Uzunca süredir üzerinde kafa yorduğum, birkaç kişiye açıkladığım bir teoriyi paylaşmak istiyorum. Belli bir dönemde bu görüşümü dillendirmekten kaçındım ama bugün kanaatlerimin gerçekleşmekte olduğunu görünce, seslendirerek dostların yorumunu alma noktasına geldim.
Önce öncüllerimizi sıralayalım…
Malum; Korona virüsü ilk kez Çin’de ortaya çıktı, akabinde Güney Kore, İran, İtalya, İspanya, ABD, İsrail derken geldi Türkiye’nin kapısına dayandı. Virüs ‘üretildi’ veya ‘türedildi’ fark etmez. Bir şekilde ortaya çıktı. Bugün 19. versiyonu herkesi tehdit ediyor. Beklentimiz havaların ısınması, aşının bulunması, tedbir alınması derken sorun şimdilik hallolur, ama yarın 20. versiyonunun ortaya çıkmayacağını kimse garanti edemez!
Korona öncesi dönemi hatırlayalım: ABD ve Avrupa aleyhine oluşan küresel ticaret, askeri dengeler, insan hareketlilikleri ve sığınmacılar, siyasi işbirlikleri ve yeni paktlar. Sürecin kazanan aktörleri Çin, Rusya, İran, Türkiye gibi ülkeler. Kaybedenleri ise; ABD, İtalya, Almanya, İspanya, Fransa, İngiltere vd. Zikretmediğim ülkeler peyk milletler: Güney Kore, Suudi Arabistan, Mısır, Japonya, BAE vs.
Yıllardır altını çizdiğim Dünya Savaşı’nın başladığı, siber alanda, ticarette, ekonomide, askeri alanda, bilgide ve çevre-insan hakları gibi alanlarda dünya savaşının devam ettiği yönündeki fikrimi beyan etmiştim. Artık konvansiyonel savaş olmaz; en azından küresel sistemin aktörleri olan ABD, Avrupa, vs. ülkelerde. Zira bu ülkeler, mesela II. Dünya Savaşında 50 milyon insanı kaybettiler.
O savaş ancak teknoloji, insan kaynakları ve mali imkânsızlıklar içinde olan, yani küresel sisteme tam olarak entegre olmayan ülkelerde ve ‘vekalet savaşları’ biçiminde oluyor. Afganistan, Mısır, Suriye, Irak, Libya, Myanmar, Filistin, Yemen gibi ülkeler bu kategoride. Bu ülkelerde siber savaş desen, teknolojileri yok; ticaret savaşı desen ticaretleri; teknoloji desen teknolojileri bulunmuyor. Küresel sistem buralarda vekiller, piyonlar kullanarak konvansiyonel silahlarla savaştı ve savaşıyor.
Ama sisteme entegre olan ülkelerde modern yöntemler kullanılıyor. Mesela Türkiye on yıldır en fazla siber saldırıya maruz kalan ülke. Yani siber savaşa maruz kalıyor. Teknoloji, sosyal medya ve diğer yöntemlerle yapamadıklarını 15 Temmuz’da geleneksel yöntemle halletmeye kalktılar. Ama başarılı olamadılar.
Yaklaşık 30-40 yıl önce küresel sistemde kurgulanan çevreye zarar verici, katma değeri düşük, çok fazla enerji kullanımı gerektiren sektör ve alanları önceleri Güney Kore, sonraları Çin, Tayvan gibi ülkelere, belli ölçüde Sri Lanka, Bangladeş gibi ülke bırakma, ama katma değeri yüksek bilişim sektörü, finans merkezi, teknoloji yoğun askeri sektörleri kendilerinde tutma mantığını uygulamaya koydular. 1973-74 enerji krizi ile başlayan dönemde bu işlerine geldi. Kısa vadede kazanan oldular. Mesela, bir ABD yazılım şirketi 10 kuruşa aldığı CD’ye kaydettiği programı yüz binler, belki milyonlarca dolara dünyaya pazarladı. Çevreye zarar vermeden, kiri-pası başkalarına bırakarak tatlı karlar yaptılar.
Fakat son 15-20 yıllık dönemde işler istenildiği gibi gitmemeye başladı. İtalya tekstil, ayakkabı, otomotiv, silah sanayiindeki üstünlüğünü kaybetti. İngiltere egemen gücünden yoksun. AB anlamsızlaştı. Hala da kan kaybediyor. Bu nedenle İngiltere alelacele AB’den çıktı; 10 Aralık 2019’da yapılan erken ve baskın seçimle iktidarını sağlamlaştıran Muhafazkar parti çıkış kararını hızlıca uygulamaya koydu. Yeni bir yola giriyorlar da ondan.
Geçen sene yürütülen Çin – ABD ticaret savaşı, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyonları ile Doğu Akdeniz ve Libya hamleleri mesela bu dönemin birkaç olayı. İran nükleer görüşmelerden çekildi, harıl harıl nükleer silah geliştirme derdinde.
Rusya kontrolden çıktı. S-400, S-500 gibi savunma sistemleriyle ABD ve müttefiklerin geliştirdiği F-35’leri avlayabilecek durumda. Bu uçaklarda 884 güvenlik açığı tespit edildiği için üretimi durduruldu/durdurulacak.
Virüsle ilgili haberlere baktığımızda; korku ve endişeyi körükleyici haberlerden ne sosyal medya şirketleri ne de ülkeler rahatsız. Toplum(lar) gerildi. Tüm dünya korku ve panik içinde ama Türkiye ve birkaç ülke hariç bu durumdan rahatsız olmuşa benzemiyor. İngiltere umursamıyor; İran rahatsız değil. Muhtemelen olup-bitenin farkındalar. Belki binler, onbinlere varacak insanı kaybedecekler ama savaşta bunu hesaplayacak durumda değiller. Çünkü bu süreçte kuyruğu dik tutmanın getirilerinin ne kadar fazla olacağının farkındalar.
Etki ve sonuçları ise şu şekilde değerlendirilebilir…
Bugün küresel sistemin fişi çekildi. Ticaret durdu, ülkeler arası insan hareketliliği durdu. Herkes bulunduğu ülkeye hapsedildi. Adeta 80’li yıllardaki nüfus sayımlarındaki gibi.
Ben, bugünlerde küresel sistemle ilgili alınacak gizli-açık kararlara, haberlere ve bilgilere yoğunlaşıyorum. Ticaret, teknoloji, siyaset ve diğer alanlarda alınacak kararlar bundan sonrasını etkileyecek. Geçen sene ABD’ye karşı efelenen Çin’in sesi, soluğu kesildi; İran virüs’le uğraşıyor ama çaktırmadan. Avrupa içine kapanıyor.
Liberalizmin ‘Görünmez Eli’ adeta küresel sistemi dizayn ediyor: Ulusal sistemlerin üzerinde bir güç bu. Yerine göre tüm ülkeleri etkileme kapasitesine sahip. İstenenin üzerinde güç toplayan ülkeler törpülenecek, diğer ülkelere nakiller yapılacak. Bunu boks müsabakasında hakemin dövüşü durdurmasına benzetmek mümkün. Taraflar kenara çekildi; çünkü ‘oyun’ kurallara aykırı hale geldi, kuralı koyanın iradesi hilafına bir durum var. Bir müddet sonra ticaret, dolaşım tekrar serbest bırakılacak.
Ama yeni güç merkezi ile beraber…
Bu müdahalede hedeflerden biri ülkemiz olsa da Türkiye kaybetmeyecek. Kaybetmesi için bir neden yok. Fakat kazanan küresel sistem olacak. Türkiye 2006 sonrası dönemde doğrudan Birleşmiş Milletler sistemini, küresel güçleri hedef almaktaydı. Kendi savunma sistemlerini geliştiriyor, bilim ve teknoloji yatırımlarını yönetmeye çalışıyor. ‘Dünya beşten büyüktür’ diyor. Sistemin merkezine çomak sokuyor. Libya, Suriye, Irak, Keşmir, Filistin ve Mısır gibi çatışma bölgelerine müdahale ediyor.
Müdahale küresel sistemin fişini çekme, sistemi soğutma, ‘dengeleri’ yeniden kurma, kendini koruma refleksi ile düzenleniyor.
Kaybedenin ve kazananın kim(ler) olacağını bekleyip, göreceğiz.
Bu gibi durumlarda ben İngiltere’ye bakıyorum. Çok rahatlar. Ölen, ölecek kalanlarla sistem devam edecek. Kendilerine yeni bir yol, yön verme durumundalar. AB’den ayrıldılar. Kendi yollarını kendileri belirliyorlar. 1980’de yaptıkları ağır sanayiden vazgeçme, yerine silah sanayi, borsa, turizm, eğitim gibi alanlara yönelme politikasını değiştirecekler mi, izleyip, göreceğiz.
Saatlerce konuşulması gereken bir mevzu bu; dünya kadar değişken var. Yukarıdaki analizde mevzubahis yapılan her boyut saatlerce değerlendirmeyi gerektiriyor.
Ama genel hatlarıyla Korona salgınını ben bu gözle yorumluyorum.