Rahmetli Ali Ulvi KURUCU diyor ki, Almanya’nın Köln şehrinde Ayhan isimli bir Türk doktorla tanışmıştık. Türk doktor ve Alman olan eşi hacca gelmişti. Onların dindarlığı hoşuma gitmişti. Bu Alman hanımı nasıl müslüman yaptın? diye sordum. Doktor dedi ki :” Ben onu değil, o beni müslüman yaptı.”
Hayret ettim, anlatayım dedi ve başladı anlatmaya. Eşim Alman’dır. Kendisiyle evlenirken benim dinimi kabûl etmesini istedim. Birbirimizi seviyorduk ve şartımı kabûl etti, evlendik. Aylar geçti ve kendisine sözünü hatırlattım. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
-“Hanım hani bana söz vermiştin, dinime geçecektin, müslüman olacaktın!”
-“ Olur gireyim doktor, ama ben senin dininin ne olduğunu anlayamadım ki… Ben haftada bir kiliseye gidiyorum, sen ne kiliseye ne havraya ne de camiye gidiyorsun!
Türk'ün dini nedir? Ben senin dinini anlayamadım…”
Eşimin bu sözü beni derinden yaraladı. Kâlbimden vurulmuşa döndüm. Ömrümü gözden geçirdim.
-“Yahu ben ne olmuşum! Türkün ne dini ne imanı kalmış!…” Sersemliğimi anladım.Hemen babama mektup yazıp dini kitaplar istedim. Bana gönderilen kitaplardan biri de Ali Kemâl Belviranlı Bey”in “İslâm Prensipleri” isimli kitabıydı.
Orada size ait bir şiir vardı ki o şiir benim ruhumun âvizesi olmuştur:
“İmanla geçen her gece gündüz gibi aydın,
Bir taze bahar âlemi her ânı hayatın;
Allah’a dayan, gâyene tevfikini versin.
Kur’an’a sarılmazsan eğer ye’se düşersin…”
Namaz, oruç, hac, zekât, helâl-haram nedir, müslüman nasıl yaşar öğrendim. İçkiyi kumarı bıraktım, fenâlıklardan sıyrıldım. Hayatım farklı bir hayat oldu.
Dostlarım değişti. Bir zaman sonra hanım dedi ki:” Ayhan, şimdiden sonra artık gel, benim dinime gir diyebilirsin…Senin hayatın değişti, nurlandı, huyun güzelleşti. Ben de senin dinine gireceğim.”
İçkiden, kumardan, israftan kurtulduk. Evimiz bereket doldu.Yaşlı kayınvalidem vardı, dedi ki:” Çocuklar, nur oldunuz siz yâhu! Ee benim günahım ne!Bana da öğretin!”
Ona da kelime-i şehâdeti öğrettik.
O günlerde hasta oldu. Son günleriymiş. Dedi ki:” Çocuklar ben yolcuyum, perişan bir hâlde Allah’ın huzuruna varıyorum. Bana:”Kulum nasıl geldin? derse, ben de:” kitabınla geldim diyeyim.
Kur’an-ı Kerim’i göğsüme koyun.” dedi. Kur’an-ı Kerim göğsünde iken, kelime-i şehâdet getirerek rahmetli oldu.
(Ali Ulvi Kurucu,Hatıralar,4)