GELECEK AMA HANGİ GELECEK!
Kavramların bize ait olmadığı, çağın bizi şekillendirdiği, Batı kavramlarının bize yön verdiği, "Özne" değil "Nesne" konumuna düştüğümüz bir çağda var olma ve yok olma mücadelesi veriyoruz.
Kavramlar üzerinden iktisadi ve içtimai hayatımız alt üst olmuş durumda.
Kendi 'Medeniyet ve Kültürel' kavramlarımızı kaybettik.
Lale Devrinden itibaren başlayan "Batılılaşma" serüvenimiz 21.yy'da da devam etmekte ve nerde, ne zaman duracağımızı artık kestiremeyeceğimiz bir duruma geldik.
Belki de Batılılaşmanın ayarını kaçırdık.
Batının, İlim fen ve teknolojisini en başta almamız gerekirken, Batının kültürel değerleri üzerinden gelişme ve ilerleme yoluna gittik.
Hal böyle olunca kendi değerlerimizi inkar yoluna gittik. (A.H.Tanpınar bu duruma kültürel inkar diyecektir)
Bu konuda Japonlar en güzel örneği teşkil etmektedir. Japonya,1945'te İkinci Dünya Savaşından sonra enkaz haline gelen ülkelerini imar etmek amacıyla Batıya Batının, fen, ilim ve teknolojisini öğrenmek için öğrenci gönderdi. Batıya giden öğrenciler, başarılı bir şekilde eve döndüler. Kısa bir süre içinde Japonya'yı ilim, fen ve teknolojide üst seviyeye çıkardılar. Ve "Japon harikası" diye bir kavram icat ettiler. Burada dikkat etmemiz gereken husus şu; Japonlar Batıya yönelirken ve Batının teknolojisinden istifade edip kendi ülkesinin değerleriyle yeniden tanımlarken, kendini merkeze alıp kendinden vazgeçme yoluna gitmedi. Japonlarda kendi kültürlerine sadık kendi değerlerini koruma ve yaşatma adına en güzel örneğini buluyoruz.
Bunu şöyle bir cümleyle açıklayabiliriz; Batıyı Batının silahlarıyla vurmak. Teknolojiye karşı teknoloji, kavramlara karşı orijinal kavramlar. Bugün Japonlar dünyada hem kendi geleneksel değerlerini korumuş, sahip çıkmış, hemde çağı yakalamış çağa meydan okumuş ve çağa yön verme iradesini ortaya koymuştur.
Kendimize dönersek eğer,bugün "Batılılaşma" üzerinden yok oluyoruz. Hatta kendi kendimizi imha ediyoruz. Bir asra yakındır büyük bir savaşa katılmamış bir millet nasıl olurda yok olmanın eşiğine gelebilir. Bizim de batıya gönderdiğimiz öğrenciler memlekete dönerken Japonların yaptığı gibi bize ne getirdiler ve bizden ne götürdüler.
Bu çağda savaşlar artık topla tüfekle yapılmıyor.Toplumlar kavramlar üzerinden zihnen ve kültürel olarak işgal edilip esir alınabiliyor. Esir olmak, düşmanın hücresine girip elleri bağlanmak şeklinde algılanmamalı. Artık sömürge denilen emperyal kavram şekil değiştirmiş durumda; zihni işgal ve kültürel işgal yeni düzenin sömürge metotları var ki işgal edildiğinizin farkında bile olmayabilirsiniz artık. Öyle ki Sizi ölüme götüren cellata aşık olmak ve ona sevgi beslemek gibi bir durumun içine de düşebilirsiniz.
Batı kavramları iktisadi ve içtimai hayatımızı esir almış durumda. Sizi geçici olana yöneltip asıl gayeden uzaklaştırmaktır gayesi.
Bu kavramlardan bir tanesi de "Gelecek Kaygısı"dır.
TV kanalları, sosyal medya ve diğer kitle iletişim araçları üzerinden sürekli bir açlık korkusu, kişi başına düşen milli gelir, ekonomik veriler gibi haberler yapmaktadır. İnsanlara tek gayesinin ekonomiyi güçlendirerek müreffeh bir hayat yaşayacağına inandırmak yeni düzenin asıl amacıdır.
Eskiden bizim için kaygı duyulması gereken tek bir konu vardı;O da "Ahiret Kaygısı"ydı.
Ahirete hazırlık en büyük "Gelecek Kaygısı"mızdı.
Medeniyetimizin üzerine inşa edildiği kavramlardan biriydi 'Ahiret'.
Şimdi 'Ahirete' hazırlık yapmaktan vazgeçtik, bütün hazırlığımız 'ekonomiyi güçlendirmek' üzerine kurulu, bütün planlar bu yönde. Hatta bütün ülke olarak topumuzla, tüfeğimizle seferber olduk müreffeh bir hayat icin.
Oysa İslam medeniyeti ahireti de dünyayı da ihmal etmez. Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya hazırlık yapmak ve bu minval üzere çalışmak zaten kadim değerlerimizin esaslarındandı.
Önemli olan aradaki dengeyi korumaktır. Efendimizin bazı durumlarda ailesinin birkaç aylık iaşesini temin ettiğini biliyoruz. Hiç kimseye muhtaç olmayacak şekilde dengeyi sağlamak.
Bugün hayatımızın merkezinde gelecek kaygısı yani ekonomi ve ekonomi verileri var artık.
Ve bundan dolayı da asıl gayeyi/amacı ıskalıyoruz. Ekonomi nasıl kurtulacak, ekonomiyi kim kurtaracak diye hayatımızın içinden çıkmayan manşetler.
Peki ekonomiyi güçlendirerek kurtulacak mıyız?
Yoksa kendimizi kurtararak mı ekonomiyi güçlendiririz?(İsmet Özel, Taşları Yemek Yasak)
Evet, ekonomiyi güçlendirelim ve ekonomiyi kurtaralım da;
Bizi kim kurtaracak?
Kendimizi ne zaman kurtaracağız?
Kendimizi kaybettiğimizin farkındamıyız?
Kendimizi kurtarmak için Kendimizi kaybettiğimizin idrak ve bilincinde olmamız gerekmez mi?
Ahiret hayatını kaybettiysek dünyanın en güçlü ekonomileri dahi bizi kurtaramayacaktır.
Kısa mesafelerde bize zevk veren haz veren geçici dünya zevklerini değilde ahirette bizi Yaradana karşı mahcup etmeyecek gerçek ekonomik olanın peşinden koşmamız gerekiyor.
Madem ekonomi bir hesap işi, o zaman zamanında kültürel ve zihni işgalinde hesabını iyi yapmalıyız.
Gerçek ve ebedi müreffeh hayat ancak ebedi olan Ahiret alemindedir.