Bir insan hep muhalifse, hep bir takım itirazlarla insanların yaptıklarına ‘eleştiri’ adı altında karşı çıkıyorsa, bilinmelidir ki bunun birinci nedeni o kişinin ortaya en küçük bir şey koyamamış olmasındandır.
Zaten bu eksikliğini bildiği için has bel kader bir şeyler üretip sunan insanlara sırf kendi eksikliğini hatırlatması sebebiyle kin duyar, yapılanları küçümser, aşağılar.
Eleştiri elbette ki bir haktır. Ancak bu hakkı kullanabilmek için insanın öncelikle kendi yapıp ettikleriyle ortaya çıkması, en azından eleştireceği şeyle ilgili doğru ve ayrıntılı bir bilgi birikimine sahip olması ve eleştirmiş olduğu şeyin alternatifini göstermesi gerekir.
Yoksa yapılan eleştirinin hiç bir değeri olmaz ve eleştiriyi yapanı da başkaları karşısında zor duruma düşürür.
Üreten insan eleştirilerini önce kendisine yöneltmesi gerektiğini bilir ve başkalarının yapıp ettikleri karşısında daha anlayışlı ve hoş görülü olur.
Demem o ki insan önce kendisini eleştirmeyi bilmelidir. Kendisini nesnel bir bakış açısıyla eleştirmeyi başarabilen kişi başkalarına yönelttiği eleştirilerde daha bir dikkatli ve isabetli olur.
Yapılan her işte hatalar oluşabilir. İş varsa yanlışın da olması muhtemeldir. Yanlışı görüp düzeltilmesini sağlamak elbette olmalıdır.
Bundan doğal ne var?
Oysa yapılan işin tamamına karşı çıkmak, o işin doğru olan yanını görmezden gelmek, üretmek nedir bilmeyenler için bir tür hazımsızlık olsa gerektir. İşi ortaya koyana karşı saygısızlıktır.
Yine top yekûn karşı çıkmak “Ben yapamıyorsam başkası da yapmasın.” sakat mantığının hezeyanıdır.
Doğru insan söyledikleriyle değil söylediklerini hayata da geçirip ürettikleriyle ortaya çıkan insandır.
Doğru insan söz değil, iş üreten insandır.
Doğru insan söyledikleriyle yaptıklarını destekleyen insandır.
Doğru insan insana ve dolayısıyla topluma faydalı olacak işleri yapanı takdir etmesini bilen insandır.
Ve doğru insan bilmediği konularda susmasını bilen insandır.
RECEP AKIL