KIZDIĞIN KADAR İNANIYORSUN

Mustafa Cemal TOMAR

KIZDIĞIN KADAR İNANIYORSUN

Evet başlık enteresan gelebilir. Kızmanın, tepki vermenin, kızma duygusuyla beraber hareket etmenin inanma iile ne alakası vardır? diyebilirsiniz. İlk edapta böyle demenize hak veriyorum. Konuyu biraz açarak, misallendirerek, çevreden müşahhas örnekler vererek anlatırsak kanaatimce bana hak vereceksiniz.

Öncelikle kızma fiili içimizde oluşan olumsuz bir duygudur. Demirin kızması ifadesinde geçen kızma kelimesi mecaz anlam ifade etmektedir. İnsanın kızması ifadesinde ise "kızmak" gerçek anlamda kullanılmıştır. Kızmak; sinirlenmek, öfkelenmek, haksızlığa tahammül edememe halidir. Kontrollü ve yerinde kızmalar muhataplara fayda, kontrolsüz ve yersiz kızmalar muhataplara zarar verir.

Az önce haksızlıklara fiili, sözlü ya da yazılı olarak tepki gösterme davranışına kızma diye tanımladık. Benim şahsi menfaatlerim iyi olduğu halde başkalarına yapılan haksızlıklara neden her halükârda tepkiliyim diye kendime soru sordum. Bu tepki ve öfke halim, şahsi menfaatlerime de zarar verebilir. Neden bir çoğumuz böyleyizdir diye düşündüm. Sonra kendimce yazıma başlık koyduğum cevabı buldum.

Haksızlıklara, hırsızlıklara,rüşvete, torpile, adam kayırmaya, ne kadar karşıysan, tepki verdiysen, kalbinde o derece iman var denebilir, diye düşündüm. Kızma duygusu ile inanç arasında matematiksel tanımla ters orantı vardır. Hakka ne kadar bağlıysan haksızlığa da o derece karşısın demektir. Bunca haksızlıklara hiç tepki vermiyorsan imanını sorgula derim.

Bundan çeyrek asır önce ahlâk sınırlarımızı aşan giyim ve kuşama, TV kanallarındaki aile yapımızı yıkacak nitelikteki dizi ve filmlere, siyasilerin yanlış politikalarına, yolsuzluk ve arsızlıklara, adaletsiz uygulamalara, toplumun bir tepkisi vardı. Yöneticilerin icraatları Kur'an ölçülerine ne derece uygun olup olmadığı tartışılırdı. Benim partim senin partin demeden doğruya doğru, yanlışa yanlış halkın çoğunluğu derdi. İlahiyatçılarla, imam hatiplilerle, mütedeyyin insanlarla, hacı ve hocalarla, cami cemaatiyle aynı kulvarda yürüyebiliyor, olayları hemen hemen aynı şekilde değerlendiriyor, haksızlıklara karşı beraber tepki verebiliyorduk. Şimdi ise o kadar sağa sola savrıulduk ki, birinin kara dediğine öbürü ak diyebiliyor. Aynı kulvarda ne mümkün yol yürüyebilmek, bir arada teşehhüt miktarı oturup sohbet bile edemiyoruz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın durumuna evrilmiş, çevrilmişiz. Kızmamız ve tavır sergilememiz gereken yerde susuyoruz. Yediğiniz besinlerin çoğu GDO'lu olması nedeniyle tadı tuzu kalmadığı gibi, sanki GDO ibadetlerimize de bulaşmış gibi, ibadetlerde de eski tat ve heyecan kalmadı.

Kızmak kelimesini inançla bağlantısını örneklemeye ve açıklamaya çalıştım. Bu kelimeyi günümüzde de çok kullanırız. Genellikle yapılan yanlış işleri görme ya da farketme neticesinde kızma duygumuz devreye girer. Memurlar amirlerinin kendilerine kızmaktan korkarlar. Öğrenciler verilen görevi yapmadıkları zaman öğretmenler öğrencilerine kızar. Polis trafik kurallarına uymayan sürücüye kızar. Kızma fiili kime karşı yapılırsa karşı taraf ya çekingen kalır, ya tapki verir, ya da olaydan ders çıkarır. Bazı kızmaları desteklemek gerekir. Velilerden bazen şikayet gelir. Neden çocuğuma kızdın? diye sorarlar. Bu soruyu sormadan önce; öğretmen kiimin menfaati için kızmış acaba? sorusu sorulmalıdır. Sorunun cevabına göre tavır sergilemek çok daha akıllıca bir iştir. Hiç bir öğretmen nefsini tatmin etmek için öğrencisine kızmaz. Tam aksine öğrencinin menfaati için kızar.

Hükümetin yanlış icraatlerından dolayı kişilerde oluşan kızgınlık ve nefret duygusu aslında hükmedenlere uyarıdır. Bu kızma hadisesine "hükümete düşman mısın?" noktasına getirenler var. Bu anlayış çok yanlıştır. İnancım gereği yaptıklarını eleştiriyor, kınıyor, kızıyor ve sinirleniyorsam aslında vatanperverim, inançlıyım, insanım, haksızlığa inancım gereği tahammülüm yok demektir. "Dost acı söyler, dostum yumruğu acıdır" ata sözlerimiz tam da bu hususu anlatıyor.

Allah Teâlâ batıl şey yaratmaktan münezzehtir. Bizim iç duygularımızın her birini var eden O'dur. Bu duyguları yeri ve zamanı geldiğinde kullanmalıyız. Duygularımızı nerede,nasıl, ne şekilde kullanacağımızı bize anlatan ayetler de vardır. "Eşiddau alel küffari" kâfirlere karşı şiddetli, "ruhamâu beynehum" kendi "aralarında merhametli' buyuruluyor.Rasulullah sav. İle sahabi efendilerimizin hayatlarında da haksızlıklara karşı çıkan, kızan, haksızlıkları ortadan kaldırmak için mücadele eden bir anlayış görüyoruz. Yeri ve zamanı geldiğinde gerekli olan duyguları harekete geçirerek yol almak; imanın, inancın, insanlığın ve vicdanın icabıdır. Olaylara karşı duyarsız davranmak, zalimin zulmüne rızalık göstermek, yanlış yönetime ve destekçilerine kızmamak- herhangi bir tavır sergilememek- yanlış yolda olanları uyarmamak gibi hususiyetler amiyane tabirle aymazlıktır. Kamil bir müslümanın vasıflarından değildir. Kısaca yeri ve zamanı geldiğinde olaylara karşı sergilediğimiz tutum ve davranışlarımız bizim adamlığımızın belirtileri imanımızın işaretleridir diyor, saygılar sunarım.

02.07.2024

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.