Firuz TÜRKER
Avrupa parlamentosu seçimleri Avrupa'da deprem etkisi yaptı.
Almanya'da Yeşiller oy kazanırken SPD ve CDU CSU kaybetti. Hollanda'da ırkçı ve aşırı sağcı Geert Wilders ancak %4 alabildi.
Yunanistan'da büyük oy kaybeden Srıza erken seçim kararı aldı.
Avusturya'da Sebastian Kurz başkanlığındaki aşırı sağ hükümet düştü. Avusturya'da da erken seçim yolu göründü.
Fransa'da Le Pen birinci parti çıktı ve erken seçim istedi.
İngiltere'de AB den ayrılmayı savunan Brexit partisi birinci parti çıkarken İşçi partisi ve Muhafazakarlar oy kaybetti.
İtalya'da ise göçmen düşmanlığı yapan Lig Partisi birinci çıktı.
Bu sonuçlar Avrupa Birliği açısından büyük zorluklar getirecek. Sanıldığı gibi ırkçı partiler, ilerleme kaydetmelerine rağmen çekinilen bir başarı elde edemediler.
En çok merak ettiğim Can Dündar'ın kankası, Türkiye düşmanı Kati Piri'nin yeniden seçilip seçilemediği idi. Bunu öğrenemedim. Umarım kaybetmiştir.
Bu durumda Avrupa Birliği Türkiye karşısında zayıf konuma düştü.
Bunu telafi etmek için daha da saldırganlaşacaklardır.
Kadere bakın; AB, Türkiye'ye ihtiyaç hisseder hale geliyor. Türkiye ise göçmen politikalarının tek çözücüsü durumuna yükseliyor.
27 MAYIS
Darbe olduğunda beş yaşındaydım. Anılarım hayal meyal. Başbakanın idam edildiği ve babamın 'demokrat' diye şeker fabrikasındaki işinden atıldığı zihnime mıh gibi çakılmıştır. Sonraları ben, okula başladım ve 'bayram' ilan edilmiş 27 Mayıs törenlerine çok katıldım. Liseyi bitirinceye kadar. Babası bu darbe sonucu işinden atılmış bir çocuk olarak 27 Mayısın 'Anayasa ve Hürriyet' günü olduğuna inandırıldım. Nedense bu 'bayram' diğerlerinden farklıydı. Devlet erkanı, CHP örgütü ve öğrenciler dışında halktan pek katılım olmazdı. 27 Mayıs bayramı, yine bir başka darbe tarafından 82 anayasası ile kaldırıldı. Sanırım 82 anayasasının tek olumlu maddesi bu idi. Baktılar halk rağbet etmiyor, biraz da bir başbakan asmış bir darbeyi kutlamanın çok abes olduğunu anlamış olmalarından dolayı kaldırdılar.
27 Mayıs'ın bayram olmaktan çıkarılması darbe severleri çok üzmüştür mutlaka. Onlar bunu yine de kutlamayı sürdürdüler. 27 Mayısa bahaneler uydurarak methiyeler düzmeye ve suçu, zor yoluyla devrilen siyasi iktidarın üstüne yıkmaya çalışmaya devam ettiler. Yani hırsız suçsuzdu. O darbeciler ki daha ilk bildirilerinde 'NATO ve CENTO'ya bağlı olduklarını açıklamışlardı.
27 Mayıs, askeri darbeleri ve bu darbelerde idam cezası verilmesini meşrulaştırdı. 1960 da bir başbakan ve iki bakan asanlar, 12 Mart muhtırası ile bu kez, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını astırdılar. 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar ise kantarın topuzunu kaçırıp, biri mahkeme kararı ile yaşı büyütülen Erdal Eren olmak üzere 50 kişiyi astılar. Dönemin 'Devlet Başkanı' (!) bir mahalle kahvesi jargonuyla, 'asmayalım da besleyelim mi' gibisinden bir 'vecize' (!) yumurtlamıştı. Yıllar sonraki cenazesine ise devlet töreni gereği katılması gerekenler ile ailesinden bir kaç kişi dışında katılan olmadı.
15 Temmuz darbeci zihniyete sağlam bir tokat oldu. Bundan sonra darbe yapmaya kalkışan kırk kere düşünmek zorunda. Maymunun gözü açıldı artık. Öyledir ama o darbe sevdası nasıl bir sevdaysa kolay kolay geçmiyor. Halkın oyunu alamayan ve alması da mümkün olmayanlar hala o 'tatlı' özlemin ateşiyle yanmaktalar. Bunlar genellikle 'darbeler kötüdür ama' diye başlarlar. 'Ne darbe ne bilmem ne' diye devam ederler. İçlerinde alev alev yanan bir darbe severlik ateşi vardır. O nedenle darbeyi mutlaka başka bir şeyle eşitlemelidirler ki kendilerini darbe sever olmadıklarına inandırabilsinler.
O günlerin özlemiyle tutuşanlar şimdi şunu izah etmenin derdinde; 'Astık ama bir sorun hele neden astık'. Vermeye çalıştıkları cevap ise çok basittir; 'hak etmişlerdi'