HATIRALARDAN HAKİKATLERE YOLCULUK
Günlerden bir akşam mahalle mescidine gitmiştim. İmam izinliydi sanırım. Mescitte 20-25 civarında cemaat vardı. Namazı daha önce hiç görmediğim şalvarlı, sakallı, yaşı, birazca yaşlı biri kıldırdı. Kıraati fene değildi. Haşr Suresi'nin son üç ayetini okuduktan sonra "El Fatihah" demeden;
- "Beş-on dakikanızı alıp kısa bir sohbet yapmak istiyorum" dedi.
Ben de Hoca Efendi ne diyecek acaba diye merak etmiştim.
Hoca;
Besmele, hamdele ve salvele’den sonra sözü nafile namazlara getirdi. Arkasından sözü İmam-ı Azam'a getirdi. Ve üzerine basa basa ve iddiada bulunarak;
- "İmam-ı Azam 40 sene boyunca yatsı abtesiyle sabah namazını kılmıştır' dedi.
Bir başka hatıramı nakletmek isterim. Samsun-İlkadım'da "Kurşunlu Cami'si" vardır. Bilenler bilir. Osmanlı döneminden kalma tarihi bir camimizdir. 3-5 yıl önce cumartesi sabahları OMÜ- İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Kıraat İlimleri Profesörü Yaşar KURT Hocamız sabah namazı müteakip cemaate namazda zammi sure olarak okuduğu ayetlerin tefsirini yapıyordu. Ben de genellikle bu sohbetlerden istifade edenlerdendim. Sohbetin akabinde de müsait bir mekanda cemaatin bir kısmıyla kahvaltı yapardık. Zaman zaman aramıza balka yerlerde görev yapan camii hocaları da katılırdı. Kahvaltı sonrası da bazen hocamız sohbet ederdi, bazen de cemaat kendi arasında konuşurdu.
Bir gün kahvaltıya tanımadığım bir adam geldi. Yan yana oturmuştuk. Yanımda bir din görevlisi daha vardı.İmam, kahvaltıdan sonra aramızda konuşmaya başladı Sözü de kimseye vermiyordu. İkide bir; "şeyh hazretleri, kavs hazretleri" "şöyle-böyle buyuruyor" deyip duruyordu. Konuşmasında Allah Teâlâ'dan, Rasulullah sav'den hiç bahsetmiyor, ama kendince bize din anlatıyordu.
Bu anlatımından rahatsız oldum ve "Neden Allah Teâlâ'nın ayetlerinden ve Peygamberimiz sav'in sünnetinden bahsetmiyorsun da sürekli kavs hazretleri diyorsun?" dedim.
Beni cahillikle itham ettikten sonra " peygamberler kendi dönemlerinin peygamberleridir, mürşidi kamiller peygamberlerin varisleridir, dönemin peygamberleri mürşidi kamillerdir, varisler yetkileri devralırlar" dedi. Üstelik bu hususu bilmiyorsun diyerek beni cahillikle itham etti. İlaveden imanımın da vakit geçirmeden yenilememi istedi. Tabi kendimce hocaefendiye gerekli cevabı vermeye çalıştım.
Ben sadece olup bitenleri aktarıyorum.Yorumu okuyucularıma bırakıyorum.
Malum TV ekranında her ramazanda yaptığı dini sohbetlerle ünlenen, bu dini sohbetlerle parayı bulan, kızı yaşında genç bir hanımefendiyle ikinci izdivacını yapan, aynı zamanda isminin başında akademik kariyeri olan bir hoceefendi var. Hocaefendi konuları yaşar gibi anlatır. Orda imiş gibi de ifadeler kullanır. Geniş izleyici kitlesi de buldukça heyecanlanır, bazen sanırım kendisine ilham inzal olduğundan sahabe hayatını kendi tekeline alır, olaylardan olaylara dem vurur, konulara ilaveler yapar, kendi görüşlerini ve din anlayışını ortaya koyar.
Bir dini programına şahit olmuştum. Dört halifeden birisi olan Hz. Osman (R.A)'ın " örneklik hayatı ve haya timsali" olduğu konusunu anlatıyordu. Hz. Osman'nın bu yönüyle örnek alınabilecek sahabilerden birisi olduğunu herkes bilir. Konuyu ebeyce anlattı. Kendince anlattıklarını yeterli görmedi galiba. İlaveden şunları söyledi.
- " Hz. Osman öyle bir haya timsali idi ki, ömür boyunca bir defa olsun "avret mahalline" bakmamıştı" dedi.
Bu derece konuları istismara meydana verecek şekilde anlatmak ne derece doğrudur. Bu anlatımlar dinimize fayda yerine zarar getirir. O günden bu güne o hocaefendiyi dinlemedim. TV' de görünce hemen kanal değiştiririm.
Bu anlatımlardan yola çıkarak şu tespitleri yapabiliriz. Kur'an'ı Kerim'i ezberlemeye ve güzel okumaya verdiğimiz ehemmiyeti anlamaya vermeyerek islâmi şuurdan; şeyhleri-şairleri- kanaat-siyasi -cemaat ve tarikat önderlerine kutsiyet atfederek şirke bulaştığımızdan; Kur'an ve sünnetten mâda, rivayetleri,örf ve adetleri, menkıbeleri, hikayeleri, din adına uydurulan masalları "din" sayarak dinimizden uzaklaştığımızdan ve dolayısıyla şirke bulaştığımızdan haberimiz yoktur.
Burada bir yazardan alıntı yapmak istiyorum.
Ramazan YAMAN "KARANLIK" başlıklı yazısında okuyucularına şöyle sesleniyor:
"Başta sarığa, bedende cübbeye, yüzde sakala, dilde hamasete, amelde sayıya, elde kılıca indirgenen din; davranışta tahakküme, sosyal hayatta münafıklığa, kürsülerde şaklabanlığa, siyasette sahtekârlığa, bilimde şarlatanlığa, kültürde sakilliğe, sanatta sığlığa, evrende ve yüreklerde simsiyah bir karanlığa dönüşür.
Ve böyle bir karanlıkta hayatı görmek mümkün olmadığı gibi, ahireti görmek de mümkün değildir.
Müslümanlar olarak gerilerde olmamız ve yerlerde sürünmemiz bundandır. Sebep, karanlığımızdır" diyor.
Bir başka yazısında yazar, söyle bir ifade kullanıyor;
Bizim tarihimizde ezberler, sayılar, hatimler, kutsal adamlar ve diğer kutsal nesneler okuma ve anlama eksikliğinden yaratılmıştır.
Yazar; "Ezber düşünceyi, sayı içeriği, hatim anlamı, kutsal adamlar tevhidi katletmiştir.
Kutsal harfler, kutsal rakamlar, kutsal sesler, kutsal adamlar olmadan kurtuluşun olmadığına iman ettikleri günden bu yana, müslümanlar felç olmuş ve bir daha doğrulamamışlardır" diyor.
Nispeten yazarın görüşlerine katılıyorum. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Görüş ve eleştirileriniz bizim için önemlidir. Her görüş bizim için bir ufuktur. Her eleştiri bizim için bir bilgi diğer bir ifade ile öğretidir. Görüş ve eleştirileriniz çok mühimdir. Bekleriz!!!
19.06.2024