçınmayız. Bu anlamda da hem seçim güvenliğini sağlayacağız hem de Türkiye'de bu terör belasına karşı ayakta tutacağız.
İMRALI GÖRÜŞMELERİ
Seda Öğretir: Bu anlamda uzun süredir Öcalan’la bir ilişki kurulmuyor ve terör olaylarının artmasında bu da eleştiriliyor.
İstihbarat birimlerimizde ve bazı siyasiler arasında yani HDP’liler arasında yürütülen bir süreçti bu. Bir an önce silahlar bırakılsın diye yapılıyor. 2013 Nevruzunda silahlar bırakılsın diye açıklama yapılmış İmralı’dan. Bunun gerektirdiği bazı kanuni düzenlemeler yapılmış, peki silahlar bırakıldı mı?
“ÇÖZÜM SÜRECİ HALKLA YÜRÜR”
Seda Öğretir: İmralı’nın etkisinin olmadığı mı artık söylüyorsunuz?
O ayrı bir tartışma konusu ama netice önemli. Biz Türkiye'de iç huzuru sağlamayı önemsiyoruz. Oslo görüşmelerinde de amaç buydu. Sayın Bahçeli bugün bir suçlama ile bunları gündeme getiriyor ama gelin elinizi taşın altına koyun; hükümet kuralım hayır, seçime gidiyoruz anayasal hükümetin içinde yer alın hayır. Ama köşenize çekilip sadece hakaret edersiniz. Yapılan şeyler doğru yapılmıştır ama netice elde edilememişse illa bu merasimi tekrar tekrar devam ettirelim bir grup gitsin İmralı’da görüşme yapsın, olmaz. Önce netice alınacak. Kobani olayları sonrasında gidildiğinde kamu düzenini ihmal etmeyin dedik onlara. Sayın Demirtaş’a o zaman söyledim, şehirlerin etrafındaki yapılar dağıtılacak, adam kaçırmalar gibi demokrasinin istismarlarını terk edeceksiniz. Aylarca konuşuldu, edildi Demirtaş’la -siyasal anlamda söylüyorum- istihbarat birimleri bu görüşmeleri yaptılar ama bir taraftan bizi oyalayarak bir süreç işletmek sonrada ayaklanma çağrıları yapmak, Kobani’de ayaklanma çağrısı yapan Demirtaş’tı, 7 Haziran’dan sonrada yapan Figen Yüksekdağ’dı. Nasıl bir iyi niyetten bahsedebiliriz? Neyi görüşecekler? Türkiye'de meşru silahlı güçler dışında bütün silahlı gruplar tasfiye edilene kadar bu operasyonlar kararlılıkla sürecek. Çözüm süreci bizim halkımızla yürüttüğümüz bir süreçtir, o da yürür. Hiçbir şekilde herhangi bir Kürt vatandaşımızın kaygıya düşmesine gerek yok. Kimsenin dili, kültürü, etnisitesi, lehçesi, siyasi ideolojisi dolayısıyla ezilmesine izin vermeyiz Türkiye'deki her vatandaş birbirinin eşitidir, kimse kimseye üstün değildir. Ama terör mücadeleyi yürütürken demokratik şeyleri de korumaya kararlıyız. Zaten alanlara ineceğiz ve Türkiye'nin her köşesinde vatandaşlarımızla bunları konuşacağız.
“HDP’Yİ OY VERENLERİ TAHKİR EDEN İFADELER DOĞRU DEĞİL”
Mustafa Karaalioğlu: Bu sürecin bir zorunluluğu da etnik olarak bir gerilimde yer yer doğuruyor. Sizin partinizin içinde de bazı demeçler HDP’ye oy veren vatandaşlara karşı çok ağır demeçler var. Dün bir belediye başkanı çok ağır ifadeler kullandı. Bunlara ne dersiniz? HDP’ye oy vermiş olması ötekileştirme konusu olmaya başladığında sizin yaklaşımınız nedir?
Hangi partiye oy vermiş olursa olsun, bütün vatandaşlarımızın verdikleri oy kutsaldır, yaptıkları seçimler kendi seçimleridir. Dolayısıyla kimse bu sebeple bir diğerini tahkir edemez, ötekileştiremez, o oyu geçersiz veya değersiz kılamaz. Bana verilen oyla HDP’ye Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne verilen oy aynı oydur. Dolayısıyla bu anlamda böyle ifadeleri doğru bulmam. Diğer partilerden AK Parti’ye yönelik ağır hakaretler söz konusu Cumhurbaşkanımıza ayrıca yapıyorlar, bana yapıyorlar ama diğer partilere oy veren vatandaşlarımızın bir şekilde rencide edilmesine sebebiyet verilmesini mazur görmemiz mümkün değildir. Siyasi partiler bizim düşmanımız değil, rakiplerimiz. Siyaset intikam hissi ile yapılmaz. Bizim hasmımız terör örgütüdür. HDP’nin hasım mı hısım mı olacağı terör örgütüne vereceği veya vermeyeceği tepkiye bağlıdır. Siyasi parti olarak bizim rakibimizdir. Terör örgütünü meşru kılar, ona destek verir onun arkasında durursa o zaman bizim değil, milletin hasmı haline gelir. HDP’ye oy veren seçmenler ise ne niyetle ve hangi sebeple oy vermiş olursa olsun bizim için kutsaldır. Bugün HDP’ye oy verenler belki yarın bize oy verecekler. Ben onların gönlünü kazanmak için çalışmak durumundayım nasıl onları rencide edecek söz söylerim. Bu sosyal medya bir taraftan güzel ortak bir iletişim alanı oluşturuyor ama bir taraftan da insanın normalde aklında tutacağı bir şeyi yazıya dökmesine yol açıyor. Bir anlık öfke ile tepki ile söylene söz genel bir kanaat halini alıyor.
Oğuz Haksever: Bu terör ortamında el yapımı patlayıcı deniliyor eskiden uzaktan kumanda ile patlatılırmış şimdi kablo çekiliyormuş çünkü Silahlı Kuvvetler frekans bozucu sistemlerde var. Bu konuda da el yapımı patlayıcıların kablo ile patlatılması konusunda güvenlik zirvelerinde…