‘Türk Solu’ Amerika’daki Küresel Sermaye’nin sağ koludur.
Her vesile ile ‘hak-hukuk’ ve 'adalet'ten bahseden CHP'nin, eski Adalet Bakanlarından Mehmet Moğultay'ın, görevi sırasında, 'ben CHP'lileri işe almayacağım da MHP'lileri mi alacağım' demesinin üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti.
Bir zamanların usta demagogu Demirel şöyle demişti: Bu memleketi ‘teolojik esaslara dayalı’ hale getirmeye çalışanlara müsaade etmeyeceğiz. Bunun üzerine o zamanki Nurculardan ileri gelen biri sormuştu: Hazret, yani dine dayalı bir devlet istemiyoruz mu dediniz? Sorunun cevabı, tam Demirellikti: ben öyle bir şey demedim.
Eskiden var ya… Ne güzel yaşayıp gidiyorduk. Reis liderliğindeki parti yüzünden huzurumuz bozuldu. Bu partiden hem bu dünyada, hem de öte dünyada davacıyım. Çünkü eskiden ne güzel uçakları ‘havada’ seyrediyor ve gurur duyuyorduk. Şimdi uçaktan aşağıya bakıyoruz. O malum parti olmasaydı, uçakları hâlâ havada iken seyredecektik.
Dünyada pek çoklarının hayran olduğu ‘Rüyalar Diyarı’ ve ‘Fırsatlar Ülkesi’, bir başka ifadeyle, ‘Cennet’ olarak tasvir ettiği Amerika Birleşik Devletleri'nden şöyle bir haber okumuştum bir zamanlar: Bir ailenin çocuğu mahkemeye müracaat ediyor ve ana-babasını şikâyet ediyor. Gerekçe, kendisinin dünyaya gelmesine vesile oldukları ve problemler içinde boğuşurken onların kendisine yardım etmemesi... Hadi buyurun söz sizin… Bu olay hakkında ne düşünürsünüz?
Türkiye’de yaklaşık bir asırdır, kendilerini ‘bu ülkenin asıl sahibi’ görenler devletin köşe taşları olan Silahlık Kuvvetler, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK önemli kurumları işgal etmişler ve babalarının çiftlikleri gibi kullanmışlardı. Bundan dolayıdır ki ‘siz iktidar olursunuz fakat muktedir olamazsınız’ ve ‘%90 dahi oy alsanız bir şey yapamazsınız, çünkü devletin asıl sahipleri bizleriz’ diyorlardı. Son yıllarda çok değil, bazı şeyler değişmeye ve koltukları sallanmaya başlayınca, feveran etmeye ve her vesile ile çamur atmaya başladılar. Korkunun ecele faydasının olmadığını görecekler…
Eminim sizlerden de yaşamış olanlar vardır. Günümüzde çok kişi sosyal medya araçlarını kullanıyor. Bu sanal dünyada öyle zamanlar okur ki; gıyaben yeni tanıştığınız sizi çok seven, takdir eden ve hayranlık duyan ve bu duygularını açıkça ilan eden sanal âlem dostlarınız vardır. Yazdığınız her yazı ve paylaşımı ‘beğenirler’. Bazıları için ‘model’ insan, bazılarının deyimi ile ‘idol’ olursunuz. Zaman içinde kendi görüşlerine uymayan, özellikle siyasi görüşler açıkladığınızda ve paylaşımlar yaptığınızda, artık ‘değeriniz’ kalmaz. Sıradanlaşırsınız. Hatta ‘tu kaka’ bile olabilirsiniz… İşte insanımızın bir kısmının karşı görüşlere tahammülsüzlüğü ve bağnazlığı böyle bir şeydir.
Bir zamanlardı… Israrı üzerine rahmetli amcamı 1969 yılında Anıt Kebir’e götürmüştüm. Amcam bir ‘köylü gelenek gereği’ gidip, mozolenin karşısında durdu ve ellerini açtı, Fatiha okumaya başladı. Durum vahimdi… Oradaki nöbetçi asker koşarak geldi ve amcamın ellerine vurup aşağı indirmeye çalıştı. Amcam askere “yahu Kur’an okuyorum, kabirde kuran okunur deyince” asker iyice sinirlendi. “Defol be adam, burada Kur’an okunmaz, burası senin bildiğin kabirlerden değil” deyiverdi. İşin büyümemesi için yanlarına gidip, askere “bu adam köylü, yol ve usul bilmiyor” dedim. Asker de bana, “al götür de beni daha fazla kızdırmasın” dedi. Amcamın koluna girdim ve dışarı çıkardım. Amcam, şaşkın şaşkın durumu anlamaya çalışıyor, bana “yahu yeğenim asker niye bu kadar kızdı ki? Bir kötülük yapmadım ki…” deyip benden izahat bekliyordu.