Bir Temmuz günü Sultân Abdülazîz ve berâberindekiler, yeni icâd edilmiş makinelerin görücüye çıktığı sergiyi gezmektedirler.
Pâdişâh, çember şeklinde bir cetvel ve önünde asılı kadife kaplı bir toptan oluşan makinenin önünde durur.
Bu günümüz lunaparklarında da görülen, topa atılan yumrukla kol kuvvetinin ölçüldüğü ilkel bir makinedir.
Osmanlı Sultânı topun aldığı dârbeye göre ibrenin cetvel üstünde hareket ettiği dinamometrenin adını sorar.
Kısa süren bir kararsızlığın ardından bir Fransız yetkili yutkunarak cevâb verir: "Tete Turkue".! Mevsim yazdır ama buz gibi bir hava eser ortalıkta.!!!
Fransız mucîd "Türk Kafası" adını verdiği makinenin önünde Osmanlı Pâdişâhının duracağını nereden bilebilirdi ki?
Demek, Avrupa için Türk kafası yumruk atmaya yarıyordu. Sessizliği Sultân Abdülazîz Han Hazretleri bozar:
"Halil Paşa, göster bakalım şunlara Türk kolunun kuvvetini".!!!
Kayseri'li Halil Paşa, Sultân Abdülazîz gibi heybetli birisidir.
"Emriniz başım üstüne hünkârım" der.!
Sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar. Herkes nefesini tutmuş olacakları beklemektedir.
Halil Paşa yaradana sığınıp öyle bir yumruk savurur ki, dinamometrenin dağılan yuvarlak ibresi bir Fransız'ın, kopan topu başka bir Fransız'ın, yayları da etrâfta toplanan Fransızların ayaklarının dibine savrulur.
Dağılan makinenin karşısındaki Halil Paşa alaycı bir dille şunları söyler:
"Bu Türk kafası değildir; Türk'ün kafasına vurulamaz.
Bu olsa olsa Avrupa kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı."!!! Kalın sağlıcakla.!