SORU: Mezhep taklitçiliğinin dine verdiği zararları Yaşar Nuri Öztürk “Kur’an’daki İslam” kitabında şu şekilde açıklamaktadır: “Allah adına yalan uydurmanın bir yolu da mezhepleri din haline getirmek olmuştur. Mezhepler birer din, mezhep imamları tenkit üstü birer Peygamber haline getirilince, İslam adıyla ortaya konan karışımın kaçta kaçının Allah’a, kaçta kaçının şuna buna ait olduğunu belirlemek, halk kitleleri için imkân dışına çıkar ve bu durum din adı altında bir kaosu insanlığın başına musallat eder.”
CEVAP: Öncelikle şunun iyi anlaşılması lazım. Bizler her şeyden önce Müslümanız. Bizim üst kimliğimizi İslam oluşturur. Bizim ayırıcı özelliğimiz İslam olup mezhepler değildir. Mezhepler birer inanç esasları değil, içtihatlardır. İnanç esasları Kur’an ve Sünnettir. Mezhepler, bizlere bu bilgilerin yorumlanması ve kullanacağımız şekle getirmesidir. Bu şuna benzer; birçok bitkiler var. Ama biz bu bitkilerden hangisinin hangi hastalığa deva olduğunu bilmiyoruz. Eczacı bu bitkilerin hangisinin hangi hastalığa deva olduğunu biliyor, onları işliyor ve kullanacağımız şekle getiriyor. Mezheplerde budur.
Gerçekte mezhepler din değildir. Bu şekilde yaklaşanlar İslam’ı anlamamış, mezhep taassubu yapmış kişilerdir. Mezhepler ayrılık konusu değil birleştirme konusudur. Mezhepler, dinin farklı yorumlanmasıdır. Bu açıdan bakıldığında zamana ve şartlara göre sürekli kendilerini yeniledikleri görülür. Bu yenileme her mezhebin içinden müçtehitlerin çıkıp kendi döneminin sorunlarını çözdüğü gibi, mezhebi yeni döneme de uyarlamış olur. Sonunda mezhepler, âlimlerin içtihatlarından oluştuğundan bu içtihatlarda hata yapabilir. Yanlışlıklar olabilir. Bu nedenle mezhep imamlarının görüş ve yorumları onların içtihadı olduğunu bilelim. Asıl din olmadığını onların içtihadı olduğunu bilelim.
Ebû Hanife: “Nereden söylediğimizi (hükmümüzün delil ve kaynağını) tetkîk edip bilmeden bizim reyimizle fetva vermek hiçbir kimse için helâl değildir.” “Bu benim reyimdir ve elde edebildiğim reylerin en iyisidir. Bundan daha iyisini bulan olursa onu kabul ederiz.”
Mâlik: “Ben bir beşerim; hata da ederim isabet de. Re’y ve ictihadımı inceleyin; kitâb ve sünnete uyan her sözümü alın, onlara uymayan bütün sözlerimi de terk edin.”
Şâfi‘î: “Sahîh hadîs bulununca benim mezhebim odur.”
Ahmed bin Hanbel: “Evzâî’nin re’yi, Mâlik’in re’yi, Ebû-Hanîfe’nin re’yi… bunların hepsi re’ydir ve bana göre farksızdır. Hüccet ve delîl olma sıfatı yalnız “âsâr”a aittir.”