İnsan üç türlü günah işler.
1- İçinde kul hakkı olan günahlar. (Gıybet, aldatma, yalan beyan, yalan şahitlik, sahtecilik, ticarette hile, komşuya eziyet, işçi hakkını yeme, hileli yollarla mal alma veya satma vb.)
2- İçinde Allah hakkı olan günahlar. (Namazı terk etme, oruç tutmama, haccı terk etme vb.)
3- İçinde kul ve Allah hakkı olan günahlar. (Zekâtı vermeme)
Bu tür bir ayırım kesinlik ifade etmez. Sadece konunun izahı için temsildir.
Bir kimse örneğin hırsızlık yaparak günah işledi. Sonra tövbe etmek istedi. Bunun tövbesi, pişmanlığını ifade etmesi ve çaldığı malı sahibine geri vermesi ile mümkün olur. Zira kul hakkına yönelik bir suçun tövbesi, kulun hakkını vermekle olur. Kula karşı suç işleyip sadece Allah'tan af dilemesi yeterli olmaz.
Bir kimse işçinin hakkını vermese her akşam tövbe istiğfarda bulunsa tövbesi kabul olmaz. Bu günahın tövbesi, işçisine hakkını vermesidir.
Bir kimse evinin çöpünü komşunun bahçe ya da balkonuna atıp tövbe etse tövbesi kabul olmaz. Bu fiili terk etmediği, komşudan helallik almadığı sürece her gün yüzlerce defa tövbe etse tövbesi kabul olmaz.
Bir kimse müşterilerine kötü malı iyi mal diye satıp tövbesini Kabe'de yapsa yine tövbesi kabul değildir. Hak sahiplerine mallarını vermeli ve müşterileri ile helalleşmelidir.
Bir kimse cahilliğinden ya da bilinçsizliğinden dolayı kamu malını zimmetine geçirmişse tövbe etmek istiyorsa kamu malını iade etmelidir. Muhatap bulamadığı durumlarda kamuya bağış adı altında borcunu ödemelidir. Örneğin kamuya ait bir okulun ihtiyaçlarını karşılayabilir.
Tövbe ile ilgili ayetlerde 've aslahu' (واصلحوا) diye bir kayıt geçer. Bu tövbenin bir şartıdır. Aslahu; düzeltmek, ıslah etmek, onarmak, durumuna çeki düzen vermek, tamir etmek, salih olmak gibi anlamlara gelir.
Yani tövbe eden kişi, bozduğunu düzeltecek. Kırdığını tamir edecek. Kırdığı kalbi onaracak. Kötü haline çeki düzen verecek. Aralarını bozduğu kimselerin aralarını düzeltecek, kendisini ıslah edecek, salih bir kimse olacak demektir.
İlgili ayetler için bakınız:
(إِلَّا ٱلَّذِینَ تَابُوا۟ وَأَصۡلَحُوا۟ وَبَیَّنُوا۟ فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَتُوبُ عَلَیۡهِمۡ وَأَنَا ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِیمُ)
[Bakara suresi 160]
(إِلَّا ٱلَّذِینَ تَابُوا۟ مِنۢ بَعۡدِ ذَ ٰلِكَ وَأَصۡلَحُوا۟ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورࣱ رَّحِیمٌ)
[Âl-i İmrân suresi 89]
(إِلَّا ٱلَّذِینَ تَابُوا۟ وَأَصۡلَحُوا۟ وَٱعۡتَصَمُوا۟ بِٱللَّهِ وَأَخۡلَصُوا۟ دِینَهُمۡ لِلَّهِ فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ مَعَ ٱلۡمُؤۡمِنِینَۖ وَسَوۡفَ یُؤۡتِ ٱللَّهُ ٱلۡمُؤۡمِنِینَ أَجۡرًا عَظِیمࣰا)
[Nisâ suresi 146]
(ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِینَ عَمِلُوا۟ ٱلسُّوۤءَ بِجَهَـٰلَةࣲ ثُمَّ تَابُوا۟ مِنۢ بَعۡدِ ذَ ٰلِكَ وَأَصۡلَحُوۤا۟ إِنَّ رَبَّكَ مِنۢ بَعۡدِهَا لَغَفُورࣱ رَّحِیمٌ)
[Nahl suresi 119]
(إِلَّا ٱلَّذِینَ تَابُوا۟ مِنۢ بَعۡدِ ذَ ٰلِكَ وَأَصۡلَحُوا۟ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورࣱ رَّحِیمࣱ)
[Nûr suresi 5]