KAFİRLE ÇARPIŞMAYI GÖZE ALAN KİŞİYE MÜSLÜMAN DENİR.
İsmet özel'in belli bir millet özelinde kullandığı cümleyi, biz bütün Müslümanlara uyarlayıp kullanalım.
Evet;
Müslüman, kafirle çatışmayı göze alan kişidir.
Kalbinde İlayı Kelimetullah heyecanı taşıyan ve bu uğurda mücadele eden, koşan ve koşturan, anam babam sana feda olsun ya Resûlullah diyebilendir Müslüman.
Kafirle çatışmayı göze almak, niceliksel değil, niteliksel bir meseledir.
Mesele sayının çokluğu değil, kalitenin çokluğudur.
1000 Müşrik karşısında 313 Bedrin Aslanı.
O 313 kişi ki, kendilerinden sonra gelecek bütün Müslümanların izzetini ve onurunu korumakla mükellef.
Tek bir gaye var; "Bir" olan için kendinden ve dünyadan vazgeçmek.
Zamanın da,mekanın da sahibi olan Allah'a teslim olmak.
7'nci asırda zaman ve mekanın sahibi olan Allah'a teslim olan Bedrin 313 kişilik kahramanlarına, Cenabı Allah, zamanın ve mekanın anahtarlarını teslim etti.
Bedir'de ekilen tohum, bir asır içinde Sasani Devleti'ne son verip bütün İran topraklarına sahip olmayı Müslümanlara nasip etti. Bir avuç Müslüman İspanya'ya ayak bastı, İspanya Endülüs oldu.
Filistin, Kudüs, Mısır, Suriye, Irak'ta zaman ve mekan Müslümanların eline geçti.
Anam ve babam sana feda olsun ya Resûlullah deyip Allaha ve Resûlune teslim olan yeryüzünün en şerefli Müslümanlarına C. Allah da vaadini yerine getiriyordu.
O Müslümanlar ki dünyadan uzaklaştıkça, dünya nimetleri onların ayaklarına geliyordu.
Dünyada yaşayıp, ancak dünyayı yurt edinmemekti Müslümanların şiarı.
"Kendinden geçen Müslümanlar" Avrupa'ya Fatihler olarak gidiyorlardı. Fetih kapıları bir bir açılıyordu.
Müslümanlar, Allah'a teslim olup kendi benliklerini terk ettikleri dönemlerde dünyanın nefesi olmuşlardır. Dünyaya hükümran olmuşlardır.
Ve ne zaman ki kendi benliklerinin esiri oldular işte o zaman bölündüler, parçalandılar, artık Müslümanlar Avrupa'ya Fatihler olarak değil "göçmen" olarak gitmeye başladılar.
Kendinden geçebilen Müslümanlar ancak kafirle çatışmayı göze alabilir.
Kendinin esiri, çağın ağlarına kapılmış, Batının popüler kültürüyle sarhoş olmuş Müslümanlar kafirle çatışmayı nasıl göze alabilir.
Bu dünyada yaşayıp da bu dünyayı yaşamayan Müslümanlar ancak kafirle çatışmayı göze alabilir.
Bugün yeryüzünde kafirle çatışmayı göze alan Müslümanlar, sadece Gazze'dedir.
Gazze, yeryüzündeki iki milyar Müslümanın izzetini ve şerefini kurtarmak için mücadele etmektedir.
Evet, iki milyar Müslüman Gazze'yi beklemektedir. Gazze kendini kurtarırsa, bizi de Nefsi Emmare'den kurtaracaktır.
Bizler de, tıpkı Uhud'a gitmeyen Abdullah ibn Übey ve arkadaşlarının durumu gibiyiz.
Müslümanların Gazze'ye gidip gitmemekte, Gazze'yi gündemine alıp almamakta, ruhunda ve kalbinde yaşamakta gösterdiği tembellik ve tereddüt ile;
Abdullah ibn Übey ve arkadaşlarının! Uhud'a Efendimize yardım amacıyla gidip gitmemekteki yaşadığı durum, gevşeklik ve geri çekiliş birbirine benzemiyor mu?
Bir yandan 15 asır evvel Uhud'da malından, mülkünden,canından, heva ve hevesinden, lüks ve konforundan vazgeçmeyip Uhud'a yürümeyen Abdullah ibn Übey,
Ve 15 asır sonra Gazze için aynı şekilde malından, mülkünden,canından, heva ve hevesinden, lüks ve konforundan vazgeçmeyip Gazze'ye yürümeyen Müslümanların durumu aynı değil mi?
Gazze, Müslümanlığımızın değerinin ve ederinin bize gösterildiği Uhud'un günümüzdeki temsil mekanı.
Kendi Müslümanlığını tartmak isteyen, Gazze karşısında aldığı tavra bakabilir.
57 Müslüman ülkesi ve 2 milyar Müslüman! kafirle çatışmayı göze aldığı vakit, işte asıl o zaman gerçek "Müslüman" sıfatına layık olacak.
Kafirle çatışmayı göze almadığımız sürece bizde de Abdullah bin Übey'in Uhud'a giderken taşıdığı ruh hali devam edecektir.
Tarık bin Ziyad, nasıl kendinden vazgeçip Allaha teslim olup gemileri yaktıysa, Bizim de bugün Allah için ve Gazze için gemileri yakmamız gerekiyor.
Ancak, Müslümanların kendine sorması lazım; kendimize gelmek için, gemilerimizden vazgeçebiliyor muyuz?
Gemilerinden vazgeçip gemilerini yakanlar ancak kafirle çatışmayı göze alabilir.
Kalbimizi esir almış, ruhumuzu köreltmiş, bizi kendimizden almış öyle bir "Dünyevileşmemiz" var ki!
Gazze'ye haykırıyoruz:
Ey Gazze! Kendini kurtar ve gel bizi de bu esaretten kurtar. Bizi kendimize getir.
Bize Müslüman olduğumuzu hatırlat.
Ve kafirle çarpışmayı nasıl göze aldın! bize onu da öğret.
Hz.Ebazer gibi Dünyadan nasıl vazgeçtin öğret!
Çünkü sen yeryüzünün en büyük "Öğretmenisin".
Mevlanaya görünen Şemsi Tebrizi gibi bizi bizden al, bizi bize tekrar ver, Ey ulu çınar Gazze.
Bizi kendimize öyle getir ki, bir daha kendimizden geçmeyelim.
Ruhumuza hakiki Müslümanlığın meşalesini yak ki kıyamete kadar o meşale sönmesin.
Evet;
Gazze yok oluş değil, bilakis bütün insanlığı kendine getiren "Varoluş" mekanıdır.
Ve Gazze, gerçek Müslümanların kafirle çarpışmayı göze aldığı Uhud'un ruhu, şehitler mekanı.