İSLAMIN DEĞİL, MÜSLÜMANLARIN ORTAÇAĞI
Allah katında hak din( tek yaşam tarzı) İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allahın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki, Allah'ın hesabı çabuktur. (Ali İmran 3/19 Ayet meali)
Yukarıdaki ayette geçtiği üzere, Allah katında en mükemmel hak din, İslam'dır. İslam, güneş gibidir. Bütün kainatı ısıtır, dengede tutar.
Hayatınız boyunca,karanlık bir odada kalırsanız ışığın ve ışığın faydasını unutursunuz. Alıştığınız durumun sizin için daha faydalı, sizi ileriye taşıyacak bir durum olduğunu zannedersiniz. Bütün bu zanlar, karanlığa alışmanızdan ve ışığı gördüğünüzde nasıl bir refleks vermeyi bilmediğinizden kaynaklanmaktadır.
İnsan artık bilmediği şeyin düşmanı kesilmiştir. Bilmediğini bilmediğini de idrak edemeyecek kadar mankurtlaşmıştır.
Peki sorun nerde?
Karanlıkta mı, yoksa ışıkta mı sorun?
Karanlıktaysa şifamız, ve biz kendimizi karanlığın dehlizine mahkum ettiysek ve çare burdaysa eğer, peki bu çaresizliğimizin çırpınışları nedendir?
1839 Tanzimat Fermanından beridir maddi ve manevi dünyamızı aydınlatan Bütün değerlerimize sırt çevirdik.
Bir vücudun anemi/ kansızlık hastalığına yakalanması gibi biz de idraksizlik ve şuursuzluk hastalığına yakalanmış durumdayız.
Şuurumuz işgal altında.
Düşünce şuuru, ahlak şuuru, toplum şuuru, ilim ve irfan şuuru. Batıdan ithal deli gömleklerin altında can çekişiyoruz.
İslamın hiçbir zaman Ortaçağı olmadı. Ancak Müslümanlar, tarihte belki de ilk defa ortaçağlarını yaşamaktalar.
Batının, İslam ve müslümanlar karşısındaki geri çekilişi ve ağaçların kovuklarıyla beslendikleri bir dönemdi ortaçağ.
Müslümanların ise İslam için, ilayı Kelimetullah için, şenliğe gider gibi gazaya, cihada ve rızaya koştuğu bir dönemdi.
Müslümanlar, İslama yaklaştıkça izzet ve şeref buluyor, İslama teslimiyetleriyle yeryüzünün hâdimi ve hakimi oluyorlardı.
Dünya, Müslümanların eliyle yaşanabilir bir mekan oluyordu.
Batılılar, Hazreti İsa'nın getirdiği inanç nizamına, teslis inancını ekleyerek, adeta şirke kaçacak noktaya vardılar.
İnançta, manada, maddiyatta ve ruhta bölündüler, dağıldılar.
En büyük merkezi yapı olan! feodal bir başıboşluk içinde kâh öldüler, kâh var olmaya çalıştılar.
İslam ise, bütün Müslümanların kalbinde, aynı canlılıkla aynı heyecanla, çağlara meydan okudu.Çünkü Müslümanlar, ışığını Doğu'dan alıyorlardı.
Bizzat ışıktan, güneşten yani İslamdan. Ummana doğru akan bir ırmak gibiydi Müslümanlar. Dertleri, Ummana yani sonsuzluğa ulaşmaktı.
Işığa, aydınlığa yaklaştıkça bir oluyorduk, yaşıyorduk ve yaşatıyorduk. Kainata nefes oluyorduk. Dünyanın kirlenmiş solunum yollarını biz açıyorduk.
Biz öncüydük.
Çünkü biz öndeydik.
Bizim yüzümüz doğuya dönüktü. güneşin ilk ışıklarıyla yüzümüz parlıyordu.Doğudan Batı'ya akan bir nehir gibiydik.
Çağ bizimdi, mekan bizimdi, zaman bizimdi.
Çünkü biz, bize aittik.
Çünkü biz, kendimizdeydik.
Tanzimattan sonra, artık nehrin yönü değişti. Batı'dan Doğu'ya akan bir nehir var artık. İçtikçe o nehirden sarhoş olduk, kendimizden geçtik, kaybolduk, dağıldık ve bölündük.
Yok olmanın eşiğine geldik.
Bedenin içindeki organların iflas etmesi gibi, toplumlarda medeniyetlerde iflas eder, teslim bayrağını çekerler.
Evet! Batıdan doğuya doğru akan nehrin önüne artık set çekmeliyiz, dur demeliyiz ve bu hastalığa panzehir üretmeliyiz.
Çare bizden olacak.
Çare, bizim ağacımızın aşısı olacak.
Çare fizik ve metafizigin kesiştiği nokta olacak.(vahiy kültürü)
Bugün inanç dünyamızla aramızda uçurumlar var.
Tıpkı Batılıların ortaçağlarındaki durumları gibiyiz.Batılılar gurur yaptılar, islama teslim olmadılar, islamla şereflenmediler, İslama savaş açtılar. Bu yüzden Batılıların ortaçağı,yaklaşık bin yıl kadar sürdü.
Bugün İslam değil, Müslümanlar ortaçağını yaşıyorlar.
Birlik, düzen ve ahenk bozuldu.
Zaman, mekan ve çağ elimizden alındı.Cahiliye dönemindeki Evs ve Hazrec kabileleri gibi bitmiyor husumetimiz, çünkü husumetimiz Allah için değil.
Biz Doğulular feodalleştik.
İki asırdır Batılıların yerine geçtik. Kalpler dağınık, gönüller dağınık ve ruhlar göçmüş durumda.
Öz'de ve söz'de merkezi konumumuzu kaybettik.
Özne değil, nesneyiz artık.
Yeri yurdu olmayan, konar göçer bir topluluğuz.
Sadece sayıdan ibaretiz.
Batıya mahkumuz, hissiyatımız bu yönde.
Ali İmran 3/19' da " Kendilerine ilim verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler, der.
İşte ilahi ikaz!
Batılılar ortaçağı yaşarken, Kur'ana sımsıkı sarılan Müslümanlar, Kur'anın hikmet dolu ve esrarlı ayetlerine kulak vererek, bilimde, sanatta, mimaride, ahlakta zirve noktasını yaşadılar. İlmin merkezinde islam vardı.
İlim ile amel ettiler.
İlmi, islamileştirdiler.
Bildikleriyle amel ettikçe bilmediklerinin kapıları da bir bir açılıyordu. (Hadisi Şerif)
Öz'de bir'di.
Söz 'de bir'di.
Mana'da bir'di.
Bugün İlmi, vahyin ışığında değil, Batının düzmece kavramlarının öğrettiğiyle idrak etmeye çalışıyoruz.
Bilimsel bir açıklaması varsa ilme kıymet veriyoruz.
Birbirimizle uğraştıkça ilimde, bilimde bizden alındı. Bizde İlmin kaynağından uzaklaştık.Ve sahip olduğumuz ilimler artık İslami değil.
Bugün İslam dünyası diye bir yer yok. Müslümanların yaşadıkları feodal yapıları var artık.
Artık;
Tarihiyle maddi ve manevi değerleriyle arasına fersahlar koymuş, hafızasını kaybetmiş, şuursuzluk hastalığına müptela olmuş Müslümanların, ortaçağı var artık, islamın değil.
İslam, her çağın Işığı, güneşi. Daima dipdiri ve taptazedir.
İslam ileriye götürür, yaşatır.
Yaşamak isteyen İslama sarılmalı, İslama koşmalı, İslamla koşmalı.
Herşeyi islamileşmeli.
Hayat bulmalı yeniden islamla.
Ve nihayetinde sormak lazım kendimize; İslam hayatımızın neresinde?