İSRAİL VE ARZ-I MEVU'T

Mehmed Sıddık ALADAĞ

Müslümanlar Yahudilerle savaşmış olduğunu bildirmişlerdir.Yahudilerle savaş;Hayber Muharebesi, 629'da Müslümanlar ile Yahudiler arasında cereyan etmiş savaştır. Hayber Medine'nin yaklaşık olarak 150 km kuzeyinde bir yerleşimdir.

Yahudilerle savaşlar eski tarihlerde çıkan ve devamlı müslümanlarla savaşmış ve müslümanlara düşmanlıkları ve gizli,sinsi planlarına maruz kalamışlardır.Hadislerde Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmiyacaktır bildirmişlerdir.

Yahudilerin vaat ettiği topraklar.yani İsrail'in vaat ettikleri topraklar Hz.Musa as.in geleceği ve hazırlık yaptıkları bir hizmet diye inanıyorlar.Bu vaat ettikleri topraklar Tevratan bildirmiş ve bu tevrattaki ayetleri yerine getirmekle görevlendirilmiş bir yahudi toplumun inancı olduğunu kesindir.

Bu nedenle Allah'ın emir ve yasaklarına karşı çıkan ve sorumluluklarını yerine getirmeyen Yahudiler dünyada maymuna çevrilmişler, ahirette ise cehennem azabıyla cezalandırılacaklardır. Bunun yanında hem dünya hem de ahiret hayatında psikolojik cezalara çarptırılmışlardır/çarptırılacaklardır.

Yahudiliğe göre peygamber olmak için ilahi katmanlarla irtibatta olmak yeterli olmayıp Tanrı tarafından tebliğ vazifesiyle görevlendirilmiş olması gerekmektedir. Yahudi peygamberlik müessesesinde Hz. Musa'nın müstesna yeri olmakla birlikte önce ve sonra da peygamberlerin olduğu kabul edilir.

Yahudilerin ahirete kesin ve net olarak inançları vardır.
Yahudilik. Yahudilikte ahiret inancı, dinî kaynaklarının tamamında içerisinde yaşanılan çağa, coğrafyaya ve kültürel ortama göre yeni şekiller alarak ortaya çıkmıştır. Ancak öldükten sonra hayatın devam ettiği düşüncesi daima var olmuştur.

Allah Teala Kur'an'da şöyle buyuruyor:
İnsanlar içinde mü’minlere en şiddetli düşmanlık besleyenlerin yahudiler ve Allah’a şirk koşanların olduğunu görürsün. Yine insanlar içinde mü’minlere sevgi, şefkat ve alaka bakımından en çok yakınlık duyanların ise “Biz Hristiyanız” diyenler olduğunu görürsün.

Çünkü onların içinde ilim ve ibâdetle meşgul dürüst din âlimleri ve kendilerini Allah’a adamış rahipler vardır. Onlar, gerçekler karşısında büyüklenmezler.(Maide 82).

Bu gün Yahudilik toplumu (yani İsrail) Tevrata bildirilen Arz-ı Mev'ut sinsi pılanları çoktan yapıldığını ve her türlü istihbarat ve teknoloji gücüyle Anadolu'yu ve doğuanadoluyu parçalanarak dediği gibi yapmakta olduğunu bütün İslam aleminin gözünün ününde çoluk çocuk ve kadın yaşlı genç ayırmadan öldürmektedirler.

Bu nedenle Müslümanlar zülme sesiz kaldıkları sörece hep acı ve musalata maruz kalmaları müstahak olacağını kesinlikle unutmamalıdır.İsrailin Vaad edilen topraklar yani arzı Mev'ut,
Erets, bugün Arapçada kullanılan ve bizim dilimize de buradan geçen Arz kelimesinin karşılığıdır. Yani bugün Arz-ı Mev'ud (Vaat edilmiş Topraklar) kelimesindeki 'Arz' iddia edilen toprakların sadece İsrailoğulları'na ait olduğunu ifade etmektedir.

Bu Arz-ı Mev'ut İsrail'in dayandığı bu sözden itibar arzetmektedir;
Hazret-i Süleyman'ın mülkü bu sınırlara ulaşmıştı. Nitekim Hazret-i İbrahim'in evlâtları olan Araplar ve Yahûdîler bu mıntıkaya hâkimdir. Buna dayanarak bugün İsrail'in Nil'den Fırat'a kadar olan toprakları, hatta Anadolu ve Hicaz'ı da istediğine dair bir vehim vardır.

Vadedilmiş Topraklar hangi illeri kapsıyor bunları araştırmak ve bilmek bütün müslümanların bilinmesi gerekir.
Bu kavram, kutsal metinlerde geçen ve Yahudi inancında önemli bir yer tutan bir vaadi ifade eder. Günümüzde ise sözde vadedilmiş topraklar MISIR, IRAK, SURİYE, LÜBNAN, SUUDİ ARABİSTAN, İRAN'IN bir bölümü ve TÜRKİYE'NİN de güneyini kapsıyor.

Bundan dolayı İsrail'in hedefi belli ve bu dediğimiz ülkelerin arzı Mev'ut denilmiş sinsi tuzakları amerikanın yardımıyla 30 yıl içinde almaları gerektiğini bence kararlarıdır.Bu İsrail'in toplumuna göre her müslümanın kanı onlara göre cennete bir köşk hazırlanacaktır diye bir zihin ve başbelasıdır.

Ey müslümanlar: güzünüzü açın.birlik ve beraberlik vaktidir.Türkiyenin yerli ve milli teknolojiye önemi ve üstünde durulduğu nedeni işte bu sebepledir.Bütün İslam ülkelerinin birlik ve beraberlik zamanıdır.Vaktini kaybetmemek gerekir ki,bu plana karşı çok geride kaldığını bellidir.Zülme karşı boyun eğen dilsiz şeytandır.

Bu zülüm komşunun başındadır sen izlemekten başka birşey yapmıyorsan.Mutlaka bir gün kapınıda çalar.Hani müslüman müslümanın kardeşidir diye Resulullahın mübarek sözü vardı! Neden müslüman müslümana sahip çıkmiyor.Neden sesiz kalmış bu dünya.

Bu dünya kimsenin babasının tapusu değildir.Bu dünya Allahın yarattığı cin ve ins'e bir mektep imtihan sebebi olduğunu bildiriyor yüce Allah.Ey korkaklar; canı Veren Allahtır.canı alan Allahtır.Bir avuç Yahudi İsrail toplumu sizi korkutmasın.Hz İsa da peygamberdir.Hz Muhammed (s.a.v) de peygamberdir hepsinede inandık.

Kıyametin Alametlerin de müslümanların Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmiyacaktır.Bu din garib gelmiştir,garip gidecektir.Ama bunu unutmayın ki,Ancak hüküm Allahındır.En son Müslümanlar kazanacaktır.

Bu Deccal vekilerine karşı müslümanlar imtihan olmaktadır .İmtihana karşı sabredin sabrın sonu selamettir.Yeterki birlik ve beraberlik olsun ki;Allah bu toplumun dualarını kabul etsin.Yahudi toplumuyla mutlaka savaş olacaktır.Hz Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır;

Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; 'Ey Müslüman, Ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir, hemen gel de öldür onu!' diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”(Müslim, Fiten, 82)"

Bu hadisi şerif Müslümanlara bir cesaret vererek psikolojiye büyük bir ilaçtır umarım.

Kur anda Vaad edilen toprak hakında hiç bir bilgi yoktur.sadece Arz-ı Mev'ud sözlük anlamı itibariyle vadedilmiş yer demektir. bahsedilen Maide Suresi'nin 21- 26. ayetlerinin mealleri şöyledir: Maide 21 Ey kavmim! Allah'ın sizin için (vatan olarak) yazdığı kutsal topraklara girin, sakın geri dönmeyin, sonra kaybedenler siz olursunuz.Maide 22-Dediler ki: "Ey Mûsâ! Orada zorba bir topluluk var, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Ama oradan çıkarlarsa biz hemen gireriz."

Kuran-ı Kerim’de ve peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’den günümüze kadar ulaşan sahih rivayetlerin hiçbirinde Arz-ı Mevud’un sınırları hakkında bir bilgi yoktur.

Kur'an'da açık olarak belirtilmeyen bu yer, yahudi kutsal kitabı Tevrat’ta detaylıca anlatılmaktadır. Tevrat’ın Tekvin bölümünün 13 ve 14. ayetlerinde, Allah (cc), Hz. İbrahim (as)’e ve soyundan gelenlere Nil Nehri’nden Fırat'a kadar olan bölgenin hakimiyetini vadetmiştir. Kuzey sınırı Lübnan, güney sınırı ise Sina Yarımadası’dır.

Peygamberlere Vadedilen Topraklar
Ahd-i Atik’de geçtiği üzere Hz. İbrahim (as), Ke'nan diyarına gidip yerleşmiş, çadırını oraya kurmuş, Tanrı gözünün gördüğü her yeri ona ve zürriyetine vereceğini ancak, dört yüz yıl cefa çektikten sonra, dördüncü neslin oraya tekrar dönebileceğini bildirmiştir.

Aynı vaat Hz. İshak'a ve oğlu Hz. Yakub'a da yapılmakta ve öncekilere vadedilen yere İsrailoğulları’nı götürmek için Hz. Musa (as) da görevlendirilmektedir.

Onlar, Allah'tan başka şeyleri tanrı edinmeleri, "Buzağı"ya tapınmaları ye isyankârlıkları yüzünden vadedilen yere gidemeyip, kırk yıl çöllerde kalmakla cezalandırılmışlardır.

Hz. Musa (as)’ın vefatında sonra aynı vaad Hz. Yuşa (as)’ya da yapılmış olup, Hz. Yuşa (as)’dan sonra Hz. Davud (as) zamanında Sion Dağı (Kudüs) alınmış ve başkent yapılmıştır.

Hz. Davud (as) niyet etse de Kudüs’te Mabed yapılması ve oraya Ahit Sandığı’nın yerleştirilmesi Hz. Süleyman (as) tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu iki peygamberin dönemi yahudilerin en rahat ve huzurlu olduğu dönemler olup, Hz. Süleyman (as)’ın vefatından sonra Babil sürgünü ve Roma işgaliyle Mabed yıkılmış ve yahudiler dünyanın dört bir tarafında sürgün edilmiştir.

Bu topraklara dönme hayaliyle yaşayan yahudiler, Arz-ı Mev’ud hayallerinin gerçekleşmesinin Mesih ile olacağına inandıkları için de Mesih’in gelmesini hızlandıracaklarına inandıkları faaliyetlere hız vermişlerdir.

(Maide Suresi, 20 - 26) Arz-ı Mev’ud Meselesi:
Hani Musa kavmine şöyle demişti:
Ey kavmim! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. O, içinizden peygamberler çıkardı.
Allah o nebiler ile sizi irşad etti ve şereflendirdi. Hiçbir ümmete, İsrailoğullarına gönderdiği kadar peygamber göndermedi. “Sizi hükümdarlar yaptı.”

Onlardan pek çok peygamber geldiği gibi, pek çok hükümdar da çıktı. Bu durum Hz. Yahyayı öldürüp Hz. İsa’yı da öldürmeye katî azmettikleri zamana kadar devam etti.

Onların melikler kılınması şu yönden de olabilir: İsrailoğulları Mısırda Kıbtîlerin elinde köleler durumundaydı. Allah onları kurtardı ve kendi kendilerini idare edecek hür kimseler yaptı. Ve âlemlerde kimseye vermediğini size verdi.”

Geçmeleri için Kızıl Denizin yarılması, çölde bulutun onlara gölgelik etmesi, kendilerine semadan kudret helvası ve bıldırcın gönderilmesi gibi özel nimetler verdi.

Denildi ki: Ayette, “âlemlerde kimseye vermediğini size verdi” denilirken, kendi devirlerindeki insanlarla mukayese söz konusudur.Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı arz-ı mukaddese girin.”

Ayette bahsi geçen arz-ı mukaddes, Kudüstür. Buranın mukaddes olması pek çok peygamberin burada yaşamış olmaları ve mü’minlerin meskeni olması yönüyledir.

Arz-ı Mukaddesin ne olduğu hakkında başka görüşler de vardır. Mesela:
Tur Dağı ve çevresidir.Şam, Filistin ve Ürdün’ün bir kısmıdır.

Şam bölgesidir.Allah’ın size yazdığı”
Allah onu sizin kısmetiniz kıldı.
Veya levh-i mahfuzda orayı size mesken olarak yazdı.

Lakin bu, iman ve itaat şartına bağlıdır. Çünkü isyanlarından sonra oranın kendilerine haram kılındığı belirtilmiştir. (Maide, 26)

“Sakın ardınıza dönmeyin.”
Oradaki güçlü-kuvvetli insanlardan korkarak gerisin geriye dönmeyin.
Anlatılır ki, kabile temsilcileri mukaddes topraklara teftiş için gidip döndüklerinde, oradaki insanların güçlü-kuvvetli oluşunu anlatınca, İsrailoğulları ağladılar ve şöyle dediler:

“Keşke Mısırda ölseydik. Haydi, gelin başımıza bir reis seçelim, Mısıra dönelim.”Sakın ardınıza dönmeyin” derken, bundan murat, “İsyan ile ve Allaha güvenmemekle dininizden dönmeyin” manası da olabilir.
Yoksa hüsrana uğrayanlar olursunuz.”

Yoksa dünya ve ahiret sevabını kaybedersiniz, dünyada perişan ve ahirette azap içinde olursunuz. “Dediler: “Ey Mûsâ! Orada cebbar bir kavim var.”

Cebbar, dilediğini zorla başkasına yaptırabilen anlamına gelir. İsrailoğulları bu ifadeleriyle, oradaki insanların karşısında durulamaz çok güçlü kimseler olduğunu ifade etmişlerdir.

“Onlar oradan çıkmadıkça, biz oraya asla girmeyiz.Eğer oradan çıkarlarsa, biz de gireriz.Korkanların içinden Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle demişti:”

‘İki adam’dan murat, Kâlib ve Yuşa’dır.
Bu iki adamın, o zorlu kavimden Hz. Musanın dinine giren iki kimse olduğu da söylenir. Bu durumda, “İsrailoğullarının korktuğu kimselerden iki adam” manası anlaşılır.
Onların üzerine kapıdan varın.”

Onların beldelerinin kapısına ansızın varın, onları boğazda sıkıştırın, sahraya çıkıp meydan savaşı yapmalarına engel olun.“Oraya girdiniz mi, muhakkak galip gelirsiniz.”

Onların bunu söylemeleri, Hz. Musa’nın bu sonucu haber vermesi ve “Allah’ın size yazdığı arz-ı mukaddese girin” (Maide, 21) demesinden veya Allahın peygamberlere yardım etmesi şeklindeki sünnetullahı bilmelerinden olabilir.

“Eğer mü’minler iseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.“Dediler: Ey Musa! Onlar orada olduğu sürece biz asla oraya girmeyiz.”Sen ve Rabb’in gidin,savaşın.”
“Biz burada oturacağı.”Onlar bu sözü Allah ve rasulünü ciddiye almayarak ve Onlara önem vermeyerek söylediler.

“Sen ve Rabbin gidin, savaşın” ifadesi şu anlama da gelebilir: “Sen git ve savaş, Rabbin de sana yardım etsin.”

“Musa dedi: Ya Rabbi! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum.”Hz. Musa, kavminin muhalefetini görüp onlardan ümidini kesince, keder ve hüznünü Allaha şikâyet için böyle dedi. Kardeşi Harundan başka güvenebileceği kimse kalmamıştı.

Bahsi geçen iki adam, her ne kadar kendisi gibi düşünmekte ise de, Hz. Musa kavminin sebat etmemesi sebebi ile karşılaştığı zorluklar yüzünden, onlara da tam güven duymadı.

Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum” ifadesinde, “kardeşim” ifadesi, “din kardeşim” anlamına da gelebilir. Bu durumda, o iki adam da buna dâhil olurlar.
“Artık bizimle bu fâsık kavmin arasını ayır.”

Bize layık olduğumuz güzellikleri ver. Onları da layık oldukları şekilde cezalandır.Veya, onlarla aramızı uzak kıl, bizi onlarla beraber olmaktan kurtar.

“Allah dedi: Kırk sene orası onlara haram kılınmıştır. “Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar İsyanları sebebiyle oraya giremezler, oraya malik olamazlar.

Ayette geçen kırk yıl ifadesi, “orası kendilerine kırk yıl haramdır” şeklinde geçici bir haramlığı ifade edebileceği gibi, “Orası kendilerine haramdır. Kırk yıl çölde şaşkın şaşkın dolaşacaklar” şeklinde mutlak bir haramlığı da bildirebilir.

Şu rivayet, birinci manayı teyid eder: Hz. Musa, bu olaydan sonra kendisiyle beraber olanlarla yürüdü ve Eriha’yı fethetti. Orada, Allahın dilediği kadar kaldı, sonra da vefat etti.

Bir başka rivayete göre ise, Hz. Musa o mukaddes beldeler fethedilmeden çölde vefat etti.

Vefatından önce Hz. Yuşa’nın onların peygamberi olduğunu haber verdi. Allah Hz. Yuşa’ya o zorba insanlarla savaşı emretti. Hz. Yuşa İsrailoğullarını harekete geçirdi, o zorlu insanları yendi ve bütün Şam bölgesi İsrailoğullarının oldu.

Denildi ki: “Onlar orada olduğu sürece biz asla oraya girmeyiz” diyenlerden hiçbiri mukaddes beldelere giremedi. Bunların hepsi çölde helâk olup gitti. Onların evlatları o zorlu kavimle savaştı.

Rivayet edilir ki, onlar kırk yıl boyunca altı fersah mesafe içinde kaldılar. Sabahtan akşama kadar yol almalarına rağmen, aynı yerden dışarı çıkamıyorlardı. Bulut onları güneşten koruyordu. Gece vakti bir nur sütunu çıkıyor, onları aydınlatıyordu. Yemekleri kudret helvası ve bıldırcın eti idi.

Suları, taşımış oldukları bir taştandı. Ekser âlimlerin kanaatine göre, Hz. Musa ve Harun da çölde onlar ile beraberdi. Ancak onlar diğerleri gibi sıkıntı içinde değillerdi. O şartlar altında bulunmaları, derecelerini artırmakta idi. Hz. Musa ve Hz. Harun, çölde öldüler. Önce Hz. Harun öldü, bir yıl sonra da Hz. Musa. Ardından Hz. Yuşa üç ay sonra Erihaya girdi. Kalib ve Yuşa dışında diğer kabile temsilcileri de çölde öldüler.

“Artık o fâsık kavim için üzülme!”
Hitab, Hz. Musayadır. Hz. Musa kavmine beddua edince pişman oldu. Allahu Teâlâ, fıskları sebebiyle onların buna müstehak olduklarını bildirerek Hz. Musayı teselli etti.

Son söz: müslümanların birlik ve beraberlik vaktidir.Vakit ve zaman geçmeden bu sinsi Amerika ve İsrail devletlerine karşı birlik beraberlik vaktidir.Bunlar Büyük ve küçük deccal vekilleridir.kapılarınızı çalmadan,namus ve heysiyetler rezil olmadan çoluk çocuk ve kadın yaşlıların kanı dökmeden bu acıları görmeden önce Kuyrukları kesmek veyahut pilanları bozmak gerekir.VESELEM...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.