Bedri GENCER diyor ki:
“Dinin iki ana kaynağı Kur'ân ve Hadistir. Tarihselcilik, Kur'ân’ı, Mealizm (Kur'âncılık) de Hadisi, dolayısıyla Dini hükümsüz bırakarak Deizmi hâkim kılmak için üst aklın İslâm dünyasında yaydığı iki fitnedir. Bu yolda epey mesafe aldık diye sevinmeyin, Allah imhal eder, ihmal etmez.”
Gencer’in neyi kasdettiğini çok iyi anlıyoruz. Hemen söyleyelim: Kur’an’ı tarihselleştirip hüküm ve mesajlarını maziye hapsedenleri tümüyle reddediyoruz. Zira Kur’an'ın tüm ayetleri güncelliğini korumaktadır, kıyamete kadar da ahkam olarak geçerliliğini sürdürecektir.
Aynı şekilde, Hadisleri (Sünneti) Kur’an’dan ayırıp Peygamberimizi postacı durumuna düşürenleri de şiddetle reddediyoruz. Kur’an ve Sünnet et ile tırnak gibi ayrılmaz bir bütündür. Biri diğerinin alternatifi de değildir.
Lakin, yukarıdaki ifadesinde Bedri GENCER, Hadis’i SÜNNET yerinde kullanarak kavramı tahrif etmektedir. Hadis, Sünnet’in sadece sözle ifadesidir ki, buna “kavlî sünnet” diyoruz. Sünnet’in iki yönü daha vardır ki, biri Peygamberimizin amelleridir, buna “fiilî sünnet” diyoruz, bir de onayları vardır ki, buna da “takriri sünnet” diyoruz. Bunların üçü birlikte SÜNNET’i oluştururlar. Aksi halde Sünnet, eksik tanımlanmış olur.
Siz, “İslam’ın iki ana kaynağı var: Kur’an ve Hadis” derseniz, Sünnet’in “fiil” ve “takrir” yönünü yok saymış olursunuz. Hadis, hiçbir şekilde Sünnet yerine geçmez ve tanımlanmaz. Ehl-i Hadis’in Sünnet yerine “Hadis” kavramını kullanması durumu değiştirmez.
Unutmayalım, Resulüllah’ın hayatının tümü bizim için örnek ve rehberdir. Bunu sadece sözlerine indirgersek, onu eksik tanımlamış ve hayatını da eksik anlamış oluruz. Çünkü onun sözleri kadar, fiilleri ve takrirleri de bizim için önemlidir, örnek ve rehber niteliğindedir.
Kavramları yerli yerince kullanırsak, birbirimizi daha iyi anlamış, yeni tartışma konuları açmamış oluruz, aman dikkat!