Kaçın, Yahudiler geliyor!
Tarih 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferinin arefesi.
Sultan Alparslan'ın Bizans topraklarında keşfe gönderdiği askerlerden biri telaşla; 200 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor!
Sultan Alparslan, büyük bir vakarla; "Biz de onlara doğru yaklaşıyoruz" der.
Büyük sözler, büyük liderlerin, Bilge insanların, kendinden geçmiş ama kendini kaybetmemiş hakikat erlerinin, pirlerin ağzından ancak çıkabilir.
Sultan Alparslan, tevekkül ve teslimiyetin zirve noktalarından biridir. "Biz de onlara yaklaşıyoruz" sözü mekan ve zamanı aşan, çağa ve zamana meydan okuyan, düşmanın kalbine Azrail korkusunu veren, düşmanı ölüm gibi titreten sözlerin en haşmetli, en sadesi ve en tesirlisi.
Teslimiyet;
Hazreti İbrahim'in ateşe atılırkenki teslimiyeti.
Ateşin tevekkül karşısında rikkat kesilişi ve ateşin yeryüzüne ve Hz. İbrahim'e serinlik verişi.
Sultan Alparslan ve kendisine bağlı 50 bin kişide "ölüme meydan okuyan nefer üstü neferler de" tek bir söz var;
"Onlara söyleyin, onlar bize değil, biz onlara yaklaşıyoruz".
İslama teslim olmuş, islamın her zerresinde kendi benliğini eritmiş, ve "Ey ölüm nerdesin" diye haykırarak ölümü dahi öldürmüş hakikat neferlerinin ve erenlerinin karşısında hangi maddi güç durabilir ki?
Sultan Alparslan o gün sadece Anadolu'nun kapılarını değil, çağın ve zamanın kapılarını da Müslümanlara açtı.
Sadece Allaha sığınarak,
Sadece Allaha teslim olarak,
Sadece Allahtan korkarak.
Dünyanın bütün maddi güçleri karşısında sadece Allahın fermanına teslim olarak ve sadece onu vekil görerek, Bedre giden Peygamber ahlakı gibi, Haybere giden Hz.Ali cesareti gibi tevekkül ve teslimiyetin zirve noktasının temsilcisidir Müslüman.
Şöyle ki;
Keyfiyet çok.
Kemmiyetin az olduğu dönemler.
Ve nihayetinde birkaç bin kişi tarihin akışını ve gidişatını Müslümanlar lehine çevirmiştir.
Müslümanlar Allah için savaştıkca ve seslerini sadece Allah için yükselttikçe düşmanın kalbine korku verdiler. Savaş meydanında Müslümanların "Allah Allah" nidaları kafirin uykularını bozuyordu.
Müslümanlar azken çok göründüler.
Düşman çokken az göründüler.
İşte Yüce Kitabımızın mucizesi:
"Ey Peygamber! Mü'minleri savaşa teşvik et. Sizden sabırlı yirmi kişi olursa iki yüz kişiyi yener. Eğer sizden yüz kişi olursa inkar edenlerden bin kişiyi yener. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. ( Enfal süresi, 65 ayet meali)
İlahi buyruk çağa ve çağın ötesine hitap ediyor.
Hazırlanın, sabredin ve tevekkül edin.
Müslümanlardan;
1 kişi, 10 kafire bedel.
20 kişi, 200 kafire bedel.
100 kişi 1000 kafire bedel.
İşte Kur'ani rakamların mucizesi.
Bedir'de Uhud'da Hendek'te ve sonraki bütün Malazgirtlerde bunun neticesi görüldü.
Müslümanlar İslamlaştıkça, Kuranın mucizevi rakamları Müslümanları haklı çıkarttı.
Müslümanlar görünürde azdılar ama aslında çoktular.
Çokluk gözün gördüğüyle değil, kalplerin ve gönüllerin hissettiğiyledir.
Artık Batı sayıklıyor ve haykırıyordu; "Kaçın Müslümanlar geliyor"!
Asırlar geçti, Müslümanlar sayıca çoğaldı. Bir zamanlar savaş meydanında yendikleri düşmanları gibi giyindiler, onlar gibi konuşmaya başladılar.Öz yurtlarında (Anadolu, Asya gibi) dokunan kıyafetleri giymekten utandılar.
Geri çekiliş önce ruhlarda başladı. kalplere ve gönüllere sirayet etti.
İnanç kayboldu ve ricat başladı nihayetinde.
Böylece çağ açıp çağ kapatan Müslümanlar, çağın kölesi oldular.
Bir zamanlar Batı'ya cihad için, ilayı Kelimetullah için,sadece ve sadece Allahın yüce dinini yüceltmek için giden Müslümanlar, artık batıya mülteci olarak gitmeye başladılar. Daha karaya ayak basmadan tekneleri su almaya başlıyordu, karaya varmadan hepsi can veriyordu.
Batıya giden batmaya mahkumdu sanki.
Müslümanlar söz'de çoktular ama aslında öz 'de azdılar.
Nitekim, Kemmiyet çok, keyfiyyet azdı artık.
2 milyar Müslümandı, aslında 2 milyar değildi.
Sayımızın çokluğuydu bizi düşman gözünde küçük düşüren!
Düşmanın gözünde azdı Müslümanlar.
Çünkü 57 kişiye bölünmüştü Müslümanlar. Yahudiler gibi tek devletleri yoktu.
Uğruna savaşacakları birşeyleri kalmamıştı mesela.İlayı Kelimetullah Arap safsatasıydı. Arzı mev'ud kadar önemi yoktu davalarının.
"Davalar artık kasa ve masa karşısında veriliyordu".
Ve,
Tek bir slogan yükseldi 57 kişiden; "Kaçın Yahudiler geliyor".
Kuranın en lanetli ve en murdar kavim olarak nitelediği Yahudiler/Siyonistler karşısında, bizlere kurbanlık koyun gibi sıra kimde dedirten nedir acaba?
Sıranın kime geleceğini beklemek yerine asıl "Biz onlara doğru yürüyoruz" demek bizlere yakışmaz mı!
Ölmeyi beklerken daha çok ölüyoruz bir kere ölmek yerine.
Önünden kaçtığımız kavim yeryüzünün en bozulmuş kavmi.
Bu öyle bir kaçış olmalıydı ki,Halid bin Velid gibi, Mute'de yok olmamak için ve tekrar dirilmek için olmalıydı.
Pençeleri taze çıkmış aslan gibi düşmanın yüzünü kana boyamak için olmalıydı bu kaçış.
Nerde Halid bin Velidler.
Nerde Allahın erleri.
Nerde Hayberde Mirhabı yere seren Hz. Ali ve nerde Zülfikar kılıcı, nerde kimin elinde!
2 milyar Müslüman kimi bekliyor!
Halid olmak Velid olmak bize yakışmaz mı!
Allah için eline sopayı alırsan Hz. Musa'nın asası olmaz mı zannediyorsun!
Allah için tek bir defa haykırsan Hz. Ali gibi Aslan olamaz mısın mı zannediyorsun!
Aşk ile Allah desen, sesin arşı âlaya yükselmez mi zannediyorsun.
Ne çabuk unuttuk Hayberi, ne çabuk unuttuk çift zırh giymiş nasipsiz Mirhabı!
Delinmez mi sanıyorsun demir kubbe!
Önce imanla delinir,
teslimiyetle delinir,
Sabırla delinir,
tevekkülle delinir.
Ve sonra öyle bir delinir ki, Sodom ve Gomore gibi bir daha dirilmemek üzere delinir.
Hakikat odur ki, çağın demir kubbesi şehit Yahya Sinvar'ın asasıyla delinecek, Hz. Davud'un Calut'u öldürdüğü sapanla delinecek.
Ama kara bulutlar bizim için gelmeden, Ebabiller hazır taşlarını bizim başımıza bırakmadan, savaşa, tarihin en son ve en büyük savaşına hazırlanır gibi sabır ve tevekkül ile hazırlanmalıyız.
Kur'anın müminlere "Hazırlanın" uyarısını dikkate alarak, dirilmek ve tekrar var olmak için Müslümanca Yaşamak için savaşmalıyız.
Bekleyerek değil ölümü, Kükreyerek Hz. Ali gibi, neyim var neyim yok demeden ve arkasına bakmadan, varlığım ve yokluğum Allah için diyerek, geride sadece Allah ve Resulünu bıraktım diyerek savaşmalıyız.
Her karanlık gecenin ardında nurlu bir sabahın olduğunu umut ederek savaşmalıyız.
Yoksa her sabah uyandığımızda 2 milyar Müslüman 20 milyon Yahudi karşısında "kaçın Yahudiler geliyor" demeye devam edecektir.
Vesselam...