Beni bilen bilir. Eski ülkücü hatta eskiden ülkücüydüm. Dolayısıyla hemen hemen bütün kadim dostlarım ülkücülerdendir. Ülkücüler değil bu coğrafyanın yeryüzünün en mert, harbi, hasbi ve yiğit insanlarıdır. İdeolojik olarak yanlışlarını eleştirebilirsiniz ama insani yönden güvenilir insanlardır. İstisnası yok mudur? Tabii ki vardır.
Ak Parti ve MHP ittifakı bir aşk evliliği değil bir mantık evliliğidir. Bir sistem ortaya koyup yüzde 35-40 larla tek başına hükümet olabiliyorken, sistemi değiştirip kendini %50 artı 1 e mahkûm et, sonra MHP'ye suç at. Yok öyle yağma!
Yerel seçimlerde ittifakın kanununu çıkarmadan seçime girersen mızmızlanmaya hakkın yok.
Açayım. Ben ilk başta muhalif bir ülkücüydüm. Gerek Avrupa boyutu gerekse Türkiye boyutu (rahmetli şehit Muhsin Başkan) itibariyle bizim ortodoks ülkücü merkez yani Türkeş Bey'in şahsında temsil edilen genel merkezden çok kötülük gördük.
Başımıza gelenleri anlattığımız o zamanki ülküdaşlarımız hem bize hak veriyor, hem de "ne olursa olsun üç hilalden vazgeçilmez" diyorlardı. Burda anlatmak istediğim ülkücü arkadaşların üç hilal sevgisinin fetiş hâle gelmiş olmasıdır.
Yerel seçimde ittifak yasası ile ne alakası var? diyeceksin. 2016 ya kadar kanlı bıçaklı olan iki siyasi hareketin bir araya gelmesi öyle kolay olmadı. Bu bir kan davasını sona erdirmek kadar zordur. Öyle ki "iyi parti" sırf bu yüzden doğdu.
İyi Partinin kuruluşunun en önemli sebebi 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra ortaya çıkan siyasi tabloda HDP destekli CHP + MHP hükümet teklifini elinin tersiyle iten Devlet Bahçelinin tutumunun ülkücülerde oluşturduğu tepkidir.
Ardından 15 Temmuz ve Bahçeli'nin sivil hükümet ve dolayısıyla Erdoğan'ın yanında aldığı tavır ülkücülüğü artık Tayyip Erdoğan nefreti ve hatta düşmanlığı olarak anlayan kitlede tam bir şok etkisi yarattı. İşte o arkadaşların gittiği adrestir iyi parti.
MHP'de kalanlar için de kolay olmadı Ak Parti ile beraber ittifak yapmak. MHP'de kaldıkları halde anayasa referandumunda ciddi bir fire verildi. Bu firede sorumlu parti yönetimi değil eski yaranın kapanmamış olmasıydı. Derken geçen seneki CB seçimleri ve 31 Mart. CB ve milletvekili seçimlerinde Ak Partili ampule, MHP li üç hilale bastığı için verilen oylar bir havuzda toplandı ve ittifakın hanesine yazıldı. Ama 31 Mart'ta ayrı ayrı girilen ve beraber girilen yerlerde yeterli sinerji oluşmadı.
Bilen bilir. Ben, elimi kesseniz üç hilalden başkasına oy vermem diyenler oldu. Aynı şekilde eli faşist(!) MHP ye oy vermeye gitmeyen Ak Partililer de oldu. Örnek isterseniz verebilirim.
Ak Parti uzun bir zamandır hata üstüne yapıyor. 15 Temmuz'da maçasını kurtaran MHP ile ittifak hatalarından en önemsizi bence. Ak Parti artık toplumdan iyice koptu. Teşkilatlar önce iş ve işçi bulma kurumu daha sonra iş(!) bulduğu için sınıf atlayan semiren asalaklarla dolduruldu. Tabandan yukarı veri akışı kesildi. Vatandaş Ak Parti belde, ilçe ve il başkanlıklarına dert anlatamaz oldu.
İşte tam da burada devreye MHP girdi. MHP ideolojik olarak benim de sıcak bakmadığım yönleri olsa bile teşkilatları itibariyle temiz ve disiplinli kaldı.
Geçen yaz yaptığım görüşmelerde Ak Partiden soğuyan kitlelerin yedek lastik olarak MHP ye gittiğini bizzat müşahede ettim. Aslında bu büyük bir şanstı Ak Parti için. Bu şans aynı zamanda bir mecburiyet haline geldi her iki parti için. Eski pırıl pırıl Ak Parti olsa ve MHP'den kopsa emanet verdiği oyları geri alabilir ama bu taş çatlasa %40-45 i bulur.
Aynı şekilde MHP ak Partiden kopsa bugün yüzde 18 diye hava attığı rakamı ancak rüyasında görür ve en iyi ihtimalle yüzde 10 u zorlayabilir. Yani bu iki parti birbirine mecbur değil mahkûm.
Neden böyle oluyor o zaman? Çünkü iyi polis kötü polisi bile oynayamıyorlar. Misal Kürt meselesinde MHP sert Ak Parti yumuşak olması gerekirken Ak Parti özellikle Erdoğan freni patlamış kamyon gibi Kürtleri HDP nin kucağına atacak laflar ediyor. "Kürdistan isteyen ittirsin gitsin" gibi laflar. Bu lafları MHP söylemiyor ama söylese daha iyi anlaşılabilir.
Bu ve buna benzer pek çok konuda birbirini düzeltecek yerde vur deyince öldüren cinsten bir politika yapıyorlar. Bu ittifak gemisinin kaptanı Erdoğan olduğuna göre esas sorumlu da o oluyor haliyle.
Uzun lafın kısası "biz nerde hata yaptık?" sorusunu sormak yerine "beni kim sattı?" sorusunu soruyor Ak Parti kafası! Seni kimse satmadı. Sen kendi ayağına kurşun sıkıyorsun her önemli yol ayrımında...
Sanki bütün seçmeni ideolojik mülahazalarla gelmiş gibi sebze meyve fiyatlarından şikayet eden garibanlara domates biber patlıcan için davasını hatta vatanı satan mücrimler muamelesi yapan bir çüke sürülmeyecek bir akıl aldı başını gidiyor Ak Parti ve asosyal medyadaki trollerinde.
Habire yeni hainler türetiyorlar. Üretim yapamayınca devamlı türetiyorlar. Bu türeme sonradan türeyen çoğu sol kökenli Ak Parti sığıntıları tarafından yapılıyor.
Eskiden bizim ülkücü teşkilatlar habire hain üretirdi. Ben bir ara " maaşallah ülkü ocakları değil hain üretme çiftliği" demiştim de bayağı ilgi çekmişti.
Ezcümle ne MHP hain ne de sebze meyve fiyatlarından şikayet eden vatandaş. Hainler, Ak Parti sayesinde devlet ve belediyelerde iş bulmuş, iş tutmuş, semirmiş, geldiği yeri unutup geldiği yerdekilere tepeden bakan, hor gören, ihale fareleri asalaklardır.
Hain, gönlündeki idealist öze halâ inandığım Tayyip Erdoğan'ın çevresini çepeçevre saran, kuşatan onu dış dünyadan izole eden, hakla hatta teşkilatlarla arasına set/duvar ören içlerinde aile fertlerinin de bulunduğu yalakalar ve yavşaklar ordusuna mensup, orda olduğu için kendini bir pok zanneden istisnalar hariç kifayetsiz, ehliyetsiz danışmanlar ordusudur.
Tayyip Bey gerçek dünyadan kopmuş, koparılmıştır. Öyle olduğu için 31 Mart'ta biten İstanbul seçimleri tekrarlatılmış ve malûm hezimete yol açılmıştır.
Halbuki ben ve benim gibi yaşı ve müktesebatı itibariyle gelişmeleri azıcık farklı okuyan aklı selim sahibi Ak Partiye oy vermiş insanlar bugünleri görmüş ve yapmayın diye canhıraş çığlıklar atmıştı. Ne oldu? Biz de hain ilan edildik!
Gelecek cevaplara hazırlık olsun diye şuracığa yazayım: Yeni kurulacak hiçbir partiye ilgi duymuyorum. Ömrüm oldukça ne CHP ye ne de İyi Partiye oy vermem. Hiçbir partide siyaset yapmayı da düşünmüyorum.
Demem o ki hain ve menfaat peşinde koşan bir sefil olmadım ve olmayı da düşünmüyorum.
Başınıza bir şey geldiğinde önce kendinizde arayın suçu. Bu ilahi bir emirdir. Hadi şimdi kalın sağlıcakla...