YSK İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini yenileme kararı verdi ve bu karara 'evet' oyu kullanan hakimler Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP nin hışmına uğradı. Kılıçdaroğlu geçen hafta grup toplantısında bu 7 üyeyi 'çete' olarak niteledi ve tek tek isimlerini sayarak yuhalattı.
Bu hafta da yine ağır hakaretlerde bulunarak şerefsizlik, onursuzlukla suçladı. Bu kez ailelerini de işe karıştırarak söylemedik laf bırakmadı ve istifaya çağırdı. Bu hakimlerden birinin çocuğu da okulda 'senin baban çete' diye diğer çocukların sözlü tacizine uğradı.
Kılıçdaroğlu, haklı bile olsa, yani YSK nın kararı yanlış dahi olsa takındığı bu tutum genel ahlaka sığmaz. Neden sığmaz; bunun için YSK nın yapısına bir bakalım.
YSK 7 asil, 4 yedek üye olmak üzere 11 kişiden oluşur.
Bu üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca, kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçiliyor.
Üyeler de, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve başkanvekili seçiyor.
YSK kararlarını salt çoğunluğa bakarak alıyor.
Kılıçdaroğlu, bir kaset kumpası ile CHP genel Başkanı olması dışında kendi ifadesiyle ayrıca 'hesap uzmanı'. YSK Üyesi hakimler ise yaşını başını almış, tecrübeli, gizli oyla arkadaşları tarafından seçilmiş yüksek yargı üyeleri.
Bir kere burada değil AK Partinin, hiç kimsenin dahli olamaz. Yani bir 'çete' oluşturacak şekilde bir seçimin mümkün olması için Yargıtay ve Danıştay'ın bütün hakimleri zan altında olmalıdır. 'Çete' neden 7 üyeden oluşuyor da diğer dört üye bu çeteye dahil değil? Yargıtay ve Danıştay üyeleri neden tam 'çete' seçmemiş de 4 aykırı kişi seçmiş. YSK, CHP nin lehine ya da aleyhine aldığı kararlarda daima 7 ye 4 le karar vermiş değil. Üstelik bu 7 hakim, sürekli CHP aleyhine oy kullanmış da değil. Örneğin bu oylamada hayır oyu kullanan YSK başkanı Sadi Güven, daha önce de Kılıçdaroğlu tarafından, mühürsüz oylar konusunda yerden yere vurulmuş, 'çete' üyesi sayılmıştı.
Kılıçdaroğlu'nun hakimlere çemkirmesinin ve hakarette kantarın topuzunu kaçırmasının başka bir sebebi var. Kendi suçunu örtmek istemesi. AK Parti seçimin ikinci günü ilçe seçim kurullarına başvurarak 39 ilçede seçim sonuçlarına itiraz etti ve oyların yeniden sayılmasını istedi. İlçe seçim kurulları bu talebi kabul etti, bunun üzerine CHP İl seçim kuruluna başvurarak bu yeniden sayılmaya itiraz etti ve sayımı iptal ettirdi. Bunun üzerine AK parti iptal oyların yeniden sayımını istedi ve YSK ya itiraz edebilecek delilleri elde etti. Çünkü iptal oyların yeniden sayımı sırasında görüldü ki çok büyük haksızlıklar yapılmış ve bu bile seçim sonucunu etkileyecek nitelikte.
YSK Bu delillere bakarak karar verdi. Bu da Kılıçdaroğlu'nun işine gelmedi 'çünkü çaldılar'. Kılıçdaroğlu işin aslını biliyor. Hakimlere böyle fütursuzca saldırması boşuna değil. Kendi yanlışını gizlemek için. Eğer oylar yeniden sayılsaydı AK Parti çıkacak sonuca razıydı. Fakat bu yol tıkanınca, seçim sonucundan emin olmak için YSK ya olağanüstü itirazla yenileme talep etmekten başka yol kalmadı. Bu işin doğrusu 23 Haziranda anlaşılacak. Ak koyun kara koyun belli olacak. Ekrem İmamoğlu yeniden kazansa bile, o değerli hakimlere yapılan bunca hakaret haklılık kazanmayacak. Ben tek tek o hakimlerin özgeçmişini internetten araştırdım. Fakat bu yazıyı gereksiz uzatacağını düşündüğümden buraya taşımadım. O yüzden 'değerli' sıfatını kullanıyorum. Ama onlara kin ve öfke kusanlar, sadece kendi istedikleri olmadığı için acısını onlardan çıkarmak istediklerinden bunu yapıyorlar.