ŞEHİR VE KİTLE ÜZERİNE
Şehir kelimesi Arapça'da Medine anlamına gelir. Bundan dolayı Medine'de yaşayanlara Medeni denilmektedir. Medeniyet kavramının kökeni ise Medine'den gelmektedir. Bu cümlelere baktığımızda Medine vasfını taşıyan şehirlerin medeniyet yolculuğunda olması gerekiyor.
Peygamberimiz Mekke'den Medine'ye Hicret ettiğinde Medine'de yaptığı ilk iş, ilk adı Yesrib olan şehrin ismini Medine olarak değiştirmek olmuştu. Yesrib, Medine olduktan sonra gönüller şehri olacaktı. Medine, Suffe ehlinin merkezi olacak ve buradan yetişen ilim kahramanları İslâm Medeniyetinin tohumlarını ekmek için yeryüzüne dağılacaklardır.
Medine manada yolculuk şehri.
Medine sevgililer şehri.
Medine'de atılan medeniyet tohumu, çok kısa bir sürede Bağdat'ta, Şam' da, Tebriz'de Halep'te, Kaşgar'da, Buhara'da, Kahire'de, Semerkant'ta, Nişabur'da, İsfahan'da filizlendi boy verdi ve ruh verdi.
Hakikat fikrinden sapmış toplumlara hayat verdi.
İslam medeniyetinin uğradığı ve islamlaştırdığı bütün şehirler, islamla "Hayat" buldular.Çünkü İslam "Haya" dır .
"Haya"sız bir "Hayat" düşünülemez.
Şehirler "Haya" ile ancak "Hayat" bulabilir.
'Haya'sını kaybeden şehirler Sodom ve Gomore şehirleri gibi tarihin karanlık sayfalarında hayatsızlaşırlar. Şehirler, Medine olduktan sonra Medenileştiler.
Batı'da, Sanayi Devriminden sonra yeni bir iktisat/yaşam tarzı olarak makinalaşmaya gidildi.Makinalar, fabrikaları doğurdu.Batı, bu fabrikalarda kullanmak üzere Doğu'dan sömürgeler yoluyla hammadde temin ediyordu. Hammadde ihtiyacının karşılanmasından sonra fabrikalar,makineler yoluyla seri üretime geçti. Artık ihtiyaç fazlası mallar üretiliyor ve bu malların tüketiciye ulaşması gerekiyordu.İşte bundan sonra Batı,kendi hayat tarzına uyacak şehirler inşa etmeye ve yükseltmeye başladı.Aslında sanayi devrimiyle beraber batı kendi şehirlerini doğurmaya başladı. Bu doğan ve büyüyen şehirler sadece Batı'ya hizmet edecekti. Londra, Paris ve Berlin vs. Batı şehirleri rol model olarak başı çekiyordu.
İslamın, 'İnsanı Kâmil' üzerine inşa ettiği Şehirler artık kitle/yığın modeli üzerine inşa ediliyordu.
Batı için insan önemli değil, kitle önemliydi artık.
Batının son iki asırdaki çabası; İnsanı, Eşrefi mahlukat olmaktan çıkarıp, kitle/yığını pozisyonuna koyma çabasıdır.
Doğu medeniyeti, inancı gereği israfa karşıdır. İsraftan kastımız, aşırı tüketimdir.Yani ihtiyaç fazlası tüketim.
Yunus Emre'nin bir lokma bir hırka sözü, asırlarca Medeniyetimizin tüketim/israf konusundaki hassasiyetini gösterir.
Batı, kendi şehirlerini kurduktan sonra bu şehirlerde insanı kontrol altında tutacak, üretim tüketim arasındaki dengeyi sağlayacak, insanı 'otonom' hale getirecek yollar inşâ etti.
Konser alanları, Avm'ler ve devasa stadyumlar bunlardan başlıca olanları.
Amaç, insanı mankurtlaştırmak.
İnsan, kitlenin bir parçası olup kendini terk ettikten sonra, kitlelerin "Mabed" olarak gördüğü bu devasa ve lüks yapılarda yaşamaya başladı adeta. Avm' ler, stadyumlar, insan için 'Mabed' olmuştu. Buralarda en gür sloganlar atılıyor niye slogan atıldığı bile bilinmiyordu.
İnsanın değil, kitlenin sözü geçiyordu çünkü.
Peki! sloganlarla bir Medeniyet kurulabilir mi?
Kuyumcuların, mücevherat satmak için bağırdığını duydunuz mu ya da gördünüz mü?
İnsanlığa söyleyecek sözü olanlar, tarih boyunca eserleriyle konuşmuşlardır, sloganlarla değil.
Hakikat; bağırarak değil, konuşarak dile getirilir ve susarak dinlenilir.
Eğer sesimizi yükselteceksek,
Sezai Karakoç'un ifade ettiği gibi; "Sesimi ancak Allah için yükseltirim" olmalı.
Allah için atılmayan hiçbir slogan yerine ve amacına ulasmayacaktır.
İslamın çekildiği kentlerde, Batı tek tip insan modeli oluşturdu: "Kitle insanı".Bu kitle insanını en iyi açıklayan Fransız gazeteci Gustave Le Bon' dur. Le Bon'a göre; kalabalık içindeki birey, bir tür hipnoz içindedir ve kendi iradesinin rehberliğinden çıkmış bir 'otomat' haline gelir.
Evet, kalabalık içindeki insan, düşünme melekelerini yitirmiştir. Kendi iradesi elinden alınmıştır.
'Akletmez' misin ilahi buyruğu akledecek melekelerini Avm'lerin stadyumların konfor alanlarında kaybetmiştir.
Ve insan; konfora yenilmistir.
Konfor ise, insanı en mütevazi! Bir şekilde çürütmüştür.
Batı'ya ayak uydurmaya çalışan İslâm Kentleri ruhunu ve özünü kaybettiler. Kentlerimiz, Batı'nın birer şubesi oldular adeta.
Artık korna sesleri ve sloganlar, ezan sesini geçmeye başladı.
Minareler, devasa yapıların gölgesinde kaldı.
Batı'nın birer kopyası olan şehirlerimiz hızla İslami tefekkürden uzaklaşmaktadır.
Hayatın anlamı Avm'lerin, lüks lokantaların, stadyumların etrafında değil, 'cem eden toplayan' anlamına gelen camilerimizde aranmalıdır.
Hayatımızın merkezinde camilerimiz olmalı, bunlar değil.
Kitleler, idealsizleştirir.
Gündelik sevinçlerle geleceğinizi inşa etmenizi engeller.
Modern dünyanın bizlere dayattığıda budur. İdealsiz ve ruhsuz nesiller yetiştirmek. İdealsiz ve ruhsuz yetişen nesillerde 'Kitle'nin' kölesi olmaktan kendilerini kurtaramazlar.