Çözüm sürecinin dönüm noktalarından birini aştığımızı sanıyorduk. Diyalog dönemi bitmişti, müzakere başlamak üzereydi. Hükümet HDP ile yan yana oturdu, Öcalan’ın mektubu okundu. Artık sürece gözlemciler ve parlamento dahil edilecekti. Öcalan PKK’ye silah bırakmanın tartışılması için kongre toplama çağrısı yapmıştı. PKK bunu kabul ettiğini ve Mayıs ayı gibi kongreyi toplamak üzere hazırlıklara başladığını açıklamıştı. Ne haldeyiz şimdi? Her gün bir şehit haberi geliyor, öte yandan sistematik olarak her gün bombalanan kamplarda 190 PKK’linin öldüğü belirtiliyor. Ne haldeyiz sorusunun cevabı… Aynı acı, ölüm ve şiddet sarmalına geri döndük. Niye böyle olduğunu anlamak, düzeltmenin de başlangıcıdır diye düşünerek sürecin aktörleriyle görüşüyorum. HDP kanadından Demirtaş’ı dinledik. Sürecin önemli yürütücülerinden iki üst düzey AKP’liye ulaştım, onları da dinlememiz gerektiğini söyledim. Maalesef kabul etmediler. Bugün sizi PKK’nin Avrupa'daki üst düzey yöneticilerinden Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal’la baş başa bırakıyorum. Kartal, “PKK’nin savaşmak istemediğini, siyasi çözümden yana olduğunu ve geri dönülmez bir noktada olmadığımızı” söylüyor.
Önceki röportajlarımızdan birinde ‘Çözüm süreci masasından kalkan taraf kaybeder, bu tarihi bir fırsat’ demiştiniz. PKK polisleri öldürerek bu fırsatı artık umursamadığını göstermiş olmadı mı?
Suruç’taki olayların hemen ardından patlak vermesi PKK’nin merkezi bir talimatı ve kararı olmadığını gösteriyor bu ölümlerin. Oradaki yerel girişimlerle ortaya çıktı. O yerel girişimler kimdir, neyin nesidir bu konuda bir bilgim yok.
Yani şimdi PKK bu infazları tamamen üstlenmeme noktasına mı geldi, anlayamadım?
Evet. PKK’nin dış ilişkiler komitesinden bir açıklama da yapıldı. “Bizim böyle bir eylemimiz yok, bizim adımıza verilmiş bir talimat yok, yereldeki inisiyatif ile ortaya çıkmıştır” denildi. Bu provokatif bir eylem midir yoksa oradaki bazı gençlerin kendilerini örgütleyerek yaptığı bir şey mi şu anda net değil.
PKK’nin çözüm sürecine bakışı nedir şu anda?
Çözüm süreci ile ilgili bizim stratejik yaklaşımımız bellidir. Biz Kürt sorununun siyasi müzakereyle çözülmesini istiyor, stratejimizi buna endeksliyoruz. Diyalog ve müzakere sözkonusu olduğu sürece bütün şiddet durdurulmalıdır. Ki süreç 2013’ten bu yana kadar da böyle oldu. Süreci belirleyen, çözüm süreciyle ilgili stratejik yöntemi belirleyen devlettir. İşin başından beri böyledir. Yani 100 yıldır sistem böyle işler, Kürtlerle ilgili stratejik çerçeve devlet tarafından çizilir. Ne zaman ki devlet diyaloga girmiştir, o zaman çatışmasızlık olmuştur. En sonuncusu 2013’te başlayan çözüm süreciydi. Şimdi Erdoğan diyor ki “Milli beraberliğimize kastedenlerle konuşamayız, çözüm süreci bitti.” Görüldüğü üzere diyalogu bitiren ve savaşa karar veren yine devlet.
Ama hayır… Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamasından da Kandil’in bombalanmasından da önce o polisler öldürüldü…
Şimdi bakın bu hiçbir kimsenin mantığına uymaz. İki polise karşı yapılan eylem nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti devleti eğer stratejik olarak kararlı ise süreci bitirmezdi. Bu ölümleri küçümsediğim zannedilmesin sakın. Onu kastetmiyorum. Sadece devlet mekaniği böyle işlemez diyorum. Ayrıca seçimlerden önce Kürt siyasi hareketine karşı birçok baskı ve şiddet eylemi de yapıldı. IŞİD politikası, Rojava ve Kobane’de izlenen politikalar ateşkes sürecini ortadan kaldıracak cinstendi. Meseleyi polisler öldürüldü, süreç bitti çerçevesine kilitlemek hiç doğru değil. Erdoğan’ın kişisel hırsları nedeniyle bu noktaya gelindi.
Kilitleme kilitlememe meselesi değil. Bizim vatandaşlar olarak bu hayati sürecin niye bittiğine dair tüm detayları bilmeye hakkımız var. Madem devletin stratejisi belirliyor çerçeveyi, madem Erdoğan’ın hırsları bugünlere getirdi, öyleyse PKK de bu oyunu bozsaydı, HDP’nin seçim başarısını gölgelemeseydi, yeniden şiddete başvurarak daima eleştirdiği devlet stratejisinden ne farkı kaldı?
HDP’nin geniş ve farklı kitlelerden aldığı oy çok önemli ve şunu gösteriyor: Türkiye halkı çözüm istiyor, çatışma değil. Fakat şimdi savaşa yeniden dönülüyorsa, Erdoğan bastırarak sindirerek tüm güvenlik güçlerini kullanarak ilerlemek istiyorsa, PKK’nin kendisini ve halkını koruması zorunluluğu vardır. Geri çekilen, sinen, bekleyen, gökyüzünden inen tonlarca bombalara hiçbir cevap vermeyen bir konumda duramaz. Çok açık ve net ifade etmek istiyorum Türkiye kamuoyuna… Bize dayatılan çatışmadır. Devlet bunları yapıyor ama PKK niye sesini çıkarıyor yaklaşımı doğru değildir. Herkesin bu şiddet politikalarına karşı çıkması gerekir ki kriz derinleşmesin.
PKK yönetimi şunu görmüyor mu: Türkiye halkının Kürt sorununa bakışı çok genişledi. Ama şiddet ortamında, polis, asker cenazesi geldiği vakit kimsenin bunu anlaması mümkün değil. Dolayısıyla sizin talep ettiğiniz karşı duruşun da gösterilmesi çok zor. PKK kendini artık bu şekilde Türkiye’ye anlatamadığını ama silahların sustuğu bir ortamda sözlerinin çok daha kıymetli ve duyulur olduğunu görmüyor mu?
Sizi anlıyorum. Türkiye kamuoyunun ruh halini anlıyorum. Halkların demokrasiden barıştan sivillikten yana tercihini kullandığını anlıyorum. Fakat bir şey daha var. Çatışmanın kendine göre bir askeri mantığı var. Bir yerde askeri güç karşısında kendini savunmak savaşın doğal mantığında vardır. Bir askeri müdahale karşısında bize “Siz durun, sessiz kalın biz demokratik alanda bunları mahkum edelim” denmesini anlıyorum ama askeri mantıkta maalesef yeri yok. Sivil siyasette sesini yükseltme noktasında sizin ortaya koyduğunuz şeyi insan anlıyor ama askeri anlamda kendisini yok etmeye çalışan konsepti boşa çıkarmaya çalışmak doğaldır. Bir savaş başladığında, sadece bir tarafa “Siz durun” demek gerçekten çok yerinde çok isabetli bir şey değil. Yapılacak şey topyekün savaş politikasına karşı çıkmaktır. Bakın artık 90’larda değiliz. İnsanlar bazı şeyleri görüyor. Üstelik o zamanlar Türkiye'nin baskıcı Kürt politikasına uluslararası güçler tam destek veriyordu. Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesiyle ilgili Türkiye içinde ve dışında ciddi bir kamuoyu yoktu.
İşte ben de diyorum ki şimdi var ve şiddet bu ‘anlamaya çalışan’ kamuoyunu büyük riske atıyor…
Şu anda öyle görünmese de, bence bu kamuoyu sayesinde Türkiye kalıcı bir barış sürecine gidecek. Bu konuda en büyük rol HDP ve CHP’ye düşüyor. Savaş eksenli politikalara karşı kamuoyu oluşturmalı, geniş bir savaş karşıtı blokla Türkiye’yi savaştan çıkarıp barışa evrilen bir sürece sokmak için uğraşmalılar.
Öcalan ‘Silahlı mücadelenin sonuna gelindiğini’ açıkladı hatırlayacaksınız. PKK bunu benimsedi mi benimsemedi mi?
Stratejik olarak benimsedi elbette. PKK, Önder Apo’nun ‘Kürt sorunu silahla değil, siyasetle çözülsün’ sözüne ‘Evet’ demiştir. Silahı tekrar gündeme getiren örgüt değildir. Silah örgüte bir biçimde dayatılmıştır. Yani PKK’nin süreç boyunca takındığı tavır stratejiktir ve elbette hala geçerlidir. Siyasi olarak meselenin tartışılmasının önü açılırsa PKK silahı toptan gündemden çıkartmaya hazırdır. Nitekim Sayın Demirtaş’ın da sizin röportajınızda ifade ettiği gibi, örgüt silah bırakma kongresini toplamak üzereydi. Hazırlıklarını yapmıştır. Eğer herşey yolunda gitseydi, Öcalan Türkiye heyetinin ve HDP heyetinin karşısında PKK’ye Türkiye’ye karşı silah bırak çağrısı yapacaktı. Yakaladığımız tarihsel fırsatın önü tıkandı maalesef.
Masayı yeniden ayağa kaldırmanın yolu nedir? Geri dönülmez bir noktada mıyız?
Hayır, geri dönülmez bir noktada değiliz. Kürt sorununun tek çözüm yolu vardır, siyaset. Bu ne zaman olur bilmiyorum ama Kürt sorunu mutlak surette anayasal ve demokratik bir zeminde çözülecektir. Silahlar susacak ve tamamen devreden çıkacak. Bunun başka hiçbir yolu yok. Ama bugün yarın ne zaman olacak, ben bilemem. Şu anda şüphesiz ki güçlü bir demokratik savaş karşıtı muhalefet yükselirse –ki bu artık HDP ile de sınırlı olmamalı, tüm siyasi partiler katılmalı- her zaman geri dönüş söz konusudur.
Yani PKK yeniden masaya oturur diyorsunuz?
Elbette. Bunda hiçbir şüphe olmamalı. PKK’nin amacı savaşmak değil ki. Amacı siyasi çözümdür, barıştır, özgürlüktür. Barış istiyor, çözüm istiyor. Ne zaman ki masaya dönmenin imkanları yaratılır, PKK hazırdır. Bombalamanın durması, Öcalan’ın üstündeki tecritin kalkması gibi şartlar yerine gelirse masaya dönmek mümkündür. Bakınız Türkiye bu bombalamaları çok yaptı. Hiçbir şey değişmiyor, değişmeyecek. Sadece insanları kaybediyoruz ama çözüme yaklaşmıyoruz bu şekilde. Türkiye toplumu barış beklerken neden bu hale geldi, meclis irade alıp araştırma yapmalıydı. Ama olmuyor çünkü mecliste AKP-MHP çoğunluğu var.
Kaynak: Ezgi Başaran Radikal