Prof. Dr. Salih ŞİMŞEK
Başı Dumanlı Notlar
Tüm insanların gözyaşları hep aynı dili konuşurlar...
Hayvanı ile insanı ile ve bitkileri ile... Elhamdülillah...
Şeytanın, 'kâfir' denilen insanlarla bir problemi yoktur.
Deliler olmasaydı akıllıların ‘akıllı’ oldukları anlaşılmazdı ki...
Her âdemoğlunun ‘ne’ olduğunu gösteren turnosal kâğıdı farklıdır.
Herkes herkesten daha fazlasını hak ediyor da, herkes bunu bilmiyor!
Kuyuya taşı atanlar, ona kimin dokunacağını, kimin dokunmayacağını düşünmezler.
Şeytan, şeytanlara bir şey yapmaz. Tıpkı mikropların mikroplara zararları olmadığı gibi…
Tarihin en büyük ihaneti, 'Müslüman' kimlikli insanların birbirlerine yaptıkları ihanettir!
Seyyah oldum, deli dolu yıllardır dolaşırım, ama şimdiye kadar ne aradığımı anlayamadım.
Gözyaşları kimden, hangi ırktan ve hangi dil sahibinden olursa olsun hep aynı şeyi söylerler.
'Kâfir' dediğiniz insanlar seni koruyorsa ve savunuyorsa, durumunu gözden geçirmek vacip olur!
Her durumdan kendine vazife çıkaran adam, kendini Türkiye’deki tüm üniversitelerin ‘kültür komisyonlarının organizatörü’ sanıyor!
İnsanlar nedense hep mükemmelliği ararlar. Hâlbuki 'mükemmel' her zaman 'iyi'nin düşmanı olmuştur. Mükemmellik de bir psikiyatrik hastalıktır.
Evet, evet... Hayat devam ediyor ve dünya da dönüyor. Kendilerine ruhsat verilenler için yarın da hayat sürmeye devam edecekler... Dünya, süresi dolmadıysa yarın da dönmeye devam edecek.
Öyle insanlar vardır ki şu âlemde, sömürüldüklerinin farkında olmazlar. Sadece 'öteler âleminde onunla birlikte olursunuz', dendiğinde 'inşallah, diyemezler. Bilmezler ki ‘kişi sevdiğiyle beraberdir’.
Benim İstanbul Üniversitesi öğrencisi olduğu (1970-74) yıllarda, Turan Emeksiz isimli üniversite yemekhanesinin duvarına öğrenciler yazılar yazarlardı. Birini hatırlıyorum: insanoğlu bir gariptir, eşek dersin kızar, ama eşek olur aldırmaz.
B.Gökçe şöyle demiş: Gel gidelim buralardan / buralar yorar bizi... Eğer sağlam duramazsak, Buralar bozar bizi... Gel gidelim buralardan; dost, düşman belli olsun. Bir de bakalım ardımızdan, Kim arar, sorar bizi... Ben de derim ki: İnsanları denemeye gerek yok... Bırakın oldukları gibi olsunlar...
Bir hatıra: 1970 yılında rahmetli dayım Hacı Ali Koyuncu, İslahiye’den ilk defa İstanbul'a gelmişti. Onu İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt'taki merkez binasını gezdirmeye götürmüştüm. Mevsim bahardı. Bahçe yemyeşil çimen… Rahmetli burayı görür görmez, gayri ihtiyari: 'Örf, amma da goyun güdülürmüş burada' demişti. Benim aklıma da o geldi. Kendisini rahmetle anıyorum. Ne demişler ‘dervişin fikri ne ise, zikri de odur’