Kıymetli dostlarım, Aralık 2019'dan itibâren ismini duymaya başladığımız ve DSÖ ( Dünya Sağlık Örgütü ) tarafından "pandemi" ( Dünya çapında tehlikeli-sâri hastalık ) olarak ilân edilen CORONAVİRÜS'ü ( daha teknik bir ifâde ile yeniden "COVİD-19" olarak isimlendirildi ) çok büyük bir mûsîbet olarak görüyoruz amma, ne büyük hayırları mündemiç olduğu ( içerdiği ) da, ayân-beyân ortaya çıkmaya başladı. Ki, ortaya çıkmaya başlayan kısmı, "asıl kütle"nin, belki 100'de 1'i mesâbesinde.
Bu "hayırlar" o kadar çok ki, bunların çoğunu henüz hiç kimse fehm ve idrak edemedi ; bendeniz de dâhil.. Farkına vardıklarımız ve tesbit edebildiklerimizi ise burada ancak birkaç uzun yazı ile tâdât edebiliriz ( sıralayıp sayabiliriz ).
Bu tesirlerden ve faydalardan birini, yâni "siyâsî" olanını, TÜRKİYE özelinde değerlendirdiğimiz zaman, karşımıza çıkan şeyi, bir "çok parlak bir yıldız" olarak değil, "göz kamaştıran bir güneş" olarak, rahatlıkla târif ve tâvsif edebiliriz.
"Efendi, sen zâten AK Partilisin, fanatik Reisçisin, onun için, koskoca mûsîbeti bile, onları parlatmak için hayr'a tebdil ettin, atma efendi, yavaş gel...!" diyenler olabilir ; desinler, hiç gam değil. Biz zaten bu yola, "kınayıcıların kınamalarını göze alarak" çıktık ; gül'ü sevdik, dikenlere de katlanırız. Zehirli, sinsi, dikenli, Brütüs cinsi Gül'ler, bu sözümü kendi üstlerine alınmasınlar ; bizim GÜL'ümüz, ismi ve cismi ile bellidir : Cumhurbaşkanımız / Reisimiz / Başkomutanımız Recep Tâyyip ERDOĞAN...
Evet kıymetli dostlarım, bu CORONAVİRÜS, bize 100 seneden beri "ulaşılması icâp eden mukaddes ve mübârek bir hedef ve insanlık seviyesi" olarak olarak dayatılan "Muâsır Batı Medeniyeti" nin temsilcileri olan, başta İngiltere ve ABD olmak üzere, Batı Dünyası'nın, aslında hiçbir mânevî, ahlâkî ve insanî miyâr ve kıymet hükmü ile mücehhez olmadığını, tam olarak gösterdi. Veyâ şöyle diyelim : Hidâyet ve ferâset sâhibi olanlar, Batılılar'ın bu kof / perişân / pejmürde / kirli / riyâkâr / kalleş yüzlerini tam olarak gördüler.
"Medenî" olduklarını iddiâ edenlerin, binlerce Dolar veya Avro'yu avuçlarına bastırmayanları ve yaşlıları tedâvi etmediklerini, göz göre göre ölüm'e gönderdiklerini, yâni Devlet eliyle ve "resmen" CİNÂYET İŞLEDİKLERİNİ, derinden üzülerek ve ürpererek gördük.
Birbirlerinin maskelerine, eldivenlerine, önlüklerine...hudut kapılarında el koyduklarını da hâyretle gördük.
Kendi içlerinde bu kadar saygısız-seviyesiz-ahlâksız olanların, "Siyâsî Birlik"lerinin de, aslında tamamen içi boş ve "kâğıt üzerinde" kaldığını da gördük.
Onların, birbirlerine ve yönettikleri insanlara karşı bu derece acımasız ve ahlâksız davranışları ile, TÜRKİYE'yi idâre edenlerin, insanlarımıza karşı şefkatli ve merhâmetli tavırlarını ve uygulamalarını ( CORONA testlerinden para alınmaması ve test neticesi pozitif çıkanların 14 günlük karantina masraflarını da Devletimizin üstlenmesi, herkese bedava maske dağıtılması, Sosyal Destek Vefâ Grupları oluşturularak, evlerinden çıkamayan insanların her türlü ihtiyâçlarının karşılanması, bugüne kadar yurt dışından 40.000'den fazla insanımızın hava yolu ile getirilerek, önce karantinaya alınmaları, müteâkiben memleketlerine gönderilmeleri, İSVEÇ'te "tedâvi edilmeyen" bir vatandaşımızın, özel ambulans uçak ile TÜRKİYE'ye getirilmesi gibi, daha birçok güzellik ) bütün Dünya gördü ve 8 milyar insan, şu durumu büyük bir hâyret, hayranlık ve gıpta ile izliyor.
TÜRKİYE, bu vetirede hakikaten "Dünya'nın ümidi" oldu, "beklenen" oldu. "Süper Devlet" denilenlerin hepsinin prestijleri, karizmaları, "hâk* ile yeksân" oldu. 95 Ülke, TÜRKİYE'den yardım tâlep etti, dün resmen yapılan açıklamada, 54 ülkeye yardım ulaştırıldığı bildirildi. Burada "yardım" kelimesi istimâl edilmesi, kafamızı karıştırmasın kıymetli dostlarım, bu 54 ülkenin "maddî durumu iyi" olanlarına, bu malzemeler bedeli mukabilinde satıldı. PAKİSTAN, AZERBAYCAN, SOMALİ, SUDAN, YEMEN, ETİYOPYA, LİBYA, BOSNA HERSEK, ARNAVUTLUK, KOSOVA..., gibi, bize hem samimî dost ve hem de "stratejik pozisyona sâhip" ülkelere, hibe edildi.
Batı Dünyası'nda CORONAVİRÜS'ün en dramatik şekilde vurduğu ülkeler olan İTALYA ve İSPANYA'nın, hakikaten hüzün veren "imdât" çağrılarına da bigâne kalmadık ; onlara da çok hızlı bir şekilde el uzattık. Onlara gönderdiğimiz malzemeler, her ne kadar "satılan" kategorisinde olsa da, o ülkelerin idârecileri ve halkları, bu "hızlı ulaştırmayı" ve bunu, kendi uçaklarımız ile yapmamızı, büyük bir takdirle ve minnet hisleri ile karşıladılar.
Reisimiz'in, İTALYA ve İSPANYA'ya "özel önem atfettiğini" zânnediyorum. Ve, Reisimiz'in bu tavrını da, hakikaten son derece "stratejik derinlikli" buluyorum. ( Bu ibâre birilerinin kulaklarını çınlatmış olmalı..., amma, her ne kadar kendileri de bu isimle kitap yazmış olsalar da, birşeyin ismini söylemek ile, mâhiyetine vâkıf olmanın, çok farklı şeyler olduğunu herkes biliyor. Yâni, "elma" dediğiniz zaman, aynı zamanda elmayı "yemiş" olmuyorsunuz...)
İTALYA biraz daha ilerde olmakla berâber, İSPANYA'nın da hatırı sayılır bir ekonomiye ve teknik kapasiteye sâhip, büyük Batı Ülkeleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Her iki ülkenin de, "emperyal" bir târihleri var. Osmanlı zamanında her iki ülkeden de, epeyce çekmişliğimiz var. Târihte en uzun yaşayan Devlet olan "ENDÜLÜS EMEVÎ DEVLETİ"ni ( 850 sene yaşadı ), İspanyollar yıktılar. Osmanlı'nın sonunu getiren ilk darbeyi 1911'de İtalyanlar vurdular ( Trablusgarp Harbi ).
Amma bugün her iki ülke ile de ilişkilerimiz, diger Batı ülkelerinden çok daha farklı ve çok ileri seviyelerde. Şu an denizde son sistemleri takılmakta olan ANADOLU uçak gemimizi biz İspanyol Navantiya firması lisansı ile ve "teknoloji transferi" şartı ile imâl ediyoruz. Batılılar böyle kritik teknolojileri transfer etme hususunda pek hasistirler. Ancak 2008 Ekonomik krizi, İSPANYA'yı da çok fenâ vurmuştu ve özel sektör kuruluşları bir bir batıyorlardı. TÜRKİYE onların bu vâziyetlerini gördü ve çok iyi değerlendirdi. Bu uçak gemimizi biz, piyasa kıymetinin yarısına mâl'ettik ve teknolojisini de aldık. Şimdi bu geminin ikizi olan TRAKYA'yı da yapıyoruz.
İSPANYA ile ilişkilerimiz, elbette bundan ibâret değil ; daha birçok sektörde çok iyi ve ileri ilişkilerimiz var. Şu kadarını söyleyeyim : İspanyollar, İngilizler'i hiç sevmezler. İNGİLTERE ile aralarında bir CEBELİTARIK ÜSSÜ meselesi de var ve bu mesele birgün çok âni bir şekilde "patlayacak" gibi görünüyor.
ORTA ve GÜNEY AMERİKA ülkelerinin, yanılmıyor isem "tamamı" Hispanik'tir ; yâni, İspanyol kökenlidir. Binâenâleyh, İSPANYA, sâdece İSPANYA'dan ibâret olarak görülmemelidir. Bizim bu ülke ile "iyi ilişkilerimiz", tâbiâtile, Orta ve Güney Amerika kıtasında bulunan ülkelerin idârecileri ve halkları üzerinde de, son derece müsbet ( olumlu ) tesir icrâ ediyor. Meselâ o kıtanın hem en stratejik mevkiinde yer alan, hem de dünyanın en büyük petrol ve çok büyük nisbette doğalgaz rezervlerine sâhip olan ve bugün ABD'nin çok ciddî tehditleri ve ekonomik ambargosu altında bulunan VENEZUELLA ile ilşkilerimiz, son derece ileri ve derinlikli bir mâhiyette.
İTALYA ile ilişkilerimiz de çok iyi durumda. Onlar da FRANSA ile çok problemler yaşıyorlar. Bilhâssa KORSİKA adası ve FRANSA'daki "Sarı Yelekliler" meseleleri üzerinden, çok "gergin" durumdalar. İTALYA, TÜRKİYE'yi kendisi için "güvenilir bir partner" olarak görüyor ve TÜRKİYE'yi arkasına almanın, FRANSA'ya karşı "elini güçlendirdiğinin" farkında. İTALYA ile ilişkilerimizin iyi olması, bizim de FRANSA'ya karşı elimizi güçlendiriyor.
TÜRKİYE-İTALYA İlişkileri de, aynen TÜRKİYE-İSPANYA ilişkileri gibi, çok farklı mâhiyet ve karakter arzediyor. Biz ATAK Helikopterlerimizin lisansını da İtalyanlar'dan aldık, geliştirdik, inşallah dünyanın kendi sınıfında "en iyisi" olacağına gönülden inandığım ATAK-2 versiyonunu da birkaç sene içinde semâlarımızda göreceğiz. Yâni İtalyanlar bize, helikopter teknolojisini "cömertçe" verdiler; bunu tebârüz ettirmek istiyorum.
Ayrıca, LİBYA konusunda İTALYA, bizi destekleyen bir tavır içinde. Kezâ, İtalyanların Dünya çapındaki petrol firmaları ENI, Doğu Akdeniz'de Rumlar adına, bizim de hak iddiâ ettiğimiz sahalarda petrol araştırması yaparken, TÜRKİYE'nin "çekil" tâlebine hiç itirâz etmedi ve çekildi. Rumlar bu sebeple ENI'ye ve İtalyanlar'a çok kızgındırlar.
CORONAVİRUS sebebiyle, başlarının derdine düşen ABD ve İNGİLTERE'nin, İSPANYA ve İTALYA'yı bundan sonra daha fazla frenleyemeyeceklerini zânnediyorum. TÜRKİYE'nin, bu iki ülkeye "özel ilgi" göstermesinin bir sebebi de, onları ABD-İNGİLTERE sultasından kurtarmaktır. Böylece, Batı Dünyası'nın "homojen bir şekilde karşımızda durmasını" önlemektir. Bu, Kanunî Sultan Süleyman ve 2. Abdülhâmid taktiği'dir ; son derece isâbetlidir.
"Bizim ne işimiz var İTALYA ile, ne işimiz var İSPANYA ile..?!" diye itirâz edenlere, Kahraman Reisimiz'in bu hâmleler ile aslında çocuklarımızın ve torunlarımızın çok hayrına olacak neticelere kapılar açtığını hatırlatmak isterim. Belki o kadar da beklemeyeceğiz ; birkaç sene içinde çok güzel şeyler ile karşılaşacağız inşallah.
Esâsen, ANADOLU ve TRAKYA uçak gemilerimiz ile, ATAK Helikopterlerimiz, bu her iki ülke ile ilişkileri sıcak tutmamızın, en güzel meyveleridir. Ben işte, yakın zamanda daha çok ve daha güzel "meyveler ile karşılaşacağımızdan" bâhsediyorum.
Kıymetli dostlarım, CORONAVİRÜS vesilesi ile TÜRKİYEMİZ'in karşısına çıkan büyük imkân, fırsat ve hayırlar, bunlardan ibâret değil elbette. Daha sayabileceğimiz pek çok şey var. Ancak, daha önce de söz verdiğim üzere, İSPANYA ve İTALYA ile bu yeni dönemde ilişkilerimizin çok daha derinlikli ve ileri seviyelere geleceği hususunda yazmayı tercih ettim bugün.
Diger hayır, imkân ve fırsatlar üzerinde de yazacağım inşallah. Belki önümüzdeki hafta sonu olur inşallah. Bu yazı da epeyce uzun oldu, sizi yordum, hakkınızı helâl ediniz, kıymetli dostlarım.
Selâm ve dua ile.
Not : * Hâk : Toprak, yeryüzü demektir, kıymetli dostlarım. Hani "hâki renk" derler ya, yeşile çalan yeryüzü rengi mânâsında. Biz okulda iken "hâkileri çektik" tâbirini çok kullanırdık. Yâni, yeşil renkli eğitim kıyâfetlerimizi giymiş olmaktan bâhsederdik. "Hâk ile yeksân olmak", yeryüzüne devrilmek, sırtı toprağa gelmek, tam olarak yıkılmak mânâlarındadır. Esmâ-ül Hüsnâ'dan olan "HAK (C.C.)" ile karıştırılmamalıdır.