SURİYELİLER ASLINDA BİZİM İÇİN EŞSİZ BİR LÜTÛF VE NİMET ; AMMA MAALESEF ÇOĞUMUZ FARKINDA DEĞİLİZ...

Rasim DUMAN

Evet kıymetli dostlarım hakikat bu... Amma, karşımızdaki "İç ve dış şer ve küfür cephesi" senelerdir öyle toz kaldırıyorlar, öyle dehşetli fitne rüzgârları estiriyorlar ki, namazlı-niyazlı nice insanlarımız bile bu rüzgârlar önünde gazel yaprakları gibi savruluyorlar, maâlesef..

Kıymetli dostlarım, uzun yazılara başlamadan önce teferrûâtlı araştırma-inceleme yapıyorum ki, meselenin anlaşılmasında müphem ve şüphe edilecek bir nokta kalmasın.. Yazılarımı mümkün mertebe teknik / ilmî deliller ile takviye ediyorum. Bu "Suriyeliler" meselesi ile alâkalı olarak, çok zaman önce gene uzun paylaşımlar yapmıştım ; onları bulup güncellemeyi ve yeniden paylaşmayı da düşündüm amma, çok fazla tâshih ve ilâve gerektirecekti ; "en iyisi, yeniden yazayım" dedim.

Bu mevzû ile alâkalı gördüğüm "Ulû'l Emr'e itaat, Rızık, Fâsıkların getirdiği haberler, Mü'min kardeşliği, Irkçılığın Haramlığı" hususlarına dâir âyet-i kerîme ve hadis-i Şerifleri topladım. Fakat onların tamamını bu yazıya derc'etsem, yazı çok uzayacaktı ; onun için onları yorum kısmına kopyalayacağım inşallah ; arzu edenler, linkleri açıp o âyet-i kerîmeleri ve hadis-i şerifleri okuyabilirler.

Kıymetli dostlarım, şuna inanıyorum ki, insanlarımız "Rızk'ın ALLAH(C.C.)'dan geldiğine ve ezelde takdir edildiğine ve ancak, elde edilmesinin insanın sâ'y-ü gayretine bağlı olduğuna...,"

"Bizden olan Ulû'l Emr'e itaatin FARZ olduğuna...,"

"Mü'minlerin kardeş olduklarına..."

"Kavmiyyetçilik / Etnikçilik / Irkçılık yapmanın, kendi ırkını üstün görmenin HARAM olduğuna..."

"Bize fâsıklardan (yalan söyleyen) biri bir haber getirdiğinde, önce onu tâhkik etmemiz (araştırmamız) gerektiğine, aksi halde, hiç arzu etmediğimiz halde, bir kısım insanlara haksızlık etmiş olacağımıza ve işin sonunda da pişmân ve mahçûp olacağımıza..."

bir İNANSAK ve karşılaştığımız hâdiseleri ve meseleleri bu ölçülere göre değerlendirsek, bilhassa bu konularda radarlarımız her ân açık olsa, emin olunuz ki fitnecilerin fitneleri de, tuzakları da, tezgâhları da, yalanları da, iftirâları da, provokasyonları da hep boşa çıkacak ve kendi başlarına geçecek ve hüsrâna uğrayacaklardır.

Amma, maalesef okumuyoruz, okuyanları dinlemiyoruz, dinlediklerimizle âmel etmiyoruz.. Hocalarımız vaazlarında ve cuma hutbelerinde bu meselelere sık sık temâs ediyorlar amma, o anlarda bizim zihinlerimiz caminin içi ile değil, dışı ile meşgûl ; hoca birşeyler söylüyor amma, "kime" ?!...

Yahu efendiler, hanımefendiler, bize birisi "müslüman mısın ?" diye sorsa, büyük bir iftihâr ve mutlulukla "elhâmdülillâh müslümanım" diye cevap veriyoruz. Amma, "Suriyeliler, Afganlar, Afrikalılar hakkında ne diyorsun ?" denildiği zaman, ALLAH (C.C.) muhafaza, birçok insanımızın nevri dönüyor, suratlar şekilden şekile giriyor, gözlerden ateşler çıkıyor ! Yahu kardeşim, daha biraz önce camide namaz kılarken sağında Afrikalı vardı, solunda Afganlı vardı, arkanda Suriyeli vardı ; omuz omuza ve kardeş kardeş namaz kıldınız ; câmiden çıkınca ne oldu sana ?! Yoksa müslümanlığını "içerde" mi unuttun ?! Fesübhanallah !...

Kıymetli dostlarım, şu vaziyet, seküler / laik / Kemalist eğitim sisteminin bize ne büyük zararlar verdiğini isbat ediyor, maalesef. İşin bu kısmı çok derin ve uzun da, şimdi yeri değil..

Zaten şu anda bile yazı "uzama istidâdı" gösteriyor ; toparlayayım :

Millî Eğitim ve Kültür Bakanlıklarımız ve bu Bakanlığa bağlı olan TRT ve Diyânet İşleri Başkanlığımız ve YÖK Başkanlığı ve ilgili sivil toplum kuruluşları ve yerli ve millî medyamız, bu meseleyi kemâl-i ciddiyetle ele almalılar. Hatta bu konuda âcilen bir "şûrâ" toplanmalı ; meselenin ilmî, dinî, sosyolojik, iktisâdî, siyâsî, emniyet, millî güvenlik..., ilâ âhiri, bütün veçheleri ele alınmalı ve Hükümetimiz bu şûrâ kararlarına göre bir "yol haritası" tânzim etmeli ve tatbikat sahasına da koymalıdır. Bu meselede çok geç kalındı, kamuoyu kâfi derecede bilgilendirilmedi, şer ve küfür cephesi meydanı boş buldu, fitne tohumları ektiler ve mesele maâlesef bugün son derece "istismâra müsâit" bir hâle geldi !...

Burada Cumhurbaşkanımız Recep Tâyyip Erdoğan'ı elbette ve kat'iyyen tenzih ediyorum. Milyonlarca mazlum insanın kurtarılmasında gösterdiği irâde ve "mü'min kardeşliği"ne uygun hareket etmesi, sevap olarak onun dünyasına da âhiretine de yeter. Daha fazlasına zamanı yetmiyor.. Yahu benim 5000 arkadaşım ve 1200'den fazla takipçim var ; onlardan gelen mesajlara bile bakmaya yetişemiyorum..., Cumhurbaşkanımız 1 Milyar 800 Milyon müslümanın dertleriyle ilgileniyor ; elbette bazı şeylere yetişememesi normaldir.

İşin bu noktaya gelmesinde, yukarda zikrettiğim devlet kuruluşlarının (Bakanlıklar, Başkanlıklar, TRT, medya, v.s.) çok büyük vebâlleri var ; kimse sağa-sola bakmasın, kendisinden başka suçlu aramasın ! İş sâdece İçişleri Bakanlığı'nın üzerine bırakıldı, meseleye sadece "güvenlik" açısından bakıldı ! Mâmaâfih, zararın neresinden dönülse, kârdır.

Millî Eğitim Bakanlığımız'a teklif ve tâvsiye ediyorum : İlköğretimden üniversitelerimize kadar "İslâm kardeşliği"ni ilka eden bir müfredât hazırlayın. Bu müfredât bütün özel ve vâkıf okullarını ve üniversiteleri de kapsasın ve "Millî Güvenlik, İstihbârât / İstihbârâta Karşı Koyma / Psikolojik Harp, Medya Okuma" gibi dersleri muhakkak ihtivâ etsin. Mevcut öğretmenleri "yerli ve millî şuur" eleğinden geçirin. Öğretmen yetiştiren fakültelerde "yerli ve millî şuur"u hâiz öğretim görevlileri istihdâm edin. Irkçılık emâreleri gösterenlere kat'iyyen müsâmaha göstermeyin ! Bu mevzûda M.S.B. ve İçişleri Bakanlığımız'a da büyük iş düşüyor ; tâfsilâta girmiyorum, elbette ne demek istediğim anlaşılmıştır...

Kültür Bakanlığımız'a senelerdir "TRT'yi ele alın" diyoruz amma, sesimizi duyan yok, maalesef !...

Kıymetli dostlarım, nüfus, "Millî Güç"ün en mühim unsurlarındandır. Bizim 1. Cihan Harbi'ni kaybetmemizin en büyük sebeplerinden birisi, nüfusumuzun az olmasıdır. ALMANYA'nın 1. ve 2. Cihan Harplerinde mâğlûp olmasının en büyük sebeplerinden birisi, nüfusunun bu harpleri sürdürmeye kâfi gelmemesidir. Bugün en canlı misâlini görüyoruz : RUSYA'nın bugün UKRAYNA karşısında "çakılmasının" en büyük sebeplerinden birisi, nüfus sıkıntısıdır. Bu mesele çok mühimdir ve ayrı ve uzun bir yazıyı hakediyor, burada fazla tâfsilâta giremiyorum, aksi halde yazı çok uzayacak..

Burada Suriye'de ABD-İran işbirliğine de dikkat çekmekte fayda var. Anglosaksonlar (ABD ve İngiltere) Ortadoğu'da "Sünnî Yönetim" görmek istemiyorlar. Çünkü onlara göre Sünnîler "Fetihçi ruha sahip, zapt-u rapt altına alınamayan ve Batılılar'ın emperyal hedeflerine mâni olan" bir anlayışla hareket ediyorlar. Sünnîler'i "en mâliyetsiz olarak durdurmanın yolu" ise, bölge ülkelerinde İran'ın nüfûzunu hâkim kılmaktan geçiyor.. Nitekim Irak'ta bunu başardılar. Şimdi Suriye'de de İran'ın milis kuvvetleri ile "kardeş kardeş" beraber bulunuyorlar ve Nusayrî Alevî Esed'i destekliyorlar, onun Sünnîler'e karşı yaptığı "soykırım"a yardımcı oluyorlar.

Binâenaleyh, Suriye'den milyonlarca insan, TÜRKİYE'ye sığınmak mecbûriyetinde kaldı. Suriye'de onlar için bu dehşetli tehdit el'ân devam ediyor. Bizdeki muhalefet maalesef İran-Anglosakson taraftarı gibi hareket ediyor ve Suriyeliler hakkında, meselenin "arka planını bilmeyen" vatandaşlarımızı aldatıyorlar, tâhrik ediyorlar. Meselenin bu kısmı da çok uzun ; geçiyorum..

Kıymetli dostlarım, memleketimizde Suriyeliler'in, Afganlar'ın, Afrikalılar'ın bulunmaları, aslında bizim "ayağımıza kadar gelmiş" son derece büyük bir fırsat'tır, imkân'dır, çok büyük bir nimet'tir... Biz bu insanlara "vatandaşlık hakkı" versek, bunun bize "sayılamayacak kadar çok" faydaları olacaktır. Bugün bu meselede yaşadığımız sıkıntıların pek çoğu, aslında bu insanlara "vatandaşlık hakkı verilmemiş olmasından" dolayıdır. Düşmanlarımız bunu çok iyi biliyorlar ve görüyorlar ! Onun için, içerdeki işbirlikçilerini, medyalarını, siyâset adamlarını, sivil toplum kuruluşu görünümlü ihânet ve hıyânet örgütlerini, canhırâş bir şekilde ve topyekün üzerimize salıyorlar ki, "TÜRKİYE bu insanlara vatandaşlık vermesin" diye.. Bu kâfirlerin ve münâfıkların böyle davranmalarına biz elbette şaşırmıyoruz ; onlar elbette bizim hayrımıza olan hiçbirşeyin tahakkukunu istemezler... Lâkin, biz asıl hançeri, - yukarda da arzettim - bizim mahallenin insanlarından yiyoruz, aahhh, ahhhh cehâlet !...

TÜRKİYE'de bulunan mültecilere biz eğer vatandaşlık versek ; meselâ Suriyeliler'e münhâsıran söylüyorum, onlarla daha kolay bir şekilde akraba oluruz, onlar da bize daha kolay entegre olurlar ; bizimle aynı haklara ve tabiâtile aynı mes'uliyetlere sahip olurlar. Bizler onlardan Arapça öğreniriz, onlar bizden Türkçe öğrenirler. Suriye'de kurulacak devletin içinde de akrabaları olacağı için, Suriye üzerinde bir siyâsî gücümüz de olur.

Tabii, "vatandaşlık hakkı vermenin" de bazı ölçüleri, şartları, kriterleri olacaktır ; öyle her isteyene ve her önümüze gelene vatandaşlık hakkı da verilmez elbette ; burada bunların tâfsilâtına girmiyorum, Devletimiz bu noktada en münâsip uygulamayı yapar..

Suriyeliler'i "uzaylılar" gibi gören vatandaşlarımıza şunu hatırlatmak isterim : Bizler o coğrafyaya ta Emeviler zamanında (neredeyse 1300 seneden fazla) yerleştik ; bir kerre bunu unutmayalım.. Şimdi bu insanları "yabancı" gibi görenler bilsinler ki, eğer meseleye "ırk" zâviyesinden bakıyorlar ise, o Suriyeliler'in çoğu, belki kendilerinden çok daha fazla "Türk"türler !... Ve en azından, ta 1517'den beri "bizim vatandaşlarımız" idiler ; onlardan kopalı daha henüz bir asır oldu ; ÇANAKKALE'de binlerce Halepli'nin, Afrinli'nin, İdlipli'nin, Hicazlı'nın, Musullu'nun, Kerküklü'nün, Basralı'nın, Tunuslu'nun, Libyalı'nın, Cezayirli'nin,,, mübârek naaşları var ; o insanlar niye geldiler de burada şehid düştüler, bu düşünülmez mi ?!... Şimdi onların torunları ile "yabancı" mı olduk yahu ?! Bu nasıl bir "müslümanlık"tır ( ?!!! ) yahu, el insâf !...

Kıymetli dostlarım, bu "vatandaşlık" işi tahakkuk etse, çok çok daha başka ve çok güzel neticeleri olur, fakat yazı gene uzadı, bu kadarla iktifâ edelim.

Selâm ve dua ile.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.