MEMLEKET NEREYE GİDİYOR?

Mustafa Cemal TOMAR

MEMLEKET NEREYE GİDİYOR?

Bazen yazı yazmak için konu başlığı bulmakta zorlanıyoruz. Bir kaç gün önce bir araya gelerek hasbihal ettiğimiz yılların yazarı Selim EROĞLU Hocam da aynı konuya temas etti.

Bazen önümüze çok konu düşüyor, tercih konusunda zorlanıyoruz. Bazen de "nutkumuz tutuluyor'" sanki! Aklımıza yazmaya bir şey gelmiyor. Bu durum başka yazarlar için de geçerli midir? Bilmiyorum.

Bazen konu bulmak için, gündemi takibi için belli başlı kişilerin yorumlarını izliyorum. Belli başlı bir konu üzerinde yazmadığımdan gündemi yakalamaya, konu başlıği yakalamaya çalışıyorum. Konu başlığı bulduktan sonra başlığın altını da iyi malzeme ile doldurmak gerekiyor. Okuyucularımızın faydalanabileceği bir yazı yazmak gerekir. Okudum istifade ettim demelidir. En azından bu yazıda farklı şeyler buldum, konulara "yeni bakış açısıyla bakılmıştır" denmelidir. Sıradan yazıları herkes yazar ya da konuşur. Sıradışılığa ihtiyaç var memlekette. Memleket böyle gelişir.

Dediğim gibi, bazen dinlediğimiz konuşmalardan ilham alırız. Oradan yola çıkarız. Bazen sosyal hayat içinde yakaladığımız başlıklar da olabiliyor.

Geçenlerde bir video izlemiştim. Bir gazeteciydi. Gazetecinin ismi aklıma gelmedi. Sağcı muhafazakar, duayen bir gazeteci bir yerde sanırım konferans veriyordu.Memleketin halini ahvalini anlatıyor. Seyircilere " Memleket nereye gidiyor?" sorusunu yöneltiyor. Videonun çok kısa bir özetiydi. Acaba neler demişti? Doğrusu merak ettim.

Şimdi yazarın ismini hatırladım. Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan'dı.

Memleketimiz, memleketi yönetenler sebebiyle hayra doğru giitmediğinji çeşitli örnekler vererek anlatan Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, çocuklarımızı hayırlı bir gelecek emanet edemeyeceğiz maalesef dedi. Bu yazıdan hareketle düşüncelerimi aktarmak isterim.

Memleket nereye doğru gidiyor sorusuna iki türlü cevap vardır. Memleketimizde yaşayan insanların yarısının en az bir fazlası iyiye doğru gittiğine inanır. Her defasında sandık başına giderek bu inancını tescillemektedir. Dayandıkları tezler nedir derseniz, tezlerini dinleye dinleye ezberlemişsinizdir. Her şeyden önce Cumhurbaskanı bizden birisidir, ona güveniriz ve onu severiz derler. Yapılan duble yolları, şehir hastahanelerini, hava alanlarını, viyadükleri, köprüleri anlatıp dururlar. Okullarda ögrencilere dağıtılan kitaplardan tutun da sosyal yardımlara kadar örnekler verirler. Özellikle Ecevit Hükümeti döneminde nerde ise maaşları alamayacak duruma geldiğimizi hatırlatırlar bize. İlkokul öğrencilerine Kur'an okuma yasağı var idi bu memlekette bir ara. 28 Şubat Post Modern darbesinden sonra ki, bu doğrudur. Şimdi ilkokulu geçtik, 4-6 yaş grubu çocuklarına Kur'an Kursları dahi her tarafa yayılmıştır. İman-Hatip mezunları imamlıktan başka hiç bir göreve layık görülmezken şimdi ise devletin her kademesinde İmam- Hatip mezunu görmek mümkün.

1990 lı yıllarda Demirel başbakan iken bir ilçeye dahi İmam- Hatip Lisesi açmak büyük bir mesele iken, şimdi ise her mahalleye, köye dahi İmam- Hatip okulu açmak mümkün hale gelmiştir derler. Eskiden bir köyde bir araba bile yokken şimdi ise her evde üç- beş araba var, nerde ise. Eskiden bir çok ilçenin yolu bile asfalt değilken, şimdi ise köylülerin ara mahalleleri bile beton dökülmüş vaziyettedir. Eskiden köy ve mahallelerde üniversiteli mumla aranırken şimdi ise dede, baba, oğul ve torunların tamamı nerde ise üniversire mezunu olmuştur. Eskiden evlerde TV bile yokken şimdi ise dede ve ninelerin elinde bile akıllı telefon vardır....Böylece listeyi uzatabiliriz. Çeyrek asırda hakikaten yapılanları anlatmak oldukça zordur. Zira çok şey yapılmıştır.

Halkımızın elli artı biri yukarda yazdığım tezleri savunarak memleketimizin hızlı adımlarla "çağdaş uygarlık seviyesini" yakalamak üzere olduğuna yürekten inanır.

Memleket insanımızın elli eksi biri ise memleketimiz, tam tersi istikamete doğru evrildiğine inanır. Memleket battı batacak diyorlar. Adım adım müstemlekeciler topraklarımızı istimlâk etmeden ve fakat beyinlerimizi istimlâk ederek ülkemizi elimizden almak üzere olduğunu savunuyorlar.

"Gençlerimize ulvi değerlerimizi aşılama yerine akıllı telefonu aşıladığımızı, bu bağlamda geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizi " al telefonu ver vatanı" durumuna kadar düşürdüğümüzün farkında mıyız?" diyor elli eksi biri. "Yollar, hastahaneler, köprüler, evlerimiz, arabalarımız görünürde var diyorlar, lâkin bunların ekserisi borçtur ve ipoteklidir, yasal olarak evini de arabanı da elinden alırlar ve bir şey elinden gelmez" diyorlar.

YRP Genel Başkanı ERBAKAN, "araba kredilerini ödeyemeyen bir hayli vatandaşımız var, bankalar ipotekli bu araçları borçlu vatandaşımızın altından çekip alsalar Türkiye'de trafik sorunu diye bir şey kalmaz" diyordu. Çünkü milletin altındaki arabaların çoğu borçlanarak alınmıştır.

Bu arada 2002' de vatandaşımızın bankalara olan borcu 6 milyar iken bugün itibarıyla tam üç yüz kat artarak 1.8 trilyona çıkmıştır.

Memleket elden gidiyor diyenlerin bir kısmı da mültecilerin durumuna vurgu yapıyor. Geçenlerde bir gazeteci "memleketin sorunlarından ilki ekonomi, ikinci önemli sorunu mülteciler sorunudur" dedi. Hakikaten her tararafa "muhacir-ensar" argümanları kullanılarak ülkemiz mülteci istilasına dônüştürülmüştür. Bu gidişat kanaatimce hayra alamet değildir. Bu listeyi de uzatabiliriz.

Görüldüğü üzere ülke insanı geleceğe bakma açısından iki kutba ayrılmış vaziyettedir. - ve + kutuplar olmak üzere. Her ne kadar + kutuplular gibi düşünmesek bile dileğimiz ve duamız odur ki + kutuplular haklı çıksın, onların iddiaları kazansın.Zira "onların iddiaları kazanırsa hepimiz kazanacağız, vatanımizın insanları kazanacaktır" diyor, saygı ve selamlarımı sunarım.

20.09.2024

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.