Mustafa Cemal TOMAR
BENİMSE ALIN YAZIM YOKUŞLARDA SUSAMAK
BENİMSE ALINYAZIM YOKUŞLARDA SUSAMAK
Karadeniz'in sarp yamaçlı dağlarının eteğinde dünyaya geldim. Uzunca, gökyüzüne doğru uzanan sakız ağaçlarının oluşturduğu ormanın hemen altında, duvarları, çift kanatlı taş duvarla örülmüş, harcı çamurdan, çatılı, üstü tenekelerle örtülü, mutfağın dışında ahşaptan yapılmış iki küçük odası bulunan bir evde geçti çocukluğum. Evimizin komşuları sakız ağaçlarıydı. Günlerce ailemizin dışında herhangi bir insan görme hasreti içindeydik. Elektrik yoktu, gaz lambası aydınlatıyordu gecemizi. Kalabalık bir aileydik. Bir odada , tahta döşeme üzerine serilmiş küçük yataklara üç beş kardeş beraber yatardık. Evin içinde su akmaz küçük ırmak sıyunu kazma ile açılan kanalla beraber evin önüne akıtıyorduk suyu. Böylece uzak yerden su taşımaktan kurtuluyorduk. Köyümüze elektrik 1982 yılında gelmişti. Odalara birer küçük lamba takılı idi. Elektriğin köye gelmesi köylüyü çok heyecanlandırdı. Kendimizi ayrı bir dünyada hissediyorduk. Hatta lambaları açıp kapatmak bile bize büyük heyecan veriyordu.
Okulumuz çok uzak sayılmazdı. Ancak patika yol vardı. Yamaçtan aşağıya ebeyce iniyorsun, dereye varıyorsun, dere üzerinde tarihten kalma, taştan yapılmış, kemerli bir köprü vardı. O köprüden geçtikten sonra hafif bir yokuş gittikten sonra, düzlüğe varıyorsun, üç beş yüz metre sonra okul karşımıza çıkıyordu. Akşam olunca aynı yoldan geri dönüyorduk.
Bizim oralarda yağmur eksik olmaz. Yağmur yoksa cise vardır. Patika yollar toprak olduğundan çok çamurlu oluyordu. Kara lastikler ayağımızda, çamur sakız gibi yapışırdı lastiklerimize. Bazen yürürken ya da koşarken lastiklerin topuklarından sıçrayan çamurlar pantollarımızın arkasına yapışırdı, hatta önlüklerimiz dahi çamurlanırdı. Yağmurlu havalarda naylon torbalardan yaptığımız kukulları üstümüze örterdik. Şemsiye lükstü, her evde bulunmazdı, olsa da bükükler bize vermezdi.
Okula sabahleyin giderken beslenmek için bir şey getirmezdik. En lüks menümüz mısır ekmeği katık olarak elma ya da armut olurdu. Su ihtiyacımızu çeşmelerden içerek karşılardık. Harçlık nedir bilmezdik.
Yıl boyu aynı elbiseleri giyerdik. Elbiselerimiz yırtılsa büyükler yamalardı. Kirlendiğinde yıkarlar, bir daha giyerdik. Konfeksiyon nedir hayal bile edemezdik. Çoğumuz Almanya'dan gelen işçilerinin getirdikleri üçüncü el eşyaları giyerdik. Çoğumuz onları da bulamazdık. Bazı arkadaşlarımızın evinde terzi makinesi de yoktu. Elbisede sökülen yerler herhanhi bir iple elde dikilirdi.
. Hastalık durumlarında çok acil bir durum olmadıktan sonra doktora gitme yoktu. Evde sigortalı ya da maaşlı hiç kimse yoktu. Devlet hastahaneleri çok yetersizdi. Doktorlar her fırsatta özele yönlendiriyorlardı. Hem muayene parası hem ilaç parası bizim için bir servetti. O nedenle aileler mejbur kalmadıkça doktora gitmemeyi tercih ediyorlardı. 5-6 yaşlarındaydım, ablamla beraber ölümcül bir hastalığa yakalandık, bizi doktora götürmediler, şifa veren Allah Teâlâ'dır. Son anda vücut mucizesini gösterdi Rabbimizin izniyle, vücut iyiye dönüş yaparak yavaş yavaş iyileştiğimizi dün gibi hatırlarım.
İlkokul, ortaokul ve lise yıllarım hep çalışma ile geçti. Tatillerde bağda bahçedeyiz. Bizde toprak çok olduğundan yazın sabahın 5'inde kalkardık, haceti ihtiyacın dışında durmadan çalışırdık, akşam 9'a kadar. Yaklaşık 16 saat mesai yapıyorduk. Yaz boyu bu süreç devam ediyordu. Güneşli havalarda çayır işi, kapalı ve bulutlu havalarda hızar kesme ve inşaat işleri, tarla bağ bahçe işleri, ağaç budama, odun yaoma, toprak kazma, büyük baş hayvanı yayma işleri, sırtta ya da omuzda yük taşıma işleri. Dereden tepelere, vadilerden yüksek yerlere kendi güçğmüzle malzeme taşıma işleri.... N.FK'in dediği gibi hayat hep " yokuşlarda susamak" ile geçti. Bazen de "yokuşlarda aç kalarak", karlı ve buzlu zamanlarda " yokuşlarda donarak" geçti.
Çektiğimiz çileleri yazmakla tarif etmemiz çok zor. Benim yaşadıklarıma benzer hayat elbette yaşayanlar olmuştur. Lâkin benim kadar çile çekenler pek olmamıştır diye düşünüyorum.
Hülasa hayat zor, geçinmek zordu o zamanlar. Şimdi çok şey değişti,, imkanlar çok daha iyi, yaşam kolaylaştı, ancak bu sefer de başka zorluklar oluştu. Hayat boyu elimizden geldiğince mücadeleye devam. Öyle anlıyorum ki bizim yokuşlar hiç bitmeyecek ve biz hep susamaya devam edeceğiz. Bakalım ne zamana kadar.
Dünyamızı yokuşlarda susamakla geçiriyoruz anladık da, bari ahiretimizde rahat nefes almak olur inşallah. Selâm ve Duâ ile...
07.10. 2023
M. Cemal TOMAR