18. Yüzyıl kadar, toplumlarım üretim yapıları tarımsal idi. Tarımsal üretim aşamasında zenginlik toprağa bağlı olarak gerçekleşir. Toprağı verimli bölgeler zengin, toprağı verimsiz bölgeler ve ülkeler fakir kalır.
Bu nedenle, dünyanın zengin ülkeleri Bereketli Ay olarak tanımlanan, Mezapotomyadan başlayan, Harrandan Filistine kadar uzanan topraklarda kümelenmişti. NİL nehri boyunca uzanan topraklar da verimliydi ve Mısır ülkesi zenginlik yaratıyordu.
18. Yüzyılda bir mucize gerçekleşti. Mucizenin gerisinde sanayileşme yatıyordu. Adına sanayi devrimi denildi. Batı, hızla sanayileşiyor ve sanayi ürünü satıp, tarımsal ürün satın alıyordu. Bu alışverişten, sanayileşmiş bölgeler kazançlı çıkıyordu.
Kazanç o kadar yüksek idi ki, zenginlik yer değiştirmeye başladı. Sanayileşen bölgeler zenginleşiyor, tarımsal üretim aşamasında kalan yöreler ise fakir kalıyordu. Sanayileşmek için, ekonomik bir şart vardı. SERMAYE. Zira, sermaye birikimi olmadan sanayi kurulamıyor.
Sanayi devrimi ile Batı bu kuralı fark etti. Ve sermaye biriktirmek için her yolu denediler. Savaş yaptılar. Sömürgecilik yaptılar. Mal ve sermaye piyasası kanalıyla, ekonomik artıkları ülkelerine taşıdılar. Sermaye biriktirdiler. Biriken sermayeyi yatırımıa kanalize ettiler. Fabrikalar kurdular. Yollar, köprüler, limanlar gibi alt yapı yatırımlarını tamamladılar. Zenginleştiler.
Zenginliklerini korumak için, uluslararası siyaset uyguladılar. Bu siyasetin gerisinde SERMAYE BİRİKİM politikası vardı. Ne pahasına olursa olsun, geri klamış toplumların sermaye birikimlerini önlemek lazımdı. Becerdiler. Bu becerinin gerisinde, ülkelerde SERMAYE DÜŞMANLIĞI yaratma siyaseti yatıyordu.
Bir ülkede, sermaye düşmanlığı yaratıldığı zaman, o ülkede sermaye birikemiyor. Olan da kaçıyor. Sermaye biriktiremeyen ülkeler fakir kalıyor.
Günümüzde toplumların zenginleşmesi SERMAYE BİRİKİMİNE bağlı. Zira sanayi üretiminde ilerlemenin yolu sermaye biriktirmekten geçiyor. Sermaye olmadan fabrika kurulamıyor. İş yeri açılamıyor. Yeterli iş yeri açılamadığı için de işsizlik önlenemiyor.
Sermayeli üretimde diğer bir ekonomik gerçek daha var. Sermaye-Emek bileşimi ile üretim yapıldığı zaman ücretleri sermaye artışı tayin ediyor. Yeterli sermaye yok ise ücretler artamıyor. Tipik örnek, ALMANYA-TÜRKİYE gerçeğinde görülür.
Her iki ülkenin nüfusu birbirine yakın. Aralarındaki fark sermayeden kaynaklanıyor. Almanyada fabrika, Türkiyeden daha çok. Daha çok fabrika olduğu için Almanyada ücretler Türkiyeden daha yüksek. Demek ki, Almanyada ücretleri yükselten, emeğe göre sermaye birkiminin daha yüksek olmasıdır.
Bir ülke zenginleşmek istiyorsa, sermaye biriktirmelidir. Sermaye birikimi için hukuki ve sosyal alt yapıyı kurmalıdır.