1. Turunçgil derslerimize girerdi.
Anarşinin üniversitelere hâkim olduğu bir dönemdi.
Kökü dışarıda bir grup öğrenci Fakülte dekanımız Prof Dr Orhan Düzgüneş hocamızın makam odasını basmışlar, koltuğunu camdan aşağı sarkıtmışlardı.
Dekanımız Prof Dr Orhan Düzgüneş istifa etmişti.
Bu olaylardan sonra bir gün Mithat Özsan hocamız dersimize girmişti; yüzü bembeyazdı ve çok üzgündü.
Öfkesinden ve üzüntüsünden titreyen bir sesle:
‘Çocuklar!
Bugün profesör olmadığıma çok üzüldüm’ diye, söze başladı.
Ve sözlerine şöyle devam etti:
‘Bugün fakülte kurulunda dekanlık seçimi yapıldı; kimse korkudan dekan olmak istemedi.
Ben profesör olsaydım bugün dekan olacaktım; gelseler de beni makamımda şehit etselerdi.’
Hocam o zaman kıdemli doçentti.
Fakülteden sonra uzun bir süre Rize Çay Fabrikasında çalışmış; bu nedenle akademik kariyeri biraz gecikmişti.
Üzüntüsü elbet dekan olma sevdası değildi.
Üzüntüsü Profesör hocaların, kökü dışarıda bir grup anarşist öğrencinin korkusuyla dekanlık görevini üslenmemesi ve görevin sahipsiz kalmasıydı.
*
2. Üniversitelerin anarşistlerin elinde oyuncak olduğu bir dönemdi.
Derslerimize doğru dürüst giremediğimiz; sınavların ise zamanında yapılmadığı zamanlardı.
Her birimiz dönemler kaybetmiştik.
Turunçgil dersimizin sınavına bölüm binasında girmem son derece tehlikeliydi.
Aldığımız haberler, turinçgil sınavının olduğu gün silahlı anarşist öğrencilerin beni bekliyor olacağı yönündeydi.
Hocamın yanında yeterli kredim olduğu için, fakülteye rahat girip çıkabilen, bir başka bölüm öğrencisi arkadaşımı hocama gönderdim ve özel sınav istedim.
Hocam bölümde yapılacak olan yazılı sınavdan bir gün önce beni seralarda sözlü sınava aldı.
Sınavda on üzerinden sekiz alarak başarılı olmuştum.
Böyle bir dönemde bir hocanın anarşistlerin hedefinde olan bir öğrencisini, fakülteden ve bölümden uzak bir mekânda sınava alması cesaret isterdi.
Tam anlamıyla bir Anadolu insanı olan hocamda o cesaret fazlasıyla vardı.
Tıpkı dekan olup, makamında şehit olmayı istediği günkü gibi…
*
3. Prof Dr Nurettin Kaşka hocamın yönetiminde doktoramı bitirdikten bir süre sonra hocamla Ankara’da kaldığı otelde buluşmak üzere anlaştık.
Kaşka hocam o sırada TÜBİTAK/TOAG üyesiydi.
Anlaştığımız saatte hocamla buluştuğumuzda yanında Mithat Özsan hocam da vardı.
Sanırım, !976 Yılının Ağustos Eylül aylarıydı; doktorayı bitireli bir iki ay olmuştu.
Mithat hocam, ‘Seyit, doçentlik için ne düşünüyorsun’ diye sordu.
O zaman doçent olmak için ‘ağırlıklı’ ve ‘özgün’ bir tez hazırlanırdı.
Mithat hocamın sorusu üzerine, ‘hocam daha bir şey düşünmedim’ diye cevap verdim.
Mithat hocam, ‘bizim Şebinkarahisar’da çok ceviz var; ceviz seleksiyonu yapsana’ dedi.
Ve arkasından ekledi:
‘Sana TÜBİTAK’tan proje desteği de sağlarız.’
Nurettin hocam da Mithat hocama katıldı.
Fakat benim endişem, ‘ceviz seleksiyonunun’ özgün bir tez konusu olup olmayacağı yönündeydi.
Konuyu ayak üstü hocalarımla müzakere ettik ve iki hocamın ortak görüşü doğrultusunda, doçentlik tezi olarak ‘ceviz seleksiyonu’ konusunda çalışmaya karar verdik.
O zaman Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri kadrosundaydım.
Erzurum’a döner dönmez, Mithat hocamın Şebinkarahisar’ını da içine alacak şekilde, çok kapsamlı bir ‘ceviz seleksiyon’ projesi hazırladım ve TÜBİTAK’a sundum.
Hocalarımın destekleriyle, çok yüklü bir bütçeyle ve sigortalı bir işçi çalıştırmak hakkıyla, projem TÜBİTAK tarafından kabul edildi.
Ben bu proje çerçevesinde 40 000 km’den fazla yol kat ederek, dört yılda projeyi tamamladım.
*
4.
Zamanı geldi ve doçentlik için müracaatımı yaptım.
Doçentlik bilim dalım meyvecilikti ve meyvecilik bilim dalında yeterli sayıda meyvecilik hocaları olmasına rağmen; meyveci olarak jürimde sadece Mithat Özsan hocam vardı.
Eserler safhasını oy birliğiyle, 5-0 geçmiştim.
Fakat Mithat hocam, bir yurt dışı seyahati dolayısıyla kolokyum sınavıma katılamadı.
Yerine yedekten meyveci olarak Prof Dr Rahmi Özçağıran hocam katıldı ve kolokyum sınavını da oy birliğiyle 5-0 geçtim ve 1981 yılının Nisan ayında doçent oldum.
Fakat Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinde üç yılı aşkın bir süre, benden sonra doçent olanlara kadro verildiği halde bana kadro vermediler ve doçent kadrosu alabilmek için 1984 yılında Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesine geçtim.
*
5.
Günü geldi, şartları yerine getirmemize rağmen, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde profesörlük kadrosu verilmeyince, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde açılan profesörlük kadrosuna müracaat ettim ve 1988 yılının Nisan ayında profesör oldum.
Beş ay sonra YYÜ Ziraat Fakültesi Dekanı olunca, yolumuz Mithat Özsan hocamla bir kez daha kesişti.
Hocam ÇÜ Rektörüydü ve YÖK Genel Kurulunun Tarım Komisyonu Başkanıydı.
Ben de YYÜ Ziraat fakültesi Dekanı olarak o komisyonun üyesiydim.
Komisyon olarak kaç kez toplandık, elbet hatırlamıyorum.
Fakat, bahçe bitkileri bölümünü neden tek anabilim dalı üzerine kurduklarını sorduğumu ve bunun bölümümüzde kadro sıkıntısına sebep olduğunu söylediğimi hatırlıyorum.
Hocam da bölümde birden fazla anabilim dalı olduğunda bölüm içi çekişmelerin olduğunu, bunun da bölümün huzurunu bozduğunu söyledi.
Çünkü AÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümünde bunu fazlasıyla yaşamışlardı.
*
6.
1992 Yılında YYÜ Rektörü olmuştum.
Bir hafta sonu rektörlük danışmadan aradılar ve Mithat Özsan hocamın rektörlükte beni beklediğini söylediler.
Nereden geliyordu ve nereye gidiyordu hiç hatırlamıyorum.
Gittiğimde rektörlük koltuğunda oturuyordu.
Bir süre sohbet ettik.
O sohbetten, yönetim usulüyle ilgili olarak aklımda kalan şuydu:
‘Bir birimin amiri benden yazıyla bir talepte bulunursa, o yazıyı bir kenara atarım.
Önce gelecek talebini bana iletecek ve ben o talebi kabul edersem, yazıyı bana o zaman yazacak.’
Hocam iş takibi ile ilgili olarak da şunu anlatmıştı:
‘Ben sabahtan makam arabasına atlarım, mesai saatinde Ankara’da olurum; orada görüşmelerimi yaparım ve gece Adana’ya dönerim.’
Hocam iş bitirme hususunda yaptığı bir şeyi şöyle anlatmıştı:
Sanırım sosyal tesisler binasını proje dışında yapmıştı.
Bunun için soruşturma geçirir.
Hocamın denetçilere söylediği şuydu:
‘İşte yaptığım bina.
Bu binanın yanına beni asın!
Ben boğazımdan haram lokma geçmezse kimseden korkmam.’
Evet, hocam cesur bir insandı.
Bu cesareti dürüstlüğünden geliyordu.
Hocamın bu sözünü ve yaptıklarını dekanlığımda ve rektörlüğümde çok kullandım.
Proje dışı çok büyük yapılar inşa ettirdim.
*
7.
Prof Dr Mithat Özsan hocam kelimenin tam anlamıyla efsane bir rektördü.
Üzerimizde emeği olan, önümüzde iz bırakan, adını andığımızda içimizi ışıtan bir hocamızdı.
Allah cc rahmet eylesin.