Politika dünyasında kimler gelmiş, kimler gitmiş... Hiç kimse farkında bile değil...
Bizim gibi bir ülkenin en büyük şanssızlığı 'adam gibi' bir muhalefetinin olmamasıdır.
Kâinatın tüm partileri aynı anda, aynı yöne tüm güçleriyle saldırıyorlarsa vardır bir hikmet!
Tüm yeteneklerini ReTeE düşmanlığı (AKParti değil) üzerine teksif edenlerin gelecekleri yoktur!
Sanki ülkemde 100 yıldır şeriat kuralları uygulanıyor da, birileri yönetimdeki birilerini 'şeriata uymamakla suçluyor... Ne garip! Mübarek sanki uzayda yaşıyor!
Siyaset dünyasında kinlerini dinleri haline getirenlerin, etraflarında olup bitenleri ve bunların sebeplerini sağlıklı bir şekilde anlamaları ve yorumlamaları mümkün değildir.
Adamlar yüz yıldır uygulanan sistemden rahatsız değiller Düzen'in değişmesini istiyorlar... Yani, 'siz girmeyin bu işe' illa biz düzeceğiz (özür) diyorlar. İşte asıl problem bu!
Hani demem o ki; ekâbirliği yüzünden siyaset dışına şutlanmış sabık ve sakıt politikacılar için en iyi iş, nikâh şahitliğidir. Çevrenizde varsa eğer, sürekli olarak onları şahit gösterin.
Siyaset arenasında veya bürokrasi dünyasında görevde iken kendilerini Tanrı sananlar, o alanlardan şutlanınca ne hissederler veya dışarıdan nasıl görünürler? Öylesine sordum da…
İçimdin sormak geliyor: Geçtiğimiz süreçte gördüğümüz referandumda, 3-5 kuruşluk kişisel menfaati için ‘evet’ veya ‘hayır’ diyen insanlardan, bu memlekete hayır gelir mi?
Bir zamanlar altlarına koltuk verilince, havalara girip kadim arkadaş ve dostlarını kıranlar, görevleri bitip geri döndüklerinde yalnız kalmaya mahkûmdurlar... O dostlar, selam verseler bile artık eski dostlar değildirler...
Türk basın hayatı ve siyasetinde döneminde bir haylı popüler olan Çetin Altan, parlamentoda vekil iken, kürsüden Müslümanlara şöyle seslenmişti: Cennet sizi bekliyor, ne duruyorsanız, ölsenize enayiler... Bu sözleri söyleyeli onyıllar oldu...
Bir dönem çok popülerdi: Hırsız bakanlar… Galiba benim kulaklarımda bir problem oluşuyor: uzunca bir süredir 'hırsız' söylemini duymuyorum. Acaba duyan var mı? Ben duyamıyorum da... Acaba diyorum; ‘hırsızlar’, mahkemede aklandı mı?
Öyle görünüyor ki; Türk siyasi arenasında kendilerini ‘demokrat’ olarak tanımlayanlarda ‘demokrasi kültürü’ oturmamıştır. Hâlbuki kendilerini ‘demokrat’ olarak tanımlamayan kesim, ifade etmeseler bile, demokrasi kültürünü daha fazla benimsemişlerdir.
Adam eski Rektör, eski Vekil, eski Bakan ve eski bilmem ne... Kendini tanıtırken 'eski' veya 'sabık' sıfatını kullanmıyor. "2000-4004 dönemi Rektörü, filan dönem filan il Milletvekili veya filan dönem Genel Müdürü, filan dönem YÖK üyesi' diyor... Mübarekler bir türlü eskimiyorlar... Geçmişlerine özlem böyle bir şey olsa gerek!
Kimler geldi, kimler geçti her çeşidiyle koltuklardan... Hepsi gittiler, şimdikiler de gidecekler. İyiler iyilikleriyle, kötüler de kötülükleriyle anılacaklar... Bir kısmının adı bile hatırlanmayacak... Değer miydi yapılanlara, üçkâğıtçılıklara, kıvırtmalar, dalga ve dümenlere? Herkes ölecek, ama bazıları geberecek... Hani bilin istedim...
Çağlar ötesinden bir uyarı: Evet, size söylüyorum; tüm siyasetçiler, altlarına sandalye verilenler, makamlarından hiç inmeyeceklerini ve ölmeyeceklerini sanan yöneticiler, kendilerini büyük görenler ve tüm temsil makamında olanlar size söylemişti çağlar ötesinden Ebu Müslim Horasani: Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.
Ahhh, ah…
Siyaset, halk nazarındaki politika haline gelmese de siyaset halinde kalsaydı…