PERUKLU BİLGİNLER

Mustafa Cemal TOMAR

PERUKLU BİLGİNLER!!!

Saçı olmayanlar ya da saçlarını göstermek istemeyenler peruk takarlar. 28 Şubat sürecinde kamuda başörtüsü yasağı getirilince bazı bayan memureler görevlerinden istifa etmişlerdi. Bazı cemaatler peruk takarak kamuda çalışmanın caiz olduğuna dair fervalar vermişlerdi. Böyle bir hatırlatmada bulundum.

Bazı din alimlerimiz, öğretmenlerimiz, akademisyenler, diplomasız hocalar nakilcidir. Peruk misali, başkalarının düşüncelerini, bulgularını, fetvalarını, rivayetlerini, sosyal ve siyasal çalışmalarını okurlarına ya da hitap ettikleri çevreye noktasına virgülüne dokunmadan aktarırlar. Kendi düşünce ve kanaatleri yoktur. Olsa da açıklamaktan imtina ederler. İyi ezbercidirler. Bir hutbeyi ellerine verseniz bir okuma ile olduğu gibi başkalarına aktarabilirler. Böyle âlimlere peruklu alim ismi bir sosyolog tarafından verilmiştir. Bu tanımlama hoşuma gitti. Burada konu ile ilgili mülahazalarımı ortaya koymak istiyorum.

Peruklu alimlerin, bilginlerin, kendilerine özgü özellikleri vardır. Ben de bir zamanlar bunlara sempati duyardım. Sonradan fikrim değişti. Başkalarının görüşlerinden yararlanmayı elzem görürken, bu noktada peruklu alim olmayı hiç tercih etmem. Yani başkasının duygu-düşünce ve inançlarını olduğu gibi aktarmayı hiç doğru bir yaklaşım olarak görmüyorum.

Bir kere "aklıızı kullanmıyor musunuz? Ayet-i kerimesiyle taban tabana zıt bir yaklaşım. Bu tür yaklaşımların zamanla çok büyük sakıncalar doğuruyor. İnancımız açısımdan da insanı şirke kadar götürebilecek tehlikeleri vardır.

Bu tiplerin vazifesi sevdikleri bilginlere güvendikleri üstadlara biat ederler. Her konuşmalarında üstadlarından hatırlatmalar yaparlar. Üstadlarının söylemleri üzerinde hiç akıl yürütmezler. Olduğu gibi kabul ederler. "O dediyse doğrudur" derler. "Efendilerimizin yanında biz- siz kimsiniz? " derler. Havada kuş kapsan, bin dereden su akıtsan, kitap ve sünnetten deliller getirsen efendilerinin görüşüne ters düşerse asla kabul etmezler.

Peruklu alimlerin bir başka özelliği sorumluluk almazlar, oyun esnasında ola ki onlara pas atsan topu hemen taca atarlar. Ola ki haklarında bir şikayet olsa " biz bir şey demedik, filân kitabın filân sayfasındaki metni naklettik" derler. Konuşmalarını yaparken "ben" dilini kullanmazlar/ kullanamazlar. Zira yorum yapma becerileri yoktur. Hayatta risk almazlar. Kendi cephesinin dışındaki görüş ve bildirimlere tamamen kapalıdırlar.

"Kendi efendilerini" erişilmez kişi olarak görürler. Geçmişteki bilgileri olduğu gibi aktarırlar. Sanatı sanat için yapılır" anlayışı hakimdir bunlarda. Yani eski kelimeleri tanımlamalarda kullanmayı tercih ederler. Halkın anlayıp anlamaması önemli değildir. Efendilerine mutlak itaat ederler. Emre İtaatsizliği Hak'ka isyan olarak görürler. Halbuki bir Hadis-i şerifte Peygamberimizin sav.

"Amirden gelen emir hak ise yapılır, hak değilse itaat yoktur" buyurmaktadır. Efendilerin isimlerin başına ulvi sıfatlar getirerek yüceltiyorlar. Hz.- şeyh-kavs- üstad- sultan- lider- önder, prof- dekan- rektör...gibi. Askeriyedeki rütbeler zaten biliniyor. Kamuda görev gereği verilen sıfatlara kimse karşı değildir. Kamunun dışında ulvi sıfatların kullanılması asla islâmi değildir. Sahabe dönemine baktığımızda hiç birisinin isminin başında böyle ulvi sıfatlar yoktur.Bu sıfatlar ismin başına gelince o kimseler normal insanın çok üstünde bir makama ulaşıyorlar sanki. Ya da ulaştırılmak isteniyor. İnsanları kontrol altına almanın yollarından birisi de ulvi ulemalara biat ettirmekten geçtiğini unutmayalım . Sonra ne oluyor derseniz; "Şeyh uçmaz, müritler uçurur" durumuna insanlar dönüverir. Bu durum da insanı "şirke" kadar götürür.

Peruklu alim tabiri ile tabirlenen kişiler nakilci olduklarından, hiç bir taşın altına elini koymazlar. Sadece birilerinin görüş ve beyanlarını sunmaktır görevleri. Öz güvenleri gelişmemiştir. Literatürlerindeki kelimeleri yan yana getirerek cümle kurmaktan imtina ederler. Bilgilerini yeni bilgilerle harmanlayıp yeni düşünceler ortaya koyamazlar. Ufuklarını belli kalıpların dışına çıkaramazlar. Farklı bakış açısıyla bir düşünce ortaya koyduğumuzda tepkileri ağır olur. Hep itibar ettikleri insanları över dururlar. Onları övmekten büyük haz alırlar.

Emekli olmuş din görevlisinin birine;

Elmalı Hamdi Yazır X bilgilerle bir tefsir yazmış. X bilgilerle Kur'an'ın tefsirini yapmış. Bilgiler X iken bugün 1000 X olmuş. Şimdi yaşasaydı aynı şeyleri mi yazardı? Ya da yazılarına yeni ilaveler yapar mıydı? sorusunu sordum. Bu hocamız bu sorumu iyi cevaplayamadı. Çekindi, cümleler kuramadı, ne diyeceği konusunda terettütler yaşadı. Halbuki bütün bilgiler Allah Teâlâ'nındır. Şimdiki bilgilerle yeni bir tefsir mutlaka yazılmalıdır cevabını veremedi. Ben söyleyince de zoraki "evet" dedi.

Burada "nakilciler" ibaresini kullandım. Bu ibareyi yanlış anlamlara çekmeyelim. Peygamberimiz sav' de Cebrail (A.S)' dan aldığı vahyi bir anlamda insanlığa tebliğ etti/ nakletti. "İN HUVE İLLA VAHYUN YUHA" "O kendi hevasından asla bir şey konuşmaz" buyuruluyor. Buradaki görev çok farklıdır. Sakın bu anlamda bu konuyu değerlendirmeyelim.

Demek istediğim hep birilerinin dedikleriyle değil, akıl sahibi olduklarımızdan biraz da biz akıllarımızı kullanalım. Hep başkasının kullandığı dolmuşa binmeyelim. Hep yolcu olmayalım. Ehliyetimiz var, araba var, yolları da biliyorsak direksyonun başına da artık biz geçelim. Öz güvenimiz artsın, medeni cesaretimiz olsun, taşın altına biz de elimizi koyalım. Kendimizi mahalle baskılarından değişik franksiyonların prangalarından koparalım. Perukçu misali alimlerden olmayalım. Üstünlük birilerinin demesiyle değil, Hâk Teala'nın buyurmasıyla olur. Allah dostu tabiri birilerine arfetme ehliyeti kimseye ait değildir. Her kim şüphesiz Allah Teâlâ ve O'nun Rasulüne terettütsüz iman ederse Allah Teâlâ'nın dostudur. Selâm ve dua ile...

05.07.2024

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.