İslam ekonomisinin en önemli ayırt edicilerinden birisi paranın alınıp satılan bir mal değil, mal ya da hizmetin alım ya da satımını pratikleştiren bir değer ölçüsü olmasıdır.
Bir başka deyişle para amaç değil araçtır. Asıl olan mal ya da hizmettir. Para bu mal ya da hizmetin birisinden diğerine geçişini kolaylaştıran bir araçtır. Bu yüzden satışa konu olmaz. Faiz ise bir açıdan paranın satışı anlamına gelir.
Mal ya da hizmet ile temsil edilmeyen bu satışın ekonomilerde makroekonomik istikrarsızlığa yol açma potansiyeli taşıdığı göz ardı edilmemelidir.
Hali hazırda ekonomilerde faizli sistemin dominant yapısı insanları bu sistemin alternatifi yokmuş gibi düşünmeye sevk ediyor. İnsanımızın önce bu konuda ikna edilmesi gerekiyor.
Zira hiç bir sistem insandan bağımsız çalışamaz. İkna tek başına insanları bu konuda inanmaya sevk etmek değildir. Zira bu uzun vadede mümkün olabilir.
Para insanın hassas tarafını temsil eder Bu yüzden onlara bu konuda güçlü bir güvence vermek gerekir. Elbette bunu kurumların tek başlarına yapmaları mümkün olmaz.
Konu siyasi desteği de gerektirmektedir. Gerekirse ilk dönemlerde kurumlar bakımından karlılığın azaltılması, devletin ek mali teşvikleriyle kurumsal yapı güçlendirilmelidir. Ama tekrar etmek gerekirse siyasi destek-devlet desteği olmadan bunun başarılması zordur.
Zira ortalama insanımızın faiz-kar payı ayırımındaki hassasiyeti maalesef düşük...
Bütün altyapısı ve kurumlarıyla; faize dayalı kapitalist ekonomiye göre şekillenmiş, insanların şartlandırıldığı bir toplum yapısında faizsiz ekonomiye geçmenin zorlukları ortadadır. Bu yüzden konuyu insan modeliyle birlikte ele almak gerekmektedir. Para insanın zayıf yönünü temsil etmektedir. Gerekirse belli bir süre devlet desteğinde bu kurumların karlılıklarını azaltarak mudiler lehine işlem yapması gerekir. Tasarrufların yatırıma dönüştürülmesinde tek ve alternatifsiz yöntemin faiz olmadığı noktasında güvence oluşturmak gerekmektedir.
İslam ekonomisinde karın paylaşımını esas aldığından faizde olduğu gibi taraflardan birisini devre dışı bırakmaz. Zira elde edilecek kazanç önceden belli olmadığından tarafların konu ile ilgili duyarlılıkları çok daha yükseltir. Ticari nitelik taşıdığı için taraflardan sadece birisi için değil her iki taraf için de risk unsurunu barındıran ‘katılım’ yine sadece geri dönüşü değil, daha derinlemesine bir analizi gerektirir, kaynakların verimli alanlara tahsisini sağlar. Ticari kaygı nedeniyle sermayenin verimli alanlara tahsisi faizden kaynaklanan dengesizlikleri de ortadan kaldırır. Böyle de olsa sağlanan finans desteği ister istemez gelir durumu yüksek olanların lehine sonuç doğuracaktır. Ancak bunda bir sakınca görmemek gerekir. Zira faiz niteliği taşımayan böyle bir durum, işletmelerin bu fonları verimli kullanmalarıyla piyasaya alternatif ve kaliteli ürünlerin çıkmasına neden olacaktır
Faiz kapitalist ekonominin vazgeçilmezi olabilir. Ama Müslümanların ‘başka bir dünya var’ diyebilmesi gerekir. Örneğin sosyalist ekonomi faizi de ticareti de kabul etmez. Kapitalist ekonomi ikisini de kabul eder, mutedil bir din olan İslam ise ticareti kabul ederken faizi yasaklar. Dolayısıyla bu açıdan da ayrılmak suretiyle İslam ekonomik sistem önermektedir. 1985’te yapılan III. İslam Bankaları Kongresinde Ulema Meclisi; İslami prensiplerle çalışan kurumların şer’i bir zaruret ve farz-ı kifaye olduğu hükmünü de vermiştir.
Bir başka açıdan bakıldığında bugün dünya ekonomisinin % 90’dan fazlasını temsil ediyor olması kapitalist ekonominin alternatifsiz olduğu anlamına gelmez. Henüz fiili olarak alternatif diyemesek de katılım bankalarının varlığı önemlidir. Ayrıca bu alanın Allah’ın dini tarafından düzenlenmediğini düşünmek Allah’ın dinine iftira ve iman zafiyetidir. Zira kıyamete kadar baki olan son din İslam’ı çağın ihtiyaçlarına cevap veremiyormuş gibi değerlendirmek, İslam’a dolayısıyla Allah’a eksiklik atfetmektir. Her gün söylenen ‘sübhanallah’ın Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu tekrarlamanın karşılığı, bunun gereğini yapmaktır.
Edille-i şer’iyyenin tali kaynaklarından olan içtihadın bu konuyu açıklığa kavuşturması mümkündür. Nitekim faiz yasağı gibi nirengi noktaları belli olan İslam hukukunda tamamlanmış din olan İslam’ın ‘muamelata’ ilişkin böyle bir konuda hüküm içermiyor olması söz konusu olamaz. Zira, İslam’ın temel ayaklarından birisi iman, bir diğeri ibadet ise, üçüncüsü de ekonomik, sosyal ve siyasi hayata dair olan ‘muamelattır’