YÖREMİZDEN ANEKDOTLAR

Mustafa Cemal TOMAR

YÖREMİZDEN ANEKDOTLAR

Anakdotlara geçmeden önce bazı kavramları açıklayalım. Yazımız biraz edebiyata uysun en azından. Öncelikle anekdot nedirin cevabını verelim. İnsanlar başlarından geçen olayları veya şahit olduğu durumları diğer insanlar ile paylaşır veya aktarırlar. Bu şekilde olan küçük hikaye anlatımları birer anekdot olarak bilinmektedir diyebiliriz. Bu bağlamda herkesin geçmişteki hayatında böyle anekdotları vardır. Bazı kimseler bu tür anlatımları çok sever. O bakımdan çevrede olup bitenleri inceler, izler, öğrenir, fırsat buldukça anlatır, her anlatışı bir önceki anlatıştan daha güzel olur. Etraftaki insanlar onu dinler, ilgi duyarlar, gülerler,eğlenirler. Köylerde, kasaba ve küçük yerleşim yerlerinde, tanıdık insanların rahatlıkla bir araya gelebildikleri yerlerde bu tür sohbetler yaygındır. Bazıları adeta çevresinin sözlü tarihi gibi, herkesi tanır, geçmişteki insanlar arasındaki diyalogları, iletişimleri, konuşmaları ve olayları irticalen anlatır, ortaya koyar. Benim tespitime göre kayıt altına alınmamış lâkin özellikle "Halk Edebiyatına" büyük katkı sağlayacak malzemeler bu anlatımların içinde mevcuttur. Bunları araştırıp yazıya dökmek gerekir. Yoksa belli bir zaman sonra unutulup gidecektir.

Bir de "Laf Altında Kalmamak" deyimi vardır: Bu deyim, bir tartışma veya diyalog sırasında üstün gelmek, karşı tarafın söylediklerine etkili bir şekilde cevap vermek anlamına gelir. Bu tür anlatımlar da mevcuttur. Diyalog kelimesini kullandım. Açıklayalım.

Diyalog iki ya da daha çok kişinin karşılıklı konuşmasına denir. Kelimenin etimolojik kökeni Antik Yunancadır. "Dia" ve "Logos" sözcüklerinin bileşiminden oluşan kelimedir.

Bu arada her yörenin hikayeleri (öykü) de mevcuttur. Lâkin meşru- neva bulmamış olabilir. Ünlü hikayelerden daha ders verici olsa da reklamı yapılmadıysa, yazıya dökülmediyse, hafızalara çakılmadıysa bu tür hikayeler, öyküler yaşayamaz. Kısaca öykü- hikayenin tanımını da yapalım.

Gerçek ya da tasarlanmış olayları ilgiyi çekecek bir biçimde anlatan, genellikle beş on sayfadan oluşan düzyazı türüne de "öykü-hikaye" diyoruz.

Bu ön bilgileri verdikten sonra konu başlığımızın altını doldurmaya çalışalım.

. Birisi bir akrabasından (dayıoğlu-halaoğlu) (halaoğlundan) belli bir süreliğine para istemiş. Adam da akrabasını kıramamış, istediği parayı vermiş. Günü gelince dayıoğlu parayı vermeyince;

- "Dayıoğlu hao emanetin zanmani geldi"demiş.

- Halaoğlu! Parayi senden alduğumda durumun daha iyi idi demiş.

***. *****. ****. ****

Bir adam üç- beş evlilik yaptıktan sonra en son Fadime isminde bir kari daha almış. Bir gün Fadime ile koçasi sohbet ederken aralarında şöyle bir diyalog geçer.

Fadime kocasina " benden önce hangi kari ile evlendun" diye sorar.

Adam:

" Beş- altı kari ile evlendukten sonra "Fadime" seni aldum" der. Arkasından da ya! Sen Fadime der.

Fadime:

- Önce Temellan, sonra köyün hocasilan, sonra da seninlan, der.

Adam:

" Köyün hoçasilan evleneçeğune bütün köylüylan evlensaydun daha iyiydu" der.

Bu anlatımlar yöre diliyle anlatılınca, yöre kültürüyle yoğrulmuş insanlarda gülme acayipp!!!

****. ****. ****. ****.

. Ekibimizin başı Nuri Hocam anlattı:

Tonya'nın İskenderli yöresinden iki kardeşten küçük olan Almanya'ya çalışmaya gitmiş.Bizim bu yörede millet herkese bir lâkap takarlar Büyük kardeşe lâkap olarak yöre halkı "Akulli" ismini takmışlar.

Belli bir zaman sonra Akulli Almanya'daki biraderinden 5.000 mark para istemiş. Birader de istenilen parayı Akulli ağabeyisine göndermiş. Gel zaman, git zaman aradan yıllar geçmiş. Akulli parayı biraderine vermemiş.

Yıllar sonra küçük kardeş Trabzon'dan bir daire satın alınca paraya ihtiyaç duymuş ve Akulli ağabeyisine dönerek;

-Yıllar önce sana verdiğim emaneti bana verir misin? Görüyorsun ki, ev satın aldım demiş.

Bunun üzerine Akulli, "bu parayı 15 gün sonra sana verurum"demiş. Demiş ama verecek de hiç durumu yokmuş. Bu para biraderi tarafından kendisinden istenince Akulli'nun bir hafta boyunca gözüne uyku girmemiş. Sonra biraderuni kafasında tasarlıdığı formuli sunmiş.

"Birader! Birader! Az gelur misun" demiş.

Birader heyecanla yanına gelmiş. "Bak kardaşum" demiş. "Bir haftadan beri közume uyku kirmeyi". Parayı vermeyecek yaa!!

" Ayni anadan doğma olduğumuz içun anama küfredemezsun, penum hanımım ablan olduğu içun ona bir şey diyemezsun, ağabeyun olduğum içun da peni dövemezsun, biraz da senun uykularun kaçsuun!!! Yaşa Akulli yaşa!!!" demiş.

****. ****. **** ****.

Ekibimizden Yusuf Hoca'dan dinledim. Komşu iki köyde Halit ve Mustafa isminde iki hoca vardı. Halit Hocanın sesi mikrofonik, Mustafa Hoca'nın ise tam tersi. Halit Hoca on bin kişilik cemaate mikrofonsuz hocalık yapar, Mustafa Hoca ise yüz kişiye mikrofonla hocalık yapamaz.

Bu iki hoca zaman zaman, cenazelerde, mevlütlerde bir araya gelirler. Her meslek grubunda olduğu gibi, hocalar arasında da kıskançlık oluyor.

Mustafa Hoca, Halit Hoca'nın mikrofonik sesine kıskanarak arada giydirmeler yapıyor. Mustafa Hoca, Halit Hoca'ya;

- Seni de ancak "kadınlar" dinliyor, erkekler dinlemiyor demiş.

Halit Hoca da cevabı yapıştırmış.

"-Beni hiç olmazsa kadınlar dinliyor, seni "kargalar" bile dinlemiyor" demiş.

****. ****. ****. *****

Okul arkadaşım, dostum Muhammet Günaydın (63) bana anlattığı bir anekdotu burada paylaşmak istiyorum. Bu yazıyı yazmadan bir gün önce Trabzon'da buluşmuştuk. Bana anlattı.

İki dayısı konuşmuyorlarmış. Ancak vaziyet aslında her ikisi de birbiriyle konuşmak istediğini gösteriyormuş. Fakat bir türlü gururlarını yenip konuşamıyorlarmış. Nihayetinde meyilli bir yolda karşılaşmışlar. Yukardan aşağıya inen, çıkana selam vermesi usuldendir. Aşağıya inen, çıkana selam vermeyince;

-"Niye selâm vermeden geçiyorsun" demiş.

Bizim oranın insanı sert mizaçlıdır. O da şöyle cevap vererek konuşmaya başlamışlar.

Bana bak kardeş;

- " Sen benim komutanım değilsin, ben de senin askerin değilim, ne diye emir buyuruyorsun?" demiş. O günden sonra konuşmaya başlamışlar

****. *****. *****. *****

Evet değerli dostlar; Halkımızın arasında geçen bu diyaloglar, anekdotlar, öyküler aslında çok değerli şeylerdir. Hazır cevap verebilme zeka işidir. Her anekdottan çıkarılacak dersler vardır. Bunlara aslında "sözlü edebiyat" kategorisinde değerlendirilebilir. Yüksek lisans yapan öğrenciler için tez konusu yapılabilir. Bence bunlar her yörede vardır. Her biri bir hazinedir. Hazinemize sahip çıkalım diyorum.

02.08.2024

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.