YERİNDE VE ZAMANINDA YATIRIM YAPMAK
Ekonomide duygusallık, tutsaklık, muhafazakarlık kavramları yoktur. Esas hedef uzun vadede kâr hesapları yapmaktır.
Kâr hesabı demek başta kendine, sonra da çevrene yararlı olma anlamındadır. Bizler, dinde olduğu gibi ekonomide de geleneksel yapıları bir türlü yıkamıyoruz. Kâr-zarar hesapları yapmadan tırnak içinde "ölülerimizin kemiklerini sızlatmama adına" gelenek ve görenekleri baz alarak elimize geçen nakit parayı bir yerlere harcıyoruz. Yerinde ve zamanında yatırım yapmadığımızdan, kâr-zarar hesabı yapmadığımızdan, paralarımızı gereksiz yerlere harcadığımızdan maalesef bir adım ileri gidemiyoruz. Hem ferdi olarak, hem de cemiyet olarak böyleyizdir.
Bakara Suresi 170. Ayet-i Kerime'de Cenab-ı Hâk; Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, «Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız» dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler? Buyurmaktadır. Atalarından gelen yanlış anlayışları yıkıp yerine doğruyu koyan ilâhi emir işte budur.
Bu tezimi biraz daha açarak ve örneklendirerek daha anlaşılır hale getirmeye çalışacağım.Evvela şunu belirtmeliyim ki, kaderimiz gereği dünyanın herhangi bir yerinde doğuyoruz. Doğduğumuz yer bizim tercihimiz değildir. Cenab-ı Hak, yeryüzünün her yerini farklı farklı yaratmıştır. Bazı yerlerde hayat şartları zor, bazı yerlerde kolaydır. Hayat şartları zor olan yerlerde yaşama zorunluluğu yoktur. Daha rahat hayatımızı idame edecek yerlere hicret etmek aynı zamanda dinimizin de bir gereğidir. Tarih boyunca insanlar bir yerlerden başka bir yerlere göç etmişlerdir. Tarihe şöyle bir not düşülmüştür.
Kavimler Göçü, MS 350-800 yılları arasında Avrupa'ya yapılan şiddetli insan göçüdür. İlk dönem ve ikinci dönem olarak ikiye ayrılmaktadır. İlk dönemki kavimler göçü Batı Roma İmparatorluğu ve Hunlar arasındaki yoğun sınır değişikliklerini kapsar. İkinci dönem kavimler göçüyse ilk dönemkinin devamı niteliğindedir.
Burada insanların bir yerlerden başka yerlere göç etmesinin bir çok sebebi var. Bu sebeplerin başında "hayat şartlarının zorluğu" gelir. Cuma Suresi'nde Cenab-ı Hâk, 10 - Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.Buyurmaktadır. Allah Teâlâ'nın lütfunu ve rızkını aramak için "yeryüzüne dağılın" ibaresi ayette kullanılmış. Bu ibare çok önemli konuya vurgu yapıyor. Yeryüzü tüm insanlığındır. Dilediğiniz yere gider, rızkınızı arar, hayatınızı idame edersiniz. Yeryüzü toprakları üzerinde farklı isimlerde devletler kurulsa da, bu devletler tarihe atıf yaparak bu topraklar ebediyyen bizimdir deseler bile bu sözler gerçeği yansıtmamaktadır. Dünya' nın neresinde olursak olalım zerreden- kürreye bütün mülk Allah Teâlâ'nındır gözlüğüyle ve inancıyla baktığımızda gittiğimiz yerlerde hiç yabancılık çekmeyiz.
. Zira dağıyla,toprağıyla, yerin derinlikleriyle, göğün zirveleriyle her şey Allah Teâlâ'nındır. Bu inançla yeryüzünün her yeri bütün insanlığındır. Bu bakımdan doğduğumuz toprakların bir kutsallığı yoktur. Babadan dededen kalan topraklar her yer gibidir. Oraları kutsallaştırma fikri islâmi değildir. Daha rahat hayat imkânları edinmek için babadan dededen kalan topraklar satılıp o sermaye ile hayatın diğer alanlarında başka türlü işler yapılabilir.
Zamanında ve kârlı yatırımlar yapmaktan bahsetmiştim. Konuyu biraz özele taşıyarak irdelemeye çalışalım. Yeni memuriyet hayatına atılan bir kimsenin ilk hedefi lüks araba ve lüks eşya almak olmamalıdır. Orta düzeyde bir evde oturup para tasarruf edip ev almaya bakmalıdır. Bir an önce kiradan kurtulmalıdır. Lüks araba, lüks eşya ve kiralık lüks evde oturma peşinde olanlar kolay kolay ev sahibi olamazlar. Ömür boyu kira ödemek durumunda kalırlar. Bir memur için hayat boyu kira vermek çok büyük mali kayıp anlamına geliyor. Orta halli bir evin kirası 10 bin lira kabul edersek 50 yılda 6 milyon lira verilmiş olur. Bir memurun maaşı bugün 40 bin lira olduğunu kabul edersek bu kimse 150 ay yani 12.5 sene hep kiraya çalışmış olur. Gerçekten zor bir durum.
İkinci bir husus uzun vadede bir yatırım düşündüğümüzde bize en çok hangi hisse kazandırır sorusu üzerinde durmalıyız. Uzun vadede en kazançlı yatırım hiç şüphesiz çocuklarımızın eğitimine yaptığımız yatırımdır. Bu hakikadı gözardı etmemeliyiz.
Bizim insanlarımızın bir çoğu kârlı yatırımı bir tarafa atmış, hiç bir getirisi olmayan üstelik çok büyük götürüsü olan işlere giriyor. Yılda beş -on gün kalmak için Karadeniz'in yaylalarında ev yapmak meselâ. Adam 5 milyon harcayarak yaylada ev yapmış. Yılda ne kadar kalabiliyorsun diye sorduğunda 3-5 gün diyor. Akrabaları yapıyor, ben niye onlardan geri kalıyım diye düşünüyor. Dayandığı sebep de yanlış, yaptığı iş de israf.
Ellerindeki sermayeyi bir çoğumuz kullanmasını bilmiyoruz. Yaklaşık 40 yıl önce bizim Karadenizin köylerinden bir miktar toprak satılsa Ankara merkezden iş hanı alınabilirdi. Şimdi aynı yer ile bir iş yeri alamıyorsunuz. Elindeki toprağın değeri piyasa şartlarına göre yükselmiyorsa başka çareler içine girmek gerekir. Bunu yapmadığımız taktirde gece-gündüz çalışsak bile fakirleşiyoruz. Bizim Karadeniz'in yükseklerinden daha bol rızık kazanmak için "yeryüzüne dağılın" ayetin buyruğuna uyanlar kazançlı çıktılar, babadan-dededen kalan topraklara sahip çıkanlar zarar ettiler
. Tabi ki bu değerlendirmeleri biraz da bizim oralara göre yapıyorum. Durum tam tersi de olabilir. Anadolu'nun bir çok yerinde bedava denilebilecek ucuzlukta olan arazilerin bir kısmı son çeyrek asırda imardan geçirilerek arsaya dönüştürülmüştür. Mal sahipleri büyük paralar kazanmışlardır.
Burada arazinin imardan geçip arsaya dönüşmesi, o araziye olan talebin artması ve sahibinin yüksek miktarda para kazanması elbette taktire şayandır. Ancak bir memlekette betona yapılan devasa yatırımlar o ülkenin zenginliğini göstermez. Son çeyrek asırda betona yapılan yatırımların bir kısmı eğitime-bilime-teknolojiye-savunma sanaiye yapılmış olsaydı ülkemiz ekonomik açıdan şimdi olduğu gibi darboğazda olmazdı. Tam tersine Resmi adı “Finansal Piyasalar ve Dünya Ekonomisi Zirvesi” olan G20' nın içinde olurduk. İlk 10'un içinde yer alırdık. Yanlış zamanda yanlış yerde, olmayan paralarla üretimden çok tüketime yönelik yatırımlar bir ülkeyi iflasa sürükler. Ekonomileri gelişmiş olan ülkelere ve insanına bakıldığında, neyi, nerede, nasıl, ne şekilde yapacağını planlamış, uzun vadede en kârlı yatırımlara yer vermiştir. Bizler en azından ülke genelinde açtığımız AVM 'erin yerine küçük işletmelere (KOBİ) yer verseydik ülkemizin ekonomisi çok canlı olurdu, işsiz gençlerimizin sayısı az olurdu, her yıl 40 milyar dolar faiz ödeyecek durumda olmazdık
Gerek ferdi olarak gerekse devlet olarak maalesef yerinde ve zamanında yatırımlar yapamıyoruz. Aldığımız yüksek faizli kredilerle ; israfa, şatafata, lükse ve tüketime yönelik yatırımlar yaptığımızdan ekonomik yönden dibe vurmuş durumdayız.
Bir an önce ülke olarak bu anlayışa son vermeliyiz. Zararın neresinden dönersek kardır anlayışına acilen dönmeliyiz. Bunu yaptığımız takdirde Allah Teâlâ'nın izniyle aşayamayacağımız engel yoktur kanaatinde ve inancındayım. Selâm! Hidayet üzere olanlaradır.
12.06.2024