SÜREKLİ DÜNYAYA YIĞINAK YAPMAK
Genellikle yığınak kelimesi silah için kullanılıyor. Savaş hazırlığı için "yığınak" yapmak gibi...Ben burada "mal yığma" anlamında kullanmaya çalışacağım.
Dünyada kimilrrivardır ki, karnını doyurma peşinde, kimileri temel ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılama çabasında, kimileri temel ihtiyaçların yanında sosyal ihtiyaçlarını da karşılama peşinde, kimileri de bütün bunların yanında mal yığma peşindedir. İnsanoğlunun ihtiyaçlarının sonu olmadığı gibi mal yığmanın da sonu yoktur. Tam da bu konuyu anlatan muhteşem bir Hadis-i Şerif hatırlıyorum. İmam Hatip Lisesi'nde okurken ezberlemiştik. Halâ arapçasıyla beraber hafızamda. Peygamberimiz sav: İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder” buyurmaktadır.
Hadis-i şerifin anlamı son derece anlaşılır vaziyettedir. Ayet-i kerimeler ve Hadis-i şerifler evrensel anlamlar taşır. Her zamana anlamları delalet eder. Söz konusu Hadis-i şerif günümüzü ne de güzel anlatmış.
Victor Hugo / Sefiller'de geçer. Dünyadaki fakirliğin sebebi: "Yoksulları değil, zenginleri doyuramadığımız için 'fakirlik' var. Demiştir. Zenginler bir doysa, yığınak yapmaya son verse, kazandıklarını da bundan böyle yoksullara dağıtmaya başlasalar yoksulluk diye bir kavram tedavülden kalkacaktır.
Arisstoteles'in hoşuma giden bir sözü var: " Cimri zenginler altın ve gümüş taşır, lâkin katır gibi ot yerler" demiş. Mal yığma hastalığından dolayı kendilerinden dahi fedakârlık yaparlar. Her gün mallarına mal katmasalar rahatsız olurlar. Sürekli yığdıkları malın ve servetin hesabını yaparlar. Bazılarınketumdur, servetlerinden bahsetmeyi pek sevmezler, bazıları ise her yerde mallarını ve servetlerini konuşurlar. Mal yığma yarışına girerler.
Dünyada mal konusunda çok yığınak yapmak esasen çok sakıncalı bir durumdur. Fazla mal tutkusu insanı felâkete sürükler. Bakınız bir rivayete göre Kārûn Mısır'da Firavun'un hazinedarı idi ve öylesine büyük bir servet yapmıştı ki hazinelerinin anahtarlarını ancak 300 katır taşıyabiliyordu, bu servetin verdiği gurur onun felâketine sebep olmuştu.
Ayrıca sürekli mal toplayarak yığınak yapanların durumuylâ alakalı olarak ;
Humese Sursi'nde Allah Teâlâ; 1,2. Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline!
3. O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır. Buyurmaktadır.
Dünya nimetlerinden istifade etmek için illa da çok zengin olmaya gerek yoktur. Nasip diye bir kavram vardır. Öyle insanlar var ki zengindir, mal yığma hastalığına tutulurlar, fakir gibi yaşarlar. Öyle insanlar vardır ki, edasen fakirdir, yalnız cimriliği yok, mal yığma hastalığı da yok, helâldan kazandığını yer. Cimri zengine göre dünya nimetlerinden daha fazla istifadesi vardır. Kimin dünya nimetlerinden ne kadar istifade edeceği zinginliğe bağlı değil, tevekküle, nasibe, cömertliğe ve inanca bağlıdır diyorum.
. Durmadan mal ve servet yığanlar, ateşten kaçar gibi zekat ve infak yapmaktan kaçanlar, serveti kendisini ebedileştirdiğini sananlar, fakir ve fukarayı hor görenler, kendilerine uzatılan yardım elini geri tepenler, mal ve servet yığma hırsıyla yola çıkıp hiç bir kriter tanımayanlar, faiz-borsa döviz üç kağıt oyunu oynayarak garibanın malını kasbetenler, böyle bir düzene ön ayak olanlar, huzur hakkı diyerek 5-10 maaş olanlar, ölçü ve tartıda hile yapanların bir çoğunun bu dünyadan gidişi bile felâket olmuştur, adirette zaten ziyanda olanlardır. Tarihte yüzlerce yaşanmış örnekleri vardır. Kaun- Firavun bu konunun en bariz örneklerindendir.
Günümüz şartlarında hak ölçüleri dikkate alarak zengin olmak mümkün değildir. Hele kısa zamanda hiç mümkün değildir. Üç kağıt otununu ülkeyi yönetenlerle beraber oynayanların kısa zamanda zengin olduklarını görüyoruz. Adam başkasının aracında dolmuş şoförlüğü yaparken Samsun'un bir ilçesinde üç dönem belediye başkanı olmuş, belediyeyi borç batağına sürüklemiş, kendisini ve yakın çevresini zenginleştirmiş, onlarca daire, arsalar, dükkanlar, villalar, ofisler, tarlalar almış..Bu tipler maalesef Türkiye'de binlercesi var, daha da artarak devam edecektir. Zira milli ve manevi yapımız yıkılmıştır, ahlâk diye bir şey kalmamıştır. Menfaat ön plâna çıkmıştır, paranın değeri çoktan insandan kıymetli olmuştur.
Dostluk diye bir kavram küflenmiş sayfaların arasında kalmıştır, ebeveyn- evlât ilişkileri dahi para ile orantılı hale gelmiştir. Paran yoksa baba da olsan evlâtın gözünde bir hiçsin.
Dünyanın gidişatı iyiye doğru gitmiyor, gideceğine de benzemiyor, hayırlı cumalar dilerim.
01.12.2023
M. Cemal TOMAR