Ali ALP
BİR BANKA REKLAMI VE DEĞİŞ(TİRİL)EN ALGILARIMIZ
Yaklaşık 1 ya da 1,5 ay önce televizyonda yayınlanmaya başlayan bir banka reklamında 11-12 yaşlarında bir erkek çocuğu başrolde gösterilmekte. Reklamın konusu ‘birikim yapmak’. Bu süreçte de bankanın desteğinden bahsedilmekte.
Benim dikkatimi çeken şey ise burada bir çocuğun, iş adamı gibi hareket etmesi ayrıca anne veya babasına karşı yaptığı ufak hizmetlerden bile kumbarasına para talep ediyor olması. Bir de reklamda çocuğun ağzından çıkan ve çağımızın mottosu diyebileceğimiz sloganlar.
Eminim birçok kişi bu reklamı defalarca izlemiştir ancak diğerlerinde olduğu gibi bu reklamın da sıradan bir banka reklamı olduğu düşünülmüştür. Bugün toplumun dikkatini çekebilmek, kendine alıcı bulabilmek için her yola başvuran kurumlar maalesef çocukları da acımasızca bu çarkın içine çekmekten beri kalmıyor.
Çocukluğun ne kadar önemli bir dönem olduğunu burada izaha ihtiyaç duymuyorum. Ya da daha bebeklikten itibaren çocuğa söylenen sözler, ona karşı gösterilen davranışlar, çocuğun bulunduğu sosyal ortam onun yetişkinlik zamanındaki dünyaya bakışını nasıl etkilediğini bilmek çok zor değil.
Ancak bu durumun bilinmesine rağmen bugün çocuklarımız tv, internet gibi araçlarla adeta zehirleniyor ve buna anne babalar olarak ses çıkarmıyoruz. Hatta gayriahlaki görüntülerin olduğu bazı dizi ve yarışma programlarını onlarla birlikte keyifle izliyoruz.
Bu reklam, bir adım daha öteye giderek bir çocuğu daha 11-12 yaşında muteber dünya ideolojisi kapitalizmin kucağına itmekte. Öyle ki çocuk elinde bulunan dijital bir kumbara ile birikim yapmaya başlamış. Yine başka bir konu da reklamda çocuğun çok hızlı hareket ediyor olması. Evden arabaya oradan tekrar eve ve tekrar dışarı çıkması… Yani bugün sıkıntısını çektiğimiz, çağın bize unutturduğu o kendi içimize yönelme, tefekkür etme ihtiyacımız, reklamda da gündeme gelmekte.
Artık bu ‘hızlı yaşam’ sayesinde çalışma saati, dinlenme saati veya aileye, dostlara ayıracağımız vakit diye bir düzenimiz yok. Şimdi her an iş için, çalışmak için müsait ya da çevrimiçiyiz. Avrupa’da normal mesai saatleri dışında; iş yeri çalışanlarının arama, mesaj ya da mail gibi sanal yollarla meşgul edilmemesi ile ilgili yasalar konuşulmakta. Artık onlar bu koşturmanın temposunu kaldıramadıklarını fark ediyorlar.
Reklamda çocuk, sırasıyla babasından, çöpü döktüğü için annesinden ve elini öptüğü için de ninesinden kumbarası için para topluyor. Dinimizde anne babaya hizmet etmek sadece Allah rızası için yapılan ve minnet duygusu içinde olan bir faaliyettir. Bu hizmet bir bardak su vermek gibi küçük de olsa. Oysa reklam, çocuğun yaptığı iyilikleri geri dönüşü para olan birer görev olarak gösteriyor. Ve reklamda kullandığı sloganlar da bu durumu destekliyor.
Örneğin, çocuk reklamın başında büyümek, iyi birikim yapmak için ‘çok çalışmak’ gerektiğini söylüyor. Evet ,aslında bugün hiç de yabancı gelmeyen bir söz. Çok çalışmak. Daha fazla para ve daha fazla konfor için. Bir başka örnek, çocuk ninesinin elini öpüp para almayı, birikim yaparken karşınıza çıkan ‘fırsatlar’ olabilir diye açıklıyor. Bu demek oluyor ki aile, çocuk için birer birikim kaynağı, maddi bir menfaat elde etme yolu.
Dinimizin emrettiği aileye karşı müşfik olma, sevgi gösterme, samimiyet gibi manevi duygular böylece unutulmuş oluyor. Böyle bir çocuk yetiştiren aile, yaşlandığı zaman da eğer parası yoksa çocuğunun yanında barınamayacak demektir!
İçinde bulunduğumuz zaman; menfaati öne alan, dürüstlük, samimiyet, Allah rızası gibi manevi değerlerin alabildiğince itibarsızlaştırldığı ve yazarın da dediği gibi ‘Doğru söylediğimiz zaman bize deli denileceğinden korkuyoruz. Sözümüzü tuttuğumuz zaman enayi yerine konacağımızdan korkuyoruz. Emanete hıyanet etmezsek dünyadaki itibarımızın kaybolacağı yanılsaması içine düşüyoruz. (İsmet ÖZEL, Kırk Hadis)’.
O halde ne yapmalı? Bu pervasız, şuursuz gidişe nasıl dur demeli? En başta kendimiz ve ailemize bu değerleri yeniden hatırlatmalı ayrıca tv, internet, gazete gibi medya araçlarının hangi amaçlara hizmet ettiğini iyi görmeli, önümüze gelen bilgiyi, görüntüyü irfan terazimizle tartıp kritik ve analitik yapmalı; bilinçli bir izleyici, dinleyici ve okuyucu olmalıyız. Doğruyu yanlıştan ayırmaya niyet ve gayret etmeli, çocuklarımızı da ‘‘en önemli’’ yatırım aracı bilmeliyiz.
İsterim ki evlerden televizyonlar kalksın(ben denedim, çok güzel) ve (bugün hiç kullanılmaması mümkün olmayan ) internet bilinçli ve kontrollü bir şekilde kullanılsın. Eşimiz, anne babamız, kardeşlerimiz, çocuklarımız; terbiyesini, psikososyal, gelişimsel ve manevi eğitimini ekranlardan değil de bizden öğrensin. Evlerimiz tvlerin mahkum ettiği sesiz odalar değil; muhabbetin, neşenin, irfanın menbaı yuvalar olsun.
Gayret bizden, tevfik ve muvaffakiyet Allah’tan.