Silleli ve aynı zamanda bir mahallemizin muhtarı olan Yaşar Barışık, eski Konya fotoğraflarına meraklı kadîm bir dost! Geçtiğimiz günlerde facebook’ta üyelere özel bir grup olan “Konya Eski ve Yeni Fotoğrafları”nda; “KONYA: 1910 yılı, Konya Amerikan hastanesinde çalışan misyoner hemşire Cushman'ın evi yakınında çeşmeden su dolduran Konya'lılar. Kaynak Tevfik Ataberk.” şeklinde notun altında, paylaştığı fotoğraf ilgimi çekti.
Fotoğrafta Konyalı kadınların evden dışarıya çıkarken giydikleri giysileri dikkatimi çekti. Dikkatimi çeken diğer kelimeler ise; Konya Amerikan Hastanesi ve bu hastanede tıbbî misyoner olarak görev yapan hemşire Cushman oldu. Konyalı kadınların giydiği kıyafetlerle ilgili şu yorumu yaptım: “1980 ihtilâline kadar Gonyalı gadınların dışarıya çıkarken giydiği giysi (harici kıyafeti) fotoğrafta görüldüğü gibiydi. 80 askerî darbesinden sonra bu giysiler yerini başörtüsü ve mantoya bıraktı. Türk modernleşmesinde (kılık kıyafette) askerî darbelerin büyük rolü vardır.” Türkiye’de “Batılılaşma” ve “Modernleşme” Osmanlı döneminde III.Selim ve II.Mahmud’la başlamıştır. Sultan II.Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı lağvetmesiyle birlikte kılık kıyafette de büyük değişiklikler olmuştu. Bunlardan ilki sarığın yerini fese bırakmış olmasıdır. Püsküllü, silindirik başlık olan fes, adını üretim merkezi olan Fas’ın Fes şehrinden almıştır. Kılık kıyafette yapılan bu devrimden dolayı II.Mahmud’a, Müslüman ahali arasında “gavur padişah” denmeye başlandı. Atatürk döneminde ise, fesin yerini şapka almaya başladı. 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat darbeleriyle özellikle kadın kılık kıyafetinde değişikliklere gidildi ve getirilen yasaklarla birlikte başörtülerine müdahaleler başladı.
Asıl üzerinde durmak istediğim husus misyonerlik faaliyetleri ve hristiyanlık propagandasıdır. Misyonerlik faaliyetlerinin temelleri İngiltere tarafından atılmış olsa da daha geç bir dönemde misyonerlik faaliyetlerine başlayan ve Osmanlı coğrafyasında etkisini hissettiren teşkilat, Amerikan misyonerliği ve dolayısıyla “American Board of Commissioners for Foreign Mission- (Amerikan Yabancı Misyon Komiserleri Kurulu)” olmuştur. Amerikan Board örgütü, Dr. William S. Dodd’un girişimiyle Konya’da,1912’de Amerikan Hristiyan Hastanesi açmıştır. Dodd ve beraberindeki Bord personeli de Kayseri’den Konya’ya gelmiş ve aralarında tıbbî misyonerlikte uzman hemşire Emma D. Cushman da vardı. Konya’daki misyonerlik faaliyetlerine mahallî gazeteler karşı çıkarak 26 Ağustos 1911 tarihli “Babalık” gazetesinde “Anglosakson Protestanlarının Konya’da Faaliyeti” başlıklı yazıda özetle şu ifadeler yer alıyor:
“Konya şehri, beldeleri, kara ve çevresi ile süratle gelişebilecek ve yaşayanları ile tam bir bölgesel merkez olacak durumda iken; maatteessüf Konya’da aklı ve dimağı yok etmek için çok büyük bir arzu ile çalışan misterlerin, misyonerlerin saldırısına hedef olmaktadır. Konya’nın hâlâ devam eden mahrumiyeti bu tür faaliyetlere ortam hazırladığından; Protestanlık ve bu sayede de Anglosakson düşüncesini halkın zihinlerine yerleştirmek üzere Konya merkez olarak seçilmiş ve Doktor Mr. Dodd’ı Reis-i Ruhani sıfatıyla buraya gönderilmiştir. Konya’nın en şirin ve kalabalık olan sokağında bulunan; bir seneliği yüz lira ile kiralanan Kasapoğlu Simon’un ve ardından satın alınan Değirmencioğlu Simonaki Efendinin Köşklerinde Miss Flongi gibi ince kanarya sesli bir madamın yarım saatlik bir mesafeden işitilecek mertebede piyona ile terennümatda bulunması, Miss Cushman gibi son derece güzel yüzlü bir kadının teşrifata memur edilmesi; yüzlerce ahalinin oraya gitmesine ve Protestanlığın tamamlayıcısı olan Anglosakson duygularının yavaş yavaş Konya’da yayılmasına neden olmaktadır.”
Yaşanan Balkan bozgunuyla birlikte Makedonya’dan Bursa’ya 35.000 göçmen, Konya’ya ise kağnılarla birlikte üzerleri perişan halde 10.000 göçmen gelmiştir. Halk arasında “Dodd’un Hastanesi” olarak ifade edilen Amerikan Hastanesi’ne 1914’te Türk ve Müslüman hasta sayısında müthiş artışlar görüldü. Hastalara Türkçe İncil’ler dağıtıldı ve hristiyanlık propagandalarının yanı sıra din değiştirme telkinlerinde de bulunuldu.
21.yüzyıl Türkiye’sinde ve Konya’da misyonerlik faaliyetleri devam etmekle birlikte sahalar değişerek evlerden ziyade şehrimizde bit biter gibi çoğalan ecnebî dershanelere kaydırıldı. Buralarda Müslüman Türk gençlerinin beyinleri yıkanmakta ve beyin göçüne hazır hale getirilmekte. Çeşitli iletişim araçları (televizyon, tablet, telefon, bilgisayar), sosyal medya ve oyunlar yoluyla gençler daha çok deizme ve ateizme yönlendirilmektedir. Genç nesiller arasında toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsellik, çıplaklık kültürü, edepsizlik ve ahlaksızlık yaygınlaştırılmaktadır. Sekülerizm (Yahudileşme ve Hristiyanlaşma) giderek artmakta yeniçağ dindışı Batı Avrupa’nın yerini Küresel İngiliz-Yahudi medeniyetiyle kültürel soykırıma bırakmakta. Küresel sömürgecilik kapitalizmle birlikte insanları ve insanlığı uçurumun kenarına doğru sürüklemiştir. Psikolojik harp taktikleriyle üç yaşından itibaren beyinler iğdiş edilerek halkların zihinleri ele geçirildikten sonra insanlık “beşer” ve “nesne” durumuna sokulmakta. Kültürel emperyalizm Türkçeyi İslamsızlaştırarak bundan sonraki nihâî merhalede, Türkçenin, toptan tasfiye olunup yerini İngiliz-Yahudi medeniyetinin ana bildirişme aracı İngilizceye bırakmasıdır.
Çare; vahdet ve vahye dayalı dini (İslamı) tekrar eğitim yoluyla aklın ve bilimin ışığında canlandırarak yeni bir medeniyet tasavvurunu genç beyinlere nakşetmektir. Aile, ahlâk ve adalete değer atfetmek, sözde değil özde önem vermektir.
Mustafa Balkan