İmdat ZEYTİNCİ
Avrupa neyin peşinde?
Hani anadoluda söylenen güzel bir söz vardır. Eski yediğim hurmalar, şimdi midemi tırmalar. Hatırlarsınız, birinci Dünya savaşında bazı Ülkeler topla tüfekle savaşırlarken, bazılarıda atlı arabalarda cephane taşıyarak savaşmışlardı. Buna rağmen ikinci Dünya savaşında yerle bir olan bazı Ülkeler, öyle çabuk toparlandılar ki, uzun yıllardır ihracat birincisi durumundalar.
Nasıl oldu da, bu ülkeler hızlı bir toparlanma ile kısa zamanda çok şey başardılar?
Evet Almanya dan bahsediyorum. Almanyanın ikinci dünya savaşından sonra gelişim stratejisi şuydu.
1-Ucuz hammadde (Almanya zaten savaşa demir ve kömür için girdi)
2-Ucuz işcilik(Türkiyeden getirildi.
3-Yüksek teknolojiyi ucuza üretip, pahalıya satmak. (Ülkeye ithalatın önünü kesmek)
1970- 1980-1990 Almanyası şöyleydi:
İşçi ücretleri 3500 mark, ev kirası 300 ile 500 mark, 50 markla bir haftalık yiyecek alınabilirdi. İhracat ithalattan 3 kat daha fazlaydı.
Ne zamanki Avrupa Birliği kuruldu, Birliğin kurulması, para birliği, askeri birlik, siyasi Birlik. Ne olduysa o zaman oldu. Bir kg un 0,25 mark iken 0,90 € oldu. İşçi ücreti 1500 € oldu. Yani işçi ücretleri aynı kaldı fakat giderler iki kat arttı. Avrupa nüfusu zaten yaşlı bir nüfus. Herkes alışverişe tok. Bu arada ihracata sunulan bütün ürünler iki kat pahalılaştı. Çin ve Hindistan gibi iki büyük devin karşısında sadece para ve fiyat politikaları ile durulabilirdi.
Bu durumda Almanya ikinci Dünya savaşından sonraki hedeflerinden ayrılmak zorunda kaldı. Şu an Çin ihracat birincisi ve Japon teknolojileri Alman teknolojilerinin önüne geçti. Avrupa birliğinin lokomotifi ve çatı direği Almanya ve Fransa. Bu iki devin yanlış politikaları Avrupa birliği binasını salladı. Mikro ekonomi ile Makro ekonomi birbirine karıştı.
Bu arada Yunanistan, İtalya, İspanya gibi Ülkeleri hatırlamak bile istemiyorum. İşin ne senin Avrupa birliğinde? Biliyorsun ki bu birlik bazı çıkarlar için var. Ne güzel bir kilo turşuyu kendi paranla, ite kalka satıyordun. Euro ya girdikten sonra zorla sattığın turşunun fiyatı on kat arttı. Buna şöyle diyorlar, Midyata pirince giderken, evdeki bulgurdan oldular.
Peki şimdi ne olacak? Gurur meselesinden vaz geçtik, ne Almanya mark zamanına dönebilir, ne Fransa franka. Eeee ihracat yapabilmek için üretim fiyatlarınıda aşağı çekemezler. Şimdi kara kara düşünüyoruz. Gözümüze uyku girmiyor. Avrupada batan batana. Daha sırada kimler var kimler. ''Bu gece doğru dürüst bir uyku uyuyacaktık, komşunun eşeğini hırsız çaldı.''
Bir verdiğimiz karşı geldiki, Türkiye bu girdaba girmedi. Ya girse ne olurdu?
İş burada bitmiyor. Bence, Avrupanın amacı Türkiye yi bu haliyle değilde, küçük parçalar haline getirerek, İstanbulu doğrudan Avrupa'ya bağlayarak, geri kalan parçaları kullanmak.
Bu işin lamı cimi yok. Avrupanın Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı doğrudan bu konudur. Avrupa sevicilerinde derdi bu. Türkiye iyi bir ekonomik strateji izledi. Üretim fiyatlarını yani üretim birim fiyatlarını aşağıda tuttu. Örnek göstermek gerekirse, Türkiye de mazot 0,90 € iken, Avrupa ülkelerinde 1,30 €. Yada tüketici giderlerine makro gözle baktığımızda, Almanyada ev kiraları 800,€ iken Türkiye de 800, Lira. Bu durum Türkiye yi hep avantajlı duruma çekiyor.
Diğer taraftan Türkiye'nin hiç bir harici geliri yok. Türkiye daha yeni tarımdan sanayi ye geçen bir ülke. İhracat ithalattan az. Daha yeni yeni turizmde küçük gelişmeler var. Efendim Türkiye'nin dış borçları varmış. Bu ekonomik bir dengedir. Almanya, Amerika z
yada Çin borçsuz bir ülkemi?
Dışardakilerin amacıda Erdoğansız, bölünmeye hazır bir Türkiye, içerdekilerin amacıda!
Ekonominin "E" sini bilmeyenler ekonomi, Siyasetin "S" sini bilmeyenler siyasi eleştiri peşinde.
Bana göre birilerinde bir yerlerden kuyruk acısı var.
Recep Tayyip Erdoğan lı bir Türkiye bölünmüyor. Denediler çabaladılar olmadı. Bütün dert tasa bu.
Allah Türkiye nin ve Türk halkının yanında olsun inşaallah.