Mustafa Cemal TOMAR
AÇ GEZER KUYRUĞU DİK TUTARIZ
AÇ GEZER KUYRUĞU DİK TUTARIZ
Bu özdeyişi ilk gez edebiyatçı-eğitimci yazar Selim EROĞLU Hocamdan duymuştum. Selim Hoca bu konularda mahir biri olduğunu belirtmeliyim. Yeri ve zamanı gelince "Biz aç gezer, kuyruğu dik tutarız" deriz.
Şüphesiz her özdeyiş, atasözleri ve deyimler derin anlamlar taşır. Tarihin derinliklerinden gelen bu tanımlamalara sahip çıkmalıyız, bazen "uzun sözün kısası" diyerek bunları kullanmalıyız. Bu konularda ne kadar mahir isek o kadar birikimliyiz demektir.
Yazımın başlığındaki özdeyiş bir kişilik karakteri ortaya koyar.
Onurlu insanlar hata yaptığı zaman yüzü kızarır ve özür dilemesini bilir. Kendi alın terinin dışında ekmek yemekten kaçınır, bir başkasından borç para dahi isteyemez, biri bir çay ikram ettiğinde karşılığında kahve ısmarlar. Bazen aç gezer, açlığını belli ettirmez. Gururludur: Kimseye haksızlık yapmaz, kimseyi küçük düşürmeye çalışmaz. Kimsenin gurururuyla oynamaya-oynatmaya izin vermez. Başkasının malı-makamı ve şöhreti karşısında kendini ezik hissetmez. Başkasının bencilliklerine kulak asmaz. Bencilik yapanları, kibirlrenenleri, kendini aşamamış zavallı insanlar olarak görür.
Mümkün mertebe kendi özel işlerini kendisi görür. Bedavadan kimseden bir şey almamayı kendine prensip edinir. Bilir ki bu zamanda kimse kimseye bedava iş yapmaz. Yapsa karlılığında daha büyük bir şey isteyecek. O yüzden eşini temiz ve düzgün yapmaya çalışır. Böylelerinin kimseye diyet borçları yoktur. Özgür kalmak istiyorsak başkalarından yararlanırken dikkat etmeliyiz, karşılığını mutlaka vermeliyiz. Aç gezip kuyruğu dik tutmak, başkasına minnet etmekten edip sonra da başkasına diyet borcu ödemekten çok daha iyidir. Bazıları yaptıklarını her ortamda söylerler. Böylelerinin eline düşmemek gerekir. Öyle ki;
Bir örnek vermek gerekirse,
Bir insan 10 liralık bir iyilik yapar sana, sen de o iyiliğe karş muhtelif zamanlards 100 liralık iyilik yapsan da onun karşılığını ödeyemiyorsun. Zira nankör insanların vasıfları böyledir. Ben bunu tecrübe edindiğimden söylüyorum. Böylelerinden uzak durmak gerekiyor. Bu arada yaptığı iyilikleri unutanlar, hiç bir yerde dillendirmeyen münevver insanlar yok mudur? Elbette vardır. Bu manada güzel bir söz vardır. Hatırlayalım;
Şu iki şeyi unut
1- Sana yapılan kötülüğü unut
2-Senin yaptığın iyiliği unut
Şu iki şeyi unutma
1- Allahı unutma
2-Ölümü unutma..
Yukarıdaki maddeler ayet- hadis ışıltılarıdır. Yaptığı iyiliği unutmayıp başa kakanlar var ya! Böyleleri o iyiliği hiç yapmasalardı daha iyi olurdu. Yaptıkları iyilik ve infakları başa kakmamak iyi kulluğun özelliklerindendir. Bu iki husus hakkında Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah Teâlâ:
Bakara Suresi, 262. ayet: Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
263 - Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır.Buyurmaktadır.
Burada mesaj açıkça veriliyor. ,"Sana bir zamanlar şöyle şöyle yaptım" diyerek durmadan hatırlatmalar yapmanın bir manası yoktur. Eğer bir iyilik Allah Teâlâ'nın rızası için yapıldıysa o iyilik unutulur, lâkin âmel defterine kayıtlı olduğundan "İkra kitabek" denildiğinde karşımıza çıkacaktır. Menfaat karşılığı yapılan iyilikler fazlasıyla karşılık görmez ise o zaman yapılanlar sürekli akla gelir ve her vesile ile teşhir edilir.
Kâmil insan olmak demek, sarıkla, cübbeyle-şalvarla, tespihle, pastonla gezmek değildir. Bir tarikada ya da cemaate bağlanmak da değildir. Belli alimlerden icazet almak ya da akademik olarak basamakların zirvesine çıkmak da değildir. Malca, evlatça, siyasetçe, namca ve makamca bir yerlere gelmek hiç değildir.
Kâmil insan: inanan, takvaca Hak'ka yakın olan, alın teri göz nuru dışında kimsenin malına mülküne gözü olmayan, bir elinin verdiğini diğer elinin haberi olmayacak şekilde infakta bulunan, acziyetini belli etmeyen, vakarlı gururlu ve onurlu insanlara KÂMİL insan denir. Aç gezse de kimseye minneti yoktur. Acziyetini kullara değil Rabbine arz edendir. İhtiyaç sahibi olsalar da kimselerden bir şey isteyemezler. Alan el olmaktan çok veren el olmanın gayreti içinde olurlar. Bu tür insanlar, dünyanın her yerinde mevcuttur. Maalesef bu insanlar medyatik olmadıklarından arasan da kolay bulamıyorsun onları. Ya da yeryüzünde az bulunurlar. Kim bilir sizler- bizler de kâmil insanlardan olabiliriz
Kimin ne olduğunu gerçek manada Hâk Teâlâ bilir. Kimse kimseye insanlık ve inanç noktasında not veremez/ vermemelidir. İnsanı tüm yönleriyle ve özellikleriyle ölçüp değerini ortaya koyabilecek bir ölçüm mekanizması yoktur. Ancak bu gibi ölçümler mahkeme-i kübrada olur. Kimin kaliteli, kimin kalitesiz insan olacağı o zaman ortaya çıkacaktır.
Bize düşen görev, Hak'kın ortaya koyduğu ölçülere riayet etmek, "ve len leyse Lil insani illa ma sea" "insan için çalışıp alın teriyle elde ettiği kadar kıymetli hiç bir şey yoktur" prensibine uygun hayatını tanzim etmektir. Hakiki mü'min fakirliğini belli etmeyen, fakirliğini başkasına sömürü aracı olarak kullanmasına müsaade etmeyen, duruşuyla onuruyla yaşayan, haksızlıklara boyun eğmeyip "elif" gibi dik duranlardır. Fakirliği sebebiyle zenginlerden aldığı zekâtın kendi hakkı olduğunu bilen ve buna inanandır. Bir zenginin filan fakire şu kadar zekat verdim diyerek üstünlük taslamaya kalkması gerçek müslümanın davranışı olamaz. Böyle bir davranış sergileyenler aslında üstünlük yerine alçaklığı satın alıyorlar da haberleri yoktur. Zekât fakirin hakkıdır.
Hulâsa insan zenginliğiyle ve fakirliğiyle onurlu duruş sergileyendir. "Aç gezeriz, kuyruğu dik tutarız" sözü de onurlu duruşu ifade etmektedir. Bu manada güzel bir söz paylaşarak yazımıza nokta koyalım.
"Mal kaybeden bir şey kaybetmemiştir.Onurunu kaybeden çok şey kaybetmiştir.Geothe
21.08.2024