Meşum darbe girişiminin üçüncü yılını geride bıraktığımız bugünlerde terörle mücadele süreci ile ilgili birtakım görüşler ortaya atılıyor; haklı – haksız değerlendirmeler yapılıyor. Kimileri sadece sonuçlardan kimileri yalnızca süreçten yola çıkarak başarı ya da başarısızlıktan dem vuruyor; kimileriyse ilgili bütün boyutları ortaya koymak suretiyle daha sağlıklı eleştiriler getiriyor.
Unutmamak gerekir ki bu hain yapılanma bir günde veya üç-beş senede geldiği noktaya ulaşmadı. Kırk, elli yıldan söz ediyoruz. Otuz yılı aşkın süredir siyaseti teorik ve pratik açıdan takip eden, sosyal bilimler alanında çalışmalar ortaya koyan bir akademisyen olarak şunu söyleyebilirim ki, kırk yılda ‘toplumun kılcal damarlarına kadar yerleşen’ bir terör yapılanmasıyla bu kadar kısa bir dönemdeki mücadeleyle sonuç almak, başarılı olmak mümkün olmaz.
Gün geçmiyor ki, FETÖ/PDY terör örgütünün yeni bir numarası ortaya çıkmasın. Gün geçmiyor ki, o zamana kadar kendini şu veya bu şekilde gizlemeyi başarmış bir terörist açığa çıkmasın. Bu, yargıda, emniyette ve TSK’da çok çarpıcı şekilde kendini gösteriyor. Diğer alanların daha temiz/masum olduğunu düşünmüyorum. Ancak, tabii ki devlet bir mücadele stratejisi geliştirdi. Öncelikle eli silahlı olanları hedefe koydu. Zamanla diğerlerine de ulaşılmasını umut ediyorum.
Dün gözaltına alınıp, akabinde tutuklanan biri cezaevinden çıktıktan sonra örgüt evine yapılan baskında tekrar yakalanabiliyor. Bu defa kaçma, kendini gizleme imkanı kalmıyor. Veya dün gündeme gelmeyen bilgiler açığa çıkınca hakkında takipsizlik kararı verilen biri bugün pekala yakalanabiliyor, hakkında adli işlem yürütülebiliyor. Bu nedenle, yönetim kademelerindeki ve adliyedeki FETÖ dosyalarının güvence altına alınması önemli. En ufak bir bilgi yarın çok önemli bir teröristi açığa çıkarmada yardımcı olabilir. Hukuk içinde yürütülen mücadelelerde sürecin yavaşlığı mesele değil. Kimsenin haksızlığa uğramaması, mağdurlar arkada bırakmadan adli ve idari süreci işletmek adına yavaşlık mazur görülebilir.
15 Temmuz’dan önce kaleme aldığım bir yazıda FETÖ’yü tanıma yollarını sıralamış, 15 maddede bunların özelliklerini anlatmıştım. Bu görüşümde bir değişiklik yok. Bunların aynen geçerli olduğunu ifade etmem gerekiyor. Ancak, bunlardan, aşağıda sıraladığım maddeler nedeniyle mücadele sürecinin biraz yavaş ilerlediğini söylemeliyim.
Birincisi, karşımızdaki yapılanma gizliliği, mahremiyeti kendine ilke edinmiş. Terör örgütünün bütün üyeleri birlerinden korkuyor, kendilerini sürekli olarak gizleme gayretiyle hareket ediyorlar. Müthiş bir terör ve korku imparatorluğu oluşturmuşlar. Her şeyleri gizli, her adımları muamma bunların. Bu nedenle en sıradan bilgiyi bile başkaları ile paylaşmak istemiyorlar.
İkiyüzlülük bunların şiarı. Her bir çete mensubunun en az iki hayatı var: Birincisi topluma, herkese açık yön, ikincisi örgüt tarafından kendilerine verilen görev nedeniyle sahip oldukları yüz. Gündelik hayatta öğretim üyesi, güvenlikçi, siyasetçi veya gazeteci olabilirler. Ancak örgüt içinde hangi rolü üstlendikleri ayrı bir mevzu. Görünür hayatlarında şu veya bu ideolojiye sıkı sıkıya bağlı olduklarını söyleyebilirler, ama aslolan hain yapılanma üyesi olmalarıdır. Her grupta, her görüşte kendilerini gizleyerek yerleşmiş olduklarını ortaya saçılan bilgilerden anlıyoruz.
Gözü-dönmüşlük/adanmışlık bunların bir başka özelliği. Körü körüne terör örgütü elebaşı ve mensuplarının fikirlerini ve talimatlarını takip etmeleri. Her biri bir kamikazeye dönüşebilecek gözü dönmüş teröristler toplumda çok ciddi travmalar meydana getirebilirler.
Sonuç olarak; karşımızda bir terör organizasyonu bulunuyor. FETÖ yapılanmasında çok ileri derecede bir işbirliği mevcut olduğunu gördük. Askeriyedeki eline silah alıyor, yargıdaki adaleti fesada uğratıyor, maliyedeki terör mensuplarını koruyor, teröre engel olanları tehditle bertaraf ediyor vs. Bunlar içinde çoğu yurtdışına kaçan elebaşlarıyla yurt içinde kripto vaziyetteki mensupları kanaatimce en tehlikeli grup.
Kendini farklı bir ideolojiye/gruba mensup gösteren bir kriptonun verebileceği zarar diğerlerinden çok fazla oluyor.
Akademik camiayı ele alalım, mesela. FETÖ’cü bir öğretim üyesi ne yapmış olabilir? Öncelikle yazılarıyla, görüşleriyle bu örgütü topluma makul gösterip, toplumda ve siyasette zemin kazanmasını sağlayabilir. Bu belki en tehlikeli boyuttur. Bilimsel tarafsızlık kılıfıyla, terör örgütünü meşrulaştırma, lehine algı oluşturma faaliyeti yani. Bunu da FETÖ/PDY ile uzaktan, yakından alakası olmadığı imajıyla, hatta karşı olduğunu bile ima ederek yaparsa, etkisi daha fazla olacaktır.
Bu nedenle kişilerle ilgili değerlendirme yaparken, özellikle geçmişlerinin temiz olmasına bakmak gerekiyor. Şaibeli, şayiaya açık, karanlık insanlar her zaman tehdit içerirler. Toplumun içinde ve toplumla beraberlerse korkmamak gerekiyor. ‘Mor Beyin’ gerçeği bunu öğretti. Kişinin gelmişi, geçmişi ortada ama telefonunda Bylock çıktığı söylendi. Nitekim araştırmalar, tetkikler sonuç verdi de alakaları olmadığı açığa çıktı.
OHAL döneminde geliştirilen terör örgütü ile ‘irtibat ve iltisak’ kavramları tam da bunu söylüyor aslında. Yani, örgüt mensubu olmadan da (ya da bu tam olarak ispatlanmamış olsa bile) örgüte yardım edilmiş, örgütün palazlanmasının önü açılmış olabilir. İspatı oldukça zor olan terör örgütü üyeliği için farklı kriterler ve tespit yöntemleri geliştirildi ama ilaveleri de geliştirilebilir.
Terörle nasıl mücadele edeceğini 16 Temmuz’da tam manasıyla bileyemeyen bir devlet mekanizmasından bu konuda çeşitli kriterleri geliştirerek, bunları sistematize eden bir boyuta ve tecrübeye ulaşıldığı söylenebilir. İlk dönemde yapılan hatalar artık tekrarlanmıyor. Bundan sonraki süreçte mücadelede rol alan aktörler özeleştiri yapacak, iş ve işlemlerini gözden geçirmek suretiyle hatalı kararlarını ve yanlışlarını telafi yoluna gideceklerdir.
Bütün bunları nereden çıkarıyorum? Geçtiğimiz günlerde kendisiyle görüşme fırsatı bulduğum etkili ve yetkili bir arkadaşımın görüşlerinden yola çıkarak bu fikirlerimi paylaştım. Bu süreçte kapanan dosyalara bir göz atma, açıkları ve hataları bu minval üzere değerlendirme imkanının ortaya çıkacağını düşünüyorum.